© Malatya Time

Prof.Dr. Fikret BİRDİŞLİ / Dünya Değişirken

Prof.Dr. Fikret BİRDİŞLİ yazdı.

Tüm varlıkların içinden geçtikleri gelişim ve olgunluk evreleri insanlık ve tarih gibi tümeller için de geçerlidir. Bu nedenle ünlü Alman filozofu Hegel, tarihi insanlığın gelişim süreci olarak tanımlamış. 

Zaman ilerledikçe  insanlar daha fazla bir birine yaklaşıyor ve gittikçe birbirine benzeşiyor. Bu benzeyiş aynı şeyleri düşünüp, aynı şeyleri talep edip, aynı şekilde yaşayana kadar devam edecek. Bu süreçte insanlığa merhale aldıran, tarihin kırılma ya da sıçrama anları dediğimiz zaman dilimleri vardır. Ben, işte böyle bir dönemi yaşadığımıza inanıyorum. Etrafınıza dikkatle bakarsanız eskiye ait ne varsa yerle bir olmaya başladığını görebilirsiniz. İnanç, maneviyat, ahlak, gelenek, görenek, alile,  sosyal ilişkiler, siyaset, ekonomi vs. 

Sosyal alanda yaşanan bu değişim eskiye ait olanların bozularak dökülmesi şeklinde kendini gösterirken, siyaset kurumunda kendisini işlevsizlik olarak göstermektedir. Dikkatlice bakarsanız, geleneksel siyaset anlayışımız ve kurumlarımızın toplumun yüz yüze kaldığı sorunları çözmede artık yetersiz kaldığını görürsünüz.

Dünya tarihinde (yakın zamanları kast ediyorum) zamanın akışının değişmesine neden olan şeylerden biri 8-9’ncu yüzyıldaki Viking akınları, diğeri ise 13-14’ncü yüzyıldaki Moğol akınlarıdır. Her iki olay mevcut medeniyetin yağmalanarak kırılmasına neden olmuş ve ardından gelecek yeni bir çağa kapı aralamıştır. Viking istilası Batıdan Doğuya doğru gelişirken, Moğol istilası Doğudan Batıya ilerlemiş; Vikingler o sıradaki Hristiyan medeniyetini alt üst ederken, Moğol istilası İslam medeniyetini alt üst etmiştir. Her iki istila da kaba ilkel fakat asabiyeti güçlü bir topluluğun kendilerinden daha gelişmiş bir medeniyeti tarumar etmesiyle sonuçlanmıştır. 

Bu iki istilanın sosyal ve siyasi sonuçları ise şöyledir: Viking istilası Batı’da pagan kültürünün Hristiyanlığa karışmasına, dağınık krallıklar ve prensliklerin bir merkez etrafında toplanmasına neden olmuş ve günümüz modern devletlerin ortaya çıkmasının yolunu açmıştır. Modern çağda ise Batı düşünürleri pagan kültürü ile aslını kaybetmiş olan Hristiyanlığı eleştirerek ondan uzaklaşmış ve daha seküler ve görece başarılı bir medeniyeti kurmuşlardır.

Moğol istilası ise, akla ve bilime sırtını dayayarak yükselişte olan İslam medeniyetinde ciddi bir duraklamaya neden olmuştur. Viking istilasının tersine Moğol istilası, Batının tersine hali hazırda bir merkeziyetçiliğe sahip İslam dünyasının parçalanmasına neden olmuştur. Ayrıca doğudan gelen mistik inançların İslam’a karışmasının önünü açmıştır. Müslüman dünyası bu travmanın etkisiyle bu mistizme sarılarak türlü türlü tarikatlar ve sufi akımlar yoluyla akıldan ve dolayısı ile bilimden iyice uzaklaşmıştır. 
Günümüzde, bizim toplumumuzda insanların dinden soğumalarına neden olan birçok tutarsız dini pratikler, aslında İslam’ın özünden değil kendisine sonradan karışmış olan bu sufi unsurlardan kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla Batı’dan sonra şimdi manevi kırılma sırası İslam dünyasındadır. Zira tarikat ve sufizmin yoğurduğu bu din ve dindarlık anlayışı artık İslam toplumlarının yüzyüze kaldığı sorunları çözmekte başarısızdır. 

Bu bağlamda burada bir parantez açmak gerekirse cemaatlere, tarikatlara ve radikal islami yapılara bel bağlayanlar, artık batan bir geminin güvertesinde yer aldıklarını bilmem anlayabilirler mi? Aslında onların bu tavırları kendi beklentilerinin aksine bir değişimi ve arayışı hızlandırmaktan başka bir işe yaramıyor. Bu böyle.

...

YAZININ DEVAMI BURADA

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER