© Malatya Time

Ersoy BABA / 2 ayaklı, konuşan bitler

Saatin içindeki bit üzerinden unutkanlık ve asalaklık kavramlarını mizahi bir dille ele alan bu yazı, siyasetteki vaatleri sorgulayan eğlenceli bir bakış sunuyor. Ersoy Baba’nın kaleminden bir pazar neşesi! Buyurunuz...

Merhaba değerli okurlarım.

Rahmetli babam Ankara’nın eski ustalarından biriydi. Koltuk döşemecisiydi. O anlatmıştı. Komşusu bir saat tamircisiymiş. Esnaf arasında çay bahanesiyle birbirlerine gidip gelmek âdettendir. Öyle bir ziyaret sırasında saat tamircisine bir adam gelir ve arızalandığı için saatini tamir edilmek üzere bırakır. Tamirci adam gittikten sonra babamın yanında saati açar. İçini görünce kahkahayı basar. Saatin içini babama da gösterir.

O zamanlar bit, tahtakurusu gibi haşaratlar oldukça yaygınmış. İşte o bitlerden bir yavru bit saatin kurma kolunun deliğinde bulduğu boşluktan saatin içine girmiş. Saatin içinde çarklar dişliler arasındaki yağdan beslenmiş. Biraz semirince dişlilerin arasında sıkışmış. Bu da saatin durmasına sebep olmuş.

Şimdi tabii olarak bitin oradan çıkarılıp imha edileceğini ve saatin kapağının kapatılıp müşteriye verileceğini düşündünüz. Ancak öyle olmamış. Tamirci ince bir cımbızla halen yaşamakta olan biti dişlilerin arasından çıkarıp daha serbest kalacağı bir boşluğa bırakmış ve beslenmesi için de biraz yağ damlatıp kapağı kapatmış. Bit artık yavruluktan çıktığı için de girdiği delikten geri çıkamıyor, mecburen o yağ ile beslenip küçük dünyasında dolaşmaya devam edecek.

Tamirci saati çalışır hale getirdiği için o zamanın parasıyla 2.5 lira almış sahibinden. Saat tamircisinin babama anlattığına göre birer hafta arayla saat 3 kere daha kendisine geri gelmiş. Her seferinde biti dişlilerin arasından çıkarıp yan boşluğa bırakırken yağlayıp karnının doymasını ve yaşamasını da sağlayarak 10 lira kazanmış. Ahlaki olmayan bu kazançla asıl bitin; hatta “büyük bitin saatçi olduğunu” vurgulardı babam. 

1800’lü yıllarda azınlıklar ve onların kuyrukları, hizmetkarları tarafından “Müslümanları camiden uzaklaştırmak” amaçlı İstanbul’un büyük camilerine bit ve tahtakurularının özellikle bırakılıp yaygınlaşması sağlanmıştı.

Bit ve tahtakurusu 60’lı 70’li yılların da yaygın parazitlerindendi. Eczaneden bit ilacı istenirken utanılmazdı. Çünkü bu parazitler üç aşağı beş yukarı herkesin evine bir şekilde girer ulaşırdı. 

Bunları yazarken ufaktan kaşınma hissetim. Okurken size de olmuştur mutlaka. 

“Bir pazarımız var, onu da senin bitli yazını okumakla heba etmeyelim” dediğinizi duyar gibiyim. O sebeple kısa keseceğim. Okursunuz, belki biraz kızarsınız ama çabuk unutursunuz. Haftaya bir daha okursunuz. 

“Unutursunuz” derken unutkanlığın bazen bir hastalık belirtisi olmakla beraber bazen bir umursamazlık sonucu da olabildiğini unutmamanız gerekiyor. Genel olarak tekrarlanmayan ve çağrılmayan bilgiler bir şekilde unutuluyor.

Umursamazlık sonucu oluşan unutkanlık genelde siyaset arenasında sık görülmektedir. Bilim adamlarının araştırmalarına göre Seçim çalışmaları sırasındaki vaatler en çok unutkanlık örnekleri içindedir. 

-“Her evin kapısına her sabah süt bırakacağız” vaadi zaten söyleniş ciddiyeti ile unutkanlığın ana kapısıdır. Arkasından:

-“İstanbul boğazında iki kıta arasında denizaltı dolmuşlarla seyahat” vaadi de söylenirken bile cümlenin sonunda unutulacağını belli eder. Unutulmak zorundadır. Çünkü iktidara geldiklerinde rakı fiyatlarını düşüreceğini vadeden bir siyasi zihniyet kapasitesi itibarıyla böyle teknolojik vaatleri gerçekleştirmekle uğraşamaz. Zaten o kesim için halkın denizin altından seyahatle ulaşımı, hatta halkın ulaşımı zerre umurlarında değildir. Denizin üzerinde gece yakamozlar eşliğinde çilingir sofrasında kafa bulmak yeterlidir. 

...

YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN LÜTFEN BURAYA > TIKLAYINIZ 

 

 

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER