© Malatya Time

Bölüm 2: Büyük Şehirde Küçük Adam

Malatya’nın tozlu sokaklarında büyüyen bir demircinin oğlu için büyük şehir, bir hayalden çok bir korkuydu. Ama Rıdvan, hayallerini geride bırakmayı göze almıştı. 1972 yılında üniversite sınavını kazandığında, ona düşen İstanbul yoluna koyulmaktı. Çocukluğunu geçirdiği o taş ev, babasının demir doğramacı atölyesi, sokakta oynayan çocuklar… Hepsi arkasında kalmıştı. Büyük bir özlemle, titrek bir adımla adım attı İstanbul’a. İstanbul o dönemlerde öyle büyük, öyle korkutucuydu ki, Rıdvan şehirle ilk göz göze geldiğinde içinden yükselen bir ürperti hissetti. Fakat bu ürpertinin altında saklı olan o heyecan, kalbinin atışlarını hızlandırıyordu.

Yıldız Teknik Üniversitesi’nin kapısından içeri girdiğinde, sadece bir okul değil, bir dünya keşfetmeye geldiğini biliyordu. Babasının ona bıraktığı en değerli miras, çalışkanlık ve inatçılıktı. Demire şekil veren elleri, şimdi kitapların arasında dolanıyordu. Ancak, İstanbul’da okumak öyle kolay değildi. Büyük şehir, her anını, her dakikasını parayla ölçüyordu. Yurt masrafları, okul harçları, bir gencin sırtına ağır bir yük gibi çökmüştü. Ama Rıdvan pes edecek biri değildi.

Babasının çekiç sesleri hâlâ kulaklarında çınlıyordu. O çekiç sesleri ona cesaret veriyordu. İstanbul sokaklarında dolaşırken, babasının dükkanında geçen o kıvılcımlı günleri hatırlıyordu. Kendi kendine, “Demiri döven ellerim beni burada da ayakta tutar,” diyordu. Üniversitede derslerine odaklanmak için elinden geleni yaptı. Ancak iş sadece ders çalışmakla bitmiyordu; harçlıklarını çıkarmak için akşamları küçük işlerde çalışmaya başlamıştı. Hayatın çetinliği onu bir an olsun yalnız bırakmıyordu.

İstanbul’da her gün yeni bir maceraydı. Bir gün cebindeki son kuruşu harcadığı, bir simit alıp akşam yemeğini geçiştirdiği anları hatırlıyordu. Öğrencilik, Rıdvan için sadece derslere çalışmak değil, hayatta kalmak anlamına da geliyordu. Büyük şehrin kalabalığı arasında kendini kaybetmeden, bir gün Malatya’daki çocukluk arkadaşlarına anlatacağı hikayeler biriktiriyordu. İstanbul, ona hayatın o çetin yüzünü her an gösteriyordu. Üniversitenin kantininde diğer öğrencilerle sohbet ederken, onların varlıklı ailelerinden geldiklerini, her şeyin onlar için çok daha kolay olduğunu gördüğünde, içindeki inat biraz daha kuvvetleniyordu.

Kışın soğuğu vurduğunda, yurdun küçücük odasında, üzerinde kalın bir battaniye ile uyumaya çalışıyordu. Soğuğun iliklerine kadar işlediği o anlarda, Malatya’nın soğuk kış gecelerini hatırlıyordu. İstanbul’un kışı, Malatya gibi sert değildi belki ama yalnızlıkla birleşince daha acımasız oluyordu. O karanlık gecelerde, aklına babasının nasihatleri gelir, onu daha da motive ederdi. “Oğlum, demir nasıl ateşte şekilleniyorsa, sen de bu çetin şehirde pişeceksin,” derdi babası. İşte bu sözler, Rıdvan için karanlık gecelerin ardında bir umut ışığıydı.

Okulda derslerine çok önem veriyordu, çünkü biliyordu ki bu eğitim onun geleceğe açılan kapısıydı. Yıldız Teknik Üniversitesi’nde, bir makine mühendisliği öğrencisi olarak her gün yeni bilgiler öğreniyor, her bir dersi hayatının bir parçası haline getiriyordu. Ancak dersler kadar hayatın derslerini de öğreniyordu. İstanbul, ona teorik bilgilerin dışında hayatın nasıl acımasız ve beklenmedik olduğunu gösteriyordu.

1977 yılına gelindiğinde, Rıdvan artık genç bir mühendis olarak mezun olmuştu. Mezuniyet töreninde cübbesini giydiğinde, gözlerinde yaşlar vardı. Bu, sadece bir okul bitirme sevinci değil, aynı zamanda yılların emeğinin, açlığın, yokluğun ve mücadelenin zaferiydi. Ancak İstanbul henüz ona son dersini vermemişti. Mezun olduktan hemen sonra bir beyaz eşya fabrikasında işe başladı. Fabrika ortamı, Rıdvan için yabancı değildi; çocukluğundan beri demirin soğuk yüzünü tanıyan biri olarak bu iş onun için tanıdıktı.

Gündüzleri fabrikada çalışıyor, gece yarılarına kadar işin ince detaylarını öğrenmeye çalışıyordu. Fakat bu iş, onun gelecekte yaşayacağı büyük krizlerin sadece bir başlangıcıydı. İstanbul’da edindiği tüm deneyimler, hayata karşı güçlenmesini sağladı. Ancak Rıdvan’ın önünde daha büyük sınavlar vardı; belki de hayatında yaşadığı en zor sınav, bu işin ardından gelecekti. Fabrikadaki ilk iş deneyiminden kısa süre sonra, büyük bir karar vermek zorunda kalacaktı. Kendi işini kurma hayali yavaş yavaş filizlenirken, bu hayal onun hayatında yeni bir dönüm noktası olacaktı.

Bu bölüm, Rıdvan Mertöz’ün üniversite hayatını, İstanbul’daki zorlu mücadelelerini ve mezun olduktan sonra yaşadığı ilk iş deneyimlerini anlatıyor. Rıdvan’ın azmi, her geçen gün biraz daha büyüyor, büyük hayallerin ilk tohumları ekiliyordu. Yazı dizisinin sonraki bölümlerinde, iflasla yüzleşmesi ve yeniden ayağa kalkışı işlenecek.

BÖLÜM 1 : Hayatın Enkazı: Rıdvan Mertöz’ün Çocukluk Yıllarındaki Yıkım

 

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER