“DESİNLER DİYE!..”
ÖZEL HABER
Ümidim, sadece Allah'ın rahmetidir. Çünkü ben bana kalsam, bu işi başaracağıma inanmıyorum. O yüzden de çok korkuyorum. İnsanın en büyük vazifesi, yaptığı her ameli, “desinler”den soyutlamaktır. Yani, amelinin merkezine, “halk”ı değil; “Halık”ı koymaktır. İşte imtihanın en “çetin” noktası, burasıdır.
“DESİNLER” İÇİN YAŞAMAK... CAN VEYA MAL VERMEK...
Konunun daha iyi anlaşılabilmesi adına bir Hadis-i Şerif'i hatırlatmak isterim:
Kıyamet günü hesabı ilk görülecek kişi, “Şehit” düşmüş bir kimse olup huzura getirilir. Allah Teâlâ, ona verdiği nimetleri hatırlatır, o da hatırlar ve bunlara kavuştuğunu itiraf eder. Cenâb-ı Hakk:
"Peki, bunlara karşılık ne yaptın?" buyurur.
"Şehit düşünceye kadar senin uğrunda cihad ettim." diye cevap verir.
"Yalan söylüyorsun. Sen, "Babayiğit adam." desinler diye savaştın, o da denildi." buyurur. Sonra emrolunur da o kişi yüzüstü Cehenneme atılır.
Bu defa “ilim” öğrenmiş, öğretmiş ve “Kur‘an” okumuş bir kişi huzura getirilir. Allah ona da verdiği nimetleri hatırlatır. O da hatırlar ve itiraf eder. Ona da:"Peki, bu nimetlere karşılık ne yaptın?" diye sorar.
"İlim öğrendim, öğrettim ve senin rızan için Kur'an okudum." cevabını verir.
"Yalan söylüyorsun. Sen "Âlim" desinler diye ilim öğrendin, "Ne güzel okuyor." desinler diye Kur'an okudun. Bunlar da senin hakkında söylendi." buyurur. Sonra emrolunur o da yüzüstü Cehenneme atılır.
(Daha sonra) Allah'ın kendisine her çeşit “mal” ve “imkân” verdiği bir kişi getirilir. Allah verdiği nimetleri ona da hatırlatır. Hatırlar ve itiraf eder.
"Peki ya sen bu nimetlere karşılık ne yaptın?" buyurur.
"Verilmesini sevdiğin, razı olduğun hiç bir yerden esirgemedim, sadece senin rızânı kazanmak için verdim, harcadım." der.
"Yalan söylüyorsun. Halbuki sen, bütün yaptıklarını "Ne cömert adam." desinler diye yaptın. Bu da senin için zaten söylendi." buyurur. Emrolunur bu da yüzüstü Cehenneme atılır. (Müslim, İmâre 152)
İBADET ANCAK ALLAH İÇİN YAPILIR
Allâhu Teâlâ, şöyle buyuruyor:
“İyi bilin ki; hâlis dîn, yalnız Allah'ındır.” (Zümer-3) Yani, küfürden, şirkten, riyâdan, ucubdan, fahrdan, mâsivâdan, Allah ve âhiret hesabına olmayan dünyevî cümle arzulardan, hatta Cennet'i dahî asıl maksad yapmaktan ârî ve berî olarak yapılan ibadet, hâlistir ve ancak bu ibadet, Allah'a ulaşır.
NEFSİMİZİ KONTROL ALTINDA TUTMALIYIZ
Resûl-i Ekrem (sav), bu Ayet-i Kerîme'yi hadîs-i şerîfiyle şöyle izah etmiştir: “İnsanlar, helâk oldu; âlimler, müstesna. Âlimler de helâk oldu; ilmiyle amel edenler, müstesna. İlmiyle amel edenler de helâk oldu; muhlisler (ihlas sahipleri), müstesna. İhlas sâhiplerine gelince; onlar da pek büyük bir tehlike ile karşı karşıyadırlar.”
Muhlis; ibadet ve tebliğ vazifesini, para, mal, servet, şöhret, makam, mevki gibi maddî ve manevî hiçbir ücret ve menfaat beklemeden, yalnız Allah rızası için yapandır. Madem ihlası kazanmak ve muhafaza etmek kolay değildir. Öyle ise daima nefsimizi kontrole tabi tutmamız gerekir. Muhlisler bile büyük bir tehlike üzerinde ise ve ayaklarının kayma ihtimâlleri varsa, elbette bizim de ayağımızın kayması ve davayı kaybetmemiz, her an için mümkündür. O halde tek çare, nefsimizi kontrol edip yekvücutolmak ve ihlası tahsil edip muhafaza etmektir. Aksi takdirde helâk olabiliriz.
Selam ve dua ile
Fiemanillah
DİRİLİŞ POSTASI GAZETESİ
İlginizi Çekebilir