© Malatya Time

Ersoy BABA / Kılıçlar Kınlarına Sokulmalıydı!

Ersoy BABA yazdı.

Arabanız eskimeye, yaşlanmaya başladıysa sık sık sanayiye gitmeye başlarsınız. Ben de zaman zaman çok sık olmasa da Ankara Bilkent Şehir hastanesine uğramak zorunda kalıyorum. Yine böyle bir hastane turunun dönüşünde Diyanet İşleri Başkanlığının olduğu kavşaktan geçerken köprü üzerindeki reklam dikkatimi çekti. Diyanet bu köprüdeki reklam yerlerini 365 günlüğüne kiralamış olmalı ki sürekli diyanet haberleri ve tanıtımları yer alıyor. Bunlardan sonuncusunda “VII. Diyanet Din Şurası” tanıtımı vardı. 

“VII.” nın Anadolu’daki “Vıyy” la ilgisi yok. 7. anlamında Roma Rakamı ile VII. Kullanılmış. Diyanet’in Roma rakamı sevgisi nereden geliyor bilemiyorum. Ama 7 rakamı ile bir sıkıntıları varsa 7’yi Arapça rakamla da yazabilirlerdi. Daha sempatik olurdu. 

Roma rakamı kullanmak eski alışkanlık. Harf devriminin yapıldığı ilk yıllardan itibaren ilkokullarda çok da lazımmış gibi ısrarla Roma rakamı öğretildi. Devrimin sonucu olan rakamlar yerine birçok yerde Batı hayranlığı, eski Yunan ve Roma sevdası sebebiyle Roma rakamı kullanılması alışkanlık halini aldı.

Alışkanlık kötü bir şey tabi. Söz vardır ya; “Alışmış kudurmuştan beterdir” diye. Bir Albay tabur komutanı olarak tayin edildiği birliği tanımak amaçlı dolaşıyor. Kendine mihmandarlık eden yüzbaşı birliğin bütün birimlerini gezdirerek tanıtıyor. Bu tanıtım bittiğinde odasına giderken geniş bir holden geçiyorlar. O arada bir şey albayın dikkatini çekiyor. Ahşap bir bankın yanında nöbet tutan bir asker görüyor. Askere yaklaşıp önünde durunca asker tekmil veriyor.

-“Ahmet Ateş. Kastamonu. 16-18 kanepe nöbeti. Emret komutanııım!”

-“Ne nöbeti asker?”

-“Kanepe nöbeti komutanııım!”

Olayı anlayamayan albay yanındaki yüzbaşıya dönerek sorar:

-“Bu kanepe nöbeti nedir? Neden tutuluyor? Ne alaka?”

Yüzbaşı:

-“Komutanım bu nöbet sizden önceki emekli olan albayımın emriyle uygulanmaya başlanmıştı. 3-4 aydır da devam ediyor. Uygun değilse kaldıralım komutanım.”

-“Hele bi dursun. Önceki Albay’dan öğreneyim de bakarız duruma göre” der.

Albay makamına geçtikten sonra önceki tabur komutanını arattırır. Kısa bir tanışma ve sohbetten sonra sözü “kanepe nöbeti”ne getirir. Bu nöbeti ne amaçla koydurduğunu sorar. Emekli albay kısa bir düşünme ve şaşkınlık anından sonra:

-“O nöbeti halen tutuyorlar mı?” diyerek bir kahkaha patlatır. Sonra açıklar:

-“O bankın boyası eskimişti. Boyattırdım. Boya yaş, üzerine kimse oturmasın diye başına bir nöbetçi koyun demiştim. Demek halen o kanepe nöbeti devam ediyor haa”

Askerlikten mevzu açılınca sözü dönüp dolaştırıp “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye kalkışan teğmenlere getirmeyi düşündüm. Sonra dolaştırmaya gerek yok diye direk dalıyorum. 

Biri villası için ağaç katliamı yapar. Eleştirilerden kurtulmak için Mustafa Kemal süveteri giyip “Atatürkçüyüm” diyerek yayına çıkar. Diğeri aracında kaçak elektronik sigaralarla yakalanınca:

-“Ben Atatürk ilkeleri doğrultusunda çalışıyorum” diyerek kendini savunur. Bunun onlarca örneğini hep yaşadık. O mucizevi söz “Ben Atatürkçüyüm” ü kullanınca yargılanmıyor, ceza almıyorsun. Yaptıkların yanına kâr kalıyor.

Burada sizin “Ne gereği vardı bunu bu araya sokuşturmanın?” diyeceğiniz fıkrayı anlatmadan geçmeyeceğim. Kızacaksınız. Kızmayın okuyun.

...

YAZININ DEVAMI BURADA 

 

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER