© Malatya Time

İmam-ı Ali ve Gavs-ı Geylani Neden Risale-i Nur’dan Haber Vermiş?

Tarih boyunca İslam davası, lafız mı, mana mı? tartışmasının gölgesinde kaldı. Kur’an, tevhid, nübüvvet, haşir ve adalet gibi dört büyük esas üzerine bina edilmişti. Ancak zamanla insanlar, bu özden uzaklaşıp lafzın gölgesine sığındılar.

İmam-ı Ali’nin (ra) şehadetiyle birlikte sahabe mesleği tatile girdi. Kur’an’ın mana-i harfiyle okunması yerine, lafızperestlik hâkim oldu. Kelam ilmi bir tarafa çekildi, tasavvuf başka bir yöne saptı, fıkıh ayrı bir vadide ilerledi. Neticede, İslam’ın hakiki davası arka plana atıldı.

Ama tarih, hakikati gölgeleyen perdeleri yırtacak isimleri unutmaz.

İşte Bediüzzaman Said Nursi!

Kur’an’ı lafızdan manaya yönlendiren, sahabe mesleğini yeniden ihya eden, İslam’ın en temel dört esasını (tevhid, nübüvvet, haşir, adalet) tekrar asli yerine koyan bir müceddit!

Bunun bedeli ağır oldu. Zindanlar, sürgünler, mahkemeler, işkenceler… Ama Üstad ve Nur Talebeleri bu zorluğu göğüsledi. İşte tam da bu yüzden, İmam-ı Ali (ra) ve Gavs-ı Geylani (ks) gibi büyük zatlar Risale-i Nur’u müjdelediler.

Çünkü asırlar süren bir tatil sona erdi!

Kur’an’ın ruhu, hakikat aşkıyla yoğrulmuş bir mektepte yeniden parladı. Risale-i Nur, aklı ikna, kalbi tatmin, nefsi terbiye eden bir metot sundu. Artık lafızperestliğin ötesine geçip, mana-i harfiyle hakikati okumak gerektiğinin zamanı geldi.

Ve şimdi soru şu: Bu emaneti taşıyanlar, sahabe mesleğini devam ettirebilecek mi?

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER