GÜRKAN İÇİN “KİBİRLİ” DİYORLAR!..
ÖZEL HABERMurat Çetin yazdı...
Geçmişte benzer bir algıyı Münir Erkal için denemişlerdi. Bunda da çok rahat başarılı olmuşlardı. “Ceketimi assam, bile kazanırım” sözünü, Münir Erkal kullanmadığı halde, o söylemiş gibi bir “algı” oluşturarak, emellerine ulaşmışlardı.
Münir Erkal'ın “gölgesi” vardı. Devlet makamını “layıkıyla” temsil ediyordu. Malatya Belediyesi'nde adeta askeri bir “nizam” vardı. Elbette bunun yansıması da olacaktı. Bu sayede Malatya, uzunca bir zaman boyunca görmediği hizmetlerle yaşamıştı.
Münir Erkal'ın hizmetleri, günümüze kadar geldi. Esenlik, Erkal zamanında açılmış, MEGSAŞ da ha keza… MAŞTİ'yi de unutmamak lazım. Parklar, yeşil alanlar, viyadükler ve daha neler neler… İlk anda aklıma gelenler bunlar.
Varsın Münir Erkal için “kibirli” desinler. Malatya “hizmet” aldıktan sonra başkanın kibrinden bana ne? Maalesef öyle olmadı. Yapılması planlanan birçok proje, rafa kaldırılarak unutuldu gitti…
Aynı algı şimdi de Malatya Büyükşehir Belediye Başkanı Selahattin Gürkan için oluşturulmaya çalışılıyor.
Algıyı oluşturmak isteyenlerin bir kısmını aktarmak isterim sizlere; İkramiyelerle birlikte 37 bin liralık maaştan olan genel müdür ve yardımcıları. “Adamın canını al, malını alma” demişler. Kaldı ki adamın canı, malı içindeyse; hiç boş durması mümkün mü!?
Daha bitmedi bu algı operasyonundaki şahıslar… 15 ila 26 bin lira arasındaki ballı maaşından olan daire başkanları var mesela. Şimdiki daire başkanı maaşı ortalama 10 bin lira civarında. Geçmişte alınan parayı harcamaktan iş yapmaya vakit bulamayan bazı daire başkanları, adeta diken üstünde… Bulundukları makamı kaybetmemek adına yukarıda zikrettiğim “Algıcılar” ile birlikte var güçleriyle çalışıyorlar.
Siyaset bir nevi virüstür. “Yenilen pehlivan, güreşe doymaz” misali, bazı isimler de bu algı operasyonunun yöneticisi konumunda yer alıyor. Malatya Büyükşehir Belediye Başkanlığı makamına namzet birçok isim, kursaklarında kalan hevesleri sebebiyle oturduğu yerden algıyı yönetiyor...
Bu arada devlet makamı vakar ister. Ciddiyet iktiza eder. Temsil yetkisi, mesaiyi tanzimle mümkündür. O makam milletindir, oturan ise yed-i emindir. Kimseye babadan miras kalmamıştır ki; “Gelene ağam, gidene paşam” denilsin.
Malatya, Selahattin Gürkan'dan hizmet bekliyor. Bir yıllık süre doldu. Vazife ağır, imkanlar ise kısıtlı. Vatandaş verdiği oyun karşılığını bekliyor. Bu şuur, idrak ve i'zanda olduğunu temenni ettiğimiz sayın Başkan'ın “vakur” duruşu ve harcadığı eforla, beklentilere cevap vereceğini “Ümit” ediyorum.
SİYASETTE DE REENKARNASYON YOKTUR?
İhsan Koca'nın tekrardan “il başkanı” olmasını hâlâ anlayabilmiş değilim. Bir insan il başkanı olur, akabinde milletvekili olur, sonrasında neden tekrar il Başkanı olur ki? Bu durum reenkarnasyona inananları getirdi aklıma. Buna inananlara şaşırıyorum. Fakat şunu da net olarak söyleyeyim: “Siyasette reenkarnasyon yoktur”
Bu küçük saptamanın ardından Ak Parti Malatya İl Teşkilatı'na dönecek olursak, teşkilatın yeni bir “ruha” ihtiyacı vardı. İhsan Koca hakkında, genel olarak şu yorumlar yapılıyor:
1- İl Başkanı olur olmaz yönetimden 10-15 kişinin değişmesi beklenirken; 41 kişinin değişmesi hem hazmedilemedi, hem de genel insicamı bozdu.
2-Bu yanlışın faturası da Akçadağ ile Arapgir'in kaybedilmesi olarak kesildi.
3-En büyük garabet ise, daha önce AK Parti'de siyaset yapan Akçadağ ve Arapgir için Ak Parti adayı olarak adı geçen iki isim, aday gösterilmediklerini teşkilattan değil de, televizyondan öğrendiler. Bu da iki başkan adayını seçim döneminde, inatçı ve hırçın yaptı.
4- Muhtarlar ve Meclis üyeleri İhsan Koca'ya ulaşamıyormuş. Ulaşan varsa, beri gelsin.
5-Hakan Kahtalı, il başkanıyken günde 500 kişiyle görüşürdü. Mevcut Başkan acaba kaç kişiyle görüşebiliyor ki?
6- Malatya Büyükşehir Belediyesi Selahattin Gürkan'ın aldığı oydan kat-ı nazar, iki ilçede AK Parti'nin ve Hekimhan'da millet ittifakının kaybetmesi, İl Başkanı'nda metal yorgunluğunun ve heyecansızlığın yansıması değilse nedir?
ALLAH'DAN KORKUYORSAN KORKMA, KORKMUYORSAN KORK…
Geçtiğimiz günlerde Malatya'daki dost meclislerinde “Corona virüs”le ilgili olarak bir hayli fazla soruya muhatap oldum. Ümitsiz, muztar ve bir o kadar da tedirgin olan soru sahiplerine, durumu şu şekilde izah etme gayretinde oldum:
“Tabiatçılar tabiatı eşyanın “vasf-ı mümeyyizi” şeklinde tarif ederler. Yani bir şeyi diğerinden ayıran özelliğe, “tabiat” derler.”
“Evrende ise her şeyin hava, su, toprak ve ateşten terkip edildiğini savunan tabiatçılar, havanın soğuttuğunu, suyun rutubet oluşturduğunu, toprağın kuru olduğunu ve ateşin ise sıcak olduğuna inanırlar.”
“Dört unsurun vasfı mümeyyizi için şu terminolojiyi kullanırlar: Havanın tabiatı burudet (soğutmak), Suyun tabiatı rutubet, toprağın tabiatı yubuset (kuruluk), ateşin tabiatı ise hararet (sıcaklıktır).”
“Kur'an ise her şeyde tevhidi nazara vermekle, her şeyin vasf-ı mümeyyiziyle hareket etmesini ret ederek, irade-i ilahiyi nazara verir. Yani Kur'an'a göre, ateş ayrı, hararet (sıcaklık) ise ayrı mahlûklardır. Toprak ayrı, yubuset (kuruluk) ise ayrı mahlûklardır. Su ayrı, rutubet (nem) ise ayrı mahlûklardır. Hava ayrı, burudet (soğutmak) ise ayrı mahlûklardır. Yani tabiatın tesiri yoktur. Her şey Allah'ın iradesiyledir.”
Tabiatçılar “Ateş sıcaktır” der.
Kur'an-ı Azim-üşşan ise bu fikri reddederek “Ateş yakmaz, yakan Allah'dır” diyerek felsefeyi ikaz eder. Buna ise İbrahim (as)'ı yakmayan ateşi delil göstererek, reelde ise aylarca güneşin altında kaldığı halde yanmayan ince nazenin yaprakları nazara vererek; onları susturur.
Tabiatçılar “Toprak kurudur” der.
Kur'an ise bu fikri reddederek “Toprak sert değildir, belki toprak Allah'ın dilediğine serttir” diyerek felsefeyi ikaz eder. Buna ise Musa (as)'nın asasına karşı çaresiz kalan taşın, on iki yerinde akan suyu nazara vermekle birlikte; İpek gibi yumuşak kök ve damarların kuru olan taş ve toprağı delip geçmesini göstermekle, onların bu fikrini çürütür.”
Tabiatçılar “Her şey tabiatın gereğince oluyor ve öyle olmak zorunda” der.
Kur'an ise “Bu tabiatlar, Allah'ın iradesiyledir. Allah nasıl isterse öyle oluyor ve her şey Allah'ın iradesine bağlıdır” der.
“Madem eşyada tabiatın tesiri yoktur. Ve madem her şeyde tevhidin tesiri vardır. O halde Corona denilen virüsün dahi tesiri yoktur. Virüs öldürmez, öldüren Allah'dır.”
Bu vesileyle yıllar önce aklımda kalan bir cümleyi hatırladım ve anlattım: “Allah'dan korkuyorsan korkma, korkmuyorsan kork.”
MÜSLÜMANLAR KORKMASIN!..
Kur'an “Ellezi Halakal mevte” yani “O Allah ki ölümü yarattı” dediği halde; Müslümanların paniğe kapılarak, marketlere hücum edip, mal stoklaması da neyin nesi?.. Stokladığınız yiyecekler bitince, ölmeyi mi düşünüyorsunuz!?
Unutmayın, Corona virüs de, Müslümanlar gibi Allah'ın “emriyle” hareket ediyor.
Not: Haşa. “Tedbir almayarak Allah'ı tecrübe edin” demiyorum. Demek istediğim, “Her şey Allah'ın iradesiyle”dir.
Tedbirini al, taktiri Allah'a bırak...
Selam ve Dua ile
Fiemanillah...
İlginizi Çekebilir