© Malatya Time

Keşke Rüya Olmasaydı – 6. (Final) Bölüm

KEŞKE RÜYA OLMASAYDI – 6. (Final) BÖLÜM (Atilla Kantarcı’nın yazısından ilhamla…) Hüccetullah Hakder

 

KEŞKE RÜYA OLMASAYDI!

Şehir merkezindeyim. Malatya’nın sokaklarında, çarşısında, meydanında dolaşıyorum. Gözlerimi kapatıp eski Malatya’yı hayal ediyorum…

Kapalı Çarşı’nın dar sokakları, taş duvarları… Esnaf sabah erkenden dükkânını açmış, müşterilerini “Hoş geldiniz” diyerek karşılıyor. Küçük çay ocaklarında demli çaylar içiliyor, camiden yükselen ezan sesine karışan dost sohbetleri yankılanıyor.

Çınarlı Camii’nin avlusunda oynayan çocukların sesleri, şadırvandan akan suyun tınısına karışıyor. Tarihi binalar dimdik ayakta, şehir kimliği her taşında, her sokağında hissediliyor. İnsanlar doğdukları topraklarda, evlerinde, mahallelerinde…

Ama gözlerimi açınca, gördüğüm manzara bambaşka.

Kapalı Çarşı’nın taş duvarları yok, yerinde devasa beton bloklar yükseliyor. Esnafın çoğu gitmiş, dükkânlar tabelalarını bile değiştirmiş. Çınarlı Camii’nin etrafında yükselen binalar, güneş ışığını bile kesmiş. Malatya’nın sokaklarında tanıdık yüzler yerine, yabancı simalar dolaşıyor.

Bu şehir, Malatya mı?

Biz mi şehrimizi terk ettik, yoksa şehir mi bizden koptu?

Bir kenti kent yapan, yalnızca binaları değildir. Ruhu, kültürü, hafızasıdır. Malatya bir kez daha yıkıldı, ama bu kez yalnızca taşları değil, hafızası da enkaz altında kaldı.

Elimi cebime atıyorum. Telefonda eski bir fotoğraf açıyorum. Birkaç yıl önce çekilmiş, Akpınar’ın o cıvıl cıvıl hâli… Çocuklar, yaşlılar, esnaflar… Şimdi o karedeki insanların çoğu başka şehirlerde.

Bir şehrin yıkılması yalnızca binaların çökmesi değildir. İnsanlar giderse, ruh da gider.

Ve işte tam o anda, anlıyorum…

Keşke rüya olmasaydı.

(SON.)

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER