Mezar Kazarak Tarih Yazanların Destanı!
AKADEMİHoş geldiniz, bugün size modern arkeoloji dersi vereceğim! Dersimizin konusu: Mezar kazarak tarih yazmak. Dersin kahramanı ise Üstad Bediüzzaman Said Nursi! Üstad, ömrünü Kur'an ve imana hizmete adamışken, bazı 'medeni' beyinler onun ölüsünü bile sindirememiş. "Ne yapalım?" demişler, "Üstad'ın mezarını kazalım!" demişler.
1960 Türkiye’si... Üstad Bediüzzaman Said Nursi, vefat ediyor, Urfa’da sessizce bir kabre konuyor. Ama ne gezer, Üstad'ın kabri ziyaretçilerle dolup taşıyor. Her ziyaretçi bir tehdit, her dua bir isyan olarak görülüyor çünkü! O zamanlar bazılarının kafası bu kadar çalışıyor işte: "Dua ediliyor, tehdit var! Ne yapmalı? Tabii ki, kazı yapmalı!"
Ve bir gece, 'akıllı'lar toplanmış, Üstad'ın mezarını kazmaya karar vermişler. "Said Nursi ölüsüyle bile bize meydan okuyor, bunu nasıl tolere ederiz? Hadi, bu dertten kurtulalım!" demişler. Gizlice, sessizce, adeta bir hırsız titizliğiyle Üstad'ın naaşı Urfa’dan çıkarılıp, meçhule, yani bilinmeze taşınmış. Bu nasıl bir strateji, bu nasıl bir zeka ürünü, takdir edersiniz ki!
İronik ama gerçek, Üstad'ın mezarını kazanlar, belki de kendi akıbetlerini kazdılar. Çünkü tarih, kazılan mezarlar kadar, kazılan vicdanlarla da yazılır. Üstad Bediüzzaman Said Nursi'nin ruhu, ne mezar taşlarına ne de meçhullere sığar. O, Kur'an'a ve imana olan hizmetiyle, dua eden dillerde, yaşayan fikirlerde ölümsüzleşti.
Ve şimdi, sevgili 'tarihçiler', sizlere bir sorum var: Bu mu sizin medeniyet anlayışınız? Bu mu sizin adaletiniz? Yoksa bu mu sizin 'ileri demokrasi'niz?
Dersimiz burada bitmiştir, selam ve dua ile, derslerimizi unutmayalım, gerçek tarihi doğru okuyalım.
İlginizi Çekebilir