© Malatya Time

Malatya’nın Çetin Kışlarında Isınan Yürekler

Eskiden Malatya’nın kışları daha çetin, yürekler ise daha sıcaktı. Sobanın başında kızaran patates, Ankara lastikleriyle okula giden çocuklar ve o yoklukta bulunan mutluluğun hikayesi…

Malatya’nın Çetin Kışlarında Isınan Yürekler

 

Malatya’nın kışları bir başka olurdu eskiden. Çocuk aklımızla, karın ne boyda yağdığı mı yoksa bizim mi küçük olduğumuz belirsizdi. Ama hatırlıyorum, o kar yığınları boyumu geçerdi. İnderesi’nde otururduk. Asker yönümünün hemen bitişiğinde, iki göz bir evimiz vardı. Tabi bu iki göz oda bizim dünyamızdı. Bir de salona benzeyen bir antre… Apartman ne gezer, müstakil evlerde büyüdük biz. Öyle geniş, ferah salonlarımız olmadı hiç. Ama ilaveler yapıldı zamanla. Bir oda daha, banyo, mutfak… Biz büyüdükçe ev de büyüdü.

 

Kış çetin geçerdi Malatya’da. Bir sabah Ankara lastiklerini ayağıma geçirip, okula doğru yürüyüşe koyulduğumu hatırlıyorum. Otuz Ağustos İlkokulu’na gidiyordum. Evle okul arası yaklaşık 3 kilometreydi. Fakat eve 500 metre kala ellerim soğuktan donmaya başlamış, gözlerimden yaşlar süzülmüştü. O an eve varmak dünyanın en zor işi gibi gelmişti. Evimiz görseldeki gibi bir şeydi; biraz daha iyisiydi belki ama kim bilir, çocuk aklı işte…

 

Sobamız vardı. Kışın bizim için soba bir şenlikti. Sobanın bir gözüne patates atar, fırınlardık. Üstüne anamızın yaptığı ekşileme ekmeği çıtır çıtır olurdu. Çay, çökelik, biraz tereyağı… İşte o an bir ziyafetin tam ortasındaydık. Şimdi olsa sofraya şöyle bir bakar, “Bu mu?” deriz belki. Ama o gün için dünyalara bedeldi.

 

Cuma günleri ise apayrıydı. Çünkü ertesi gün okul yoktu. Sobanın etrafında toplanır, cumartesi günü televizyondaki kovboy filmlerini beklerdik. Wyatt Earp, Clint Eastwood… Beyaz atlı kahramanlar, tozlu kasabalar… İşte o filmler, o kısa tatil günleri bizim için birer bayramdı.

 

Kışın bir diğer tarafı ise mahalle arkadaşlarıydı. Kartopu oynar, bazen kavgalar ederdik. Ama dostluk dediğin, işte o çatışmanın arasında filizlenirdi. Kavganın ardından yeniden oyuna dönmek… Hayatın kışa rağmen nasıl akıp gittiğini, o çocuk yaşta öğrenirdik. Şimdi ne o kar var ne de o günlerin sıcaklığı. Ama insanın içindeki huzuru o karda, o sobada, o patatesin kokusunda buluyorduk.

 

Var olanla mutlu olmayı öğrenmiştik. Yokluk zamanlarında bile, belki de en büyük zenginlik buydu. Şimdi dönüp baktığımda, Malatya’nın kışlarını, sobanın sıcaklığını, patatesin kokusunu hatırladıkça bir şeyler eksik gibi geliyor. Eksik olanın ne olduğunu bilmesem de… O günlerin tadını yüreğimde hissetmeye devam ediyorum.

 

Kim bilir, belki de mutluluk gerçekten o sobanın üstünde kızaran patatesin içindeydi.

 

Murat Pütürgeli

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER