Murat ÇETİN / Sarayın gölgesi: Halife dine hadim mi, heva ve hevesin kulu mu?
ÖZEL HABER“Halife, dine hadim mi yoksa heva ve hevesin kulu mu? Murat Çetin, tarihi soruları günümüze taşıyor! İktidar, güç ve adalet arasındaki ince çizgiye dair çarpıcı bir yazı. Okuyun, düşünün, sorgulayın!
(“Mezhepler, Kitaplar ve Ümmetin Kırılma Noktaları: 5 Asırda 5 Büyük İhmal” yazı dizisinin 3. bölümü)
Halife kimdir? Bir devletin başı mı yoksa bir ümmetin dinî lideri mi? Kur’an’ın rehberliğiyle hareket edip İslam’ın bütün hükümlerini hayata tatbik eden mi yoksa sarayında cariyelerin etkisiyle heva ve hevesin kulu hâline gelen mi? İşte bu sorular, tarihte Müslümanların yaşadığı en büyük kırılma noktalarından birini oluşturuyor.
Halifelik: Dine hizmet mi, gösteriş mi?
İslam’da halife, sadece bir yönetici değil aynı zamanda Kur’an’ın her ayetini hayatın her alanında tatbik etmekle yükümlü bir rehberdir. Halife, dine hadim olmalı; yani dinin hükümlerini koruyup yüceltmeli, toplumun her kesimine Kur’an’ı bir hayat rehberi olarak sunmalıdır. Ancak tarihte bu misyonu yerine getiren halifelerin sayısı sınırlıdır.
İmam Ali’nin (ra) şehadetinden sonra gelen halifelerin bazısı, bu yüce görevi kendi şahsi zevk ve sevdalarına kurban etti. Saraylarda, cariyelerin şatafatı ve eğlencelerinin gölgesinde Kur’an’ın hükümleri unutuldu. Bazı halifeler, halklarına Kur’an’ı tatbik etmek yerine kendi heveslerinin esiri oldular. Peki, bu ne anlama geliyor? Kur’an hayata tatbik edilmediğinde, ümmet rehbersiz kalır.
Saraydaki cariye, ümmetin kılavuzu mu?
Yahudi, Hristiyan ve Hindu kökenli cariyeler, sadece saray eğlencelerinin değil, aynı zamanda siyasi ve sosyal düzenin de perde arkasındaki aktörleri oldu. Halife, Kur’an’ı rehber edinmek yerine, cariyelerden gelen fikir ve fısıltılara kulak verir ise sonuç; halkın, Kur’an’la buluşamayan bir yönetim altında ezilmesi olur.
Halifelerin saraylarında cariyelerin etkin olduğu bir dönemde, toplum Kur’an’ın ışığına nasıl ulaşabilirdi? İşte bu, tarihimizin en büyük sorularından biri. Sarayda tef çalarken halkın hayatında Kur’an’ın hükümlerini tatbik etmek mümkün mü? Elbette ki hayır.
Ömer bin Abdülaziz: Bir İstisna
Bu yozlaşmış düzene karşı çıkan birkaç istisnai isimden biri, Ömer bin Abdülaziz’dir. O, Kur’an’ı sadece bir kitap olarak görmedi; her bir ayetini hayata tatbik etmeyi ilke edindi. Sarayındaki cariyeleri uzaklaştırdı, israfı reddetti ve halkın sorunlarına Kur’an’ın ışığında çözümler üretti. Ancak bu çabası, zehirlenerek öldürülmesiyle son buldu. Onun ardından bazı dönemler, aynı yozlaşmış düzen yeniden inşa edildi.
Halife, Kur’an’ın hizmetkârı olmalı
Halifelik makamı, kişisel zevklerin ve çıkarların tatmin edildiği bir mevki değil, Kur’an’ın hayat bulduğu bir rehberlik görevi olmalıdır. Tarih, bize bunun aksi örneklerini çok kez gösterdi. Halifelerin dine hadim olmaktan uzaklaşıp şahsi menfaatlerine odaklandığı her dönemde, ümmetin rehberi olan Kur’an toplumdan uzaklaştırıldı.
Bugün geçmişten ders çıkarma zamanı. Halife, Kur’an’ın hükümlerini hayatın her alanına tatbik etmekle yükümlüdür. Eğer bu görev yerine getirilmezse, ümmetin birliği ve dirliği her zaman tehdit altında olacaktır.
Unutmayalım: Halife, dine hadimdir. Saraya değil, Kur’an’a kulak verir. Eğer bu bağ koparsa, ümmetin yolu aydınlanmaz.
Bir sonraki bölümde, mezhep imamlarının ve müfessirlerin uğradığı zulümleri ve bu zulümlerin İslam ilmine etkisini ele alacağız. Alimler neden yalnız bırakıldı? Bu soruya cevap arayacağız.
KAYNAK: DİRİLİŞ POSTASI GAZETESİ
LİNK: https://www.dirilispostasi.com/sarayin-golgesi-halife-dine-hadim-mi-heva-ve-hevesin-kulu-mu
İlginizi Çekebilir