© Malatya Time

Prof.Dr. Fikret BİRDİŞLİ / Yakarsa Bu Dünyayı...

Prof.Dr. Fikret BİRDİŞLİ yazdı.

Fransa’da başlayan ve gündemi meşgul eden göçmen/göçmen kökenli olaylar Batı’da farklı ülkelerde zaman zaman nükseden potansiyel bir tehlike halini aldı. Herkes bu konuda bir şey söyleyip yorum yaparken, ben konuya daha geniş (oldukça geniş!) bir açıdan bakmayı istedim.

İşte manzara-i umumiye:  14’ncü yüzyılın sonunda Osmanlı devleti entegrasyon politikasıyla istihdam ettiği Kuzey Afrikalı korsanlar sayesinde Akdeniz’i kendi kontrolü altına aldı. Ünlü Barboros Hayrettin Paşa, Kılıç Ali Paşa, Piyale Paşa, Oruç Reis, Burak Reis, Gazi Hasan Paşa ve daha niceleri denizde korsanlık yaparken Osmanlının deniz subayı yapıp devlette istihdam ettiği yeteneklerden.  

Bu durum maceracı bir karaktere sahip Anglosakson kültürünü alternatif arayışına itti ve coğrafi keşifler dediğimiz süreç başladı. Coğrafi keşifler bilim insanlarına yeni ufuklar açarken siyasetçilerin ve finansörlerin hırslarını kamçılayan sömürge sürecinin de başlangıcı oldu. Yeni keşifler ve sömürülen ülkelerden getirilen kaynaklar Avrupa havuzuna dökülerek Batı’da Rönesans’ı başlattı.

 Rönesans ekonomik, politik ve askeri sahada bir sıçramaya neden olarak Batı’nın Doğu dünyasına galip gelmesini sağladı. Doğu dünyası bunu bir başarı olarak okuyup Batı kültürünün etkisi ve egemenliği altına girmeye başladı. Batı hayranlığı Doğu’da bir bilinçaltı oluşturdu, Doğuluları kendi köklerinden ve tarihinden kopardı.  Bu sömürgecilerden biri olan Fransa Kuzey ve Orta Afrika’yı kendi denetimine almış olan bir ülke. İngilizlerle birlikte sömürdükleri ülkelere kendi kültürlerini dayattılar fakat bu süreç tek taraflı değil çift taraflı işledi. Yani bir yanda egemen kültür, diğer yanda egemene içten içe hayranlık besleyen vasal kültür birlikte çalıştı ve sömürülen ülkeleri sömürüye daha da yatkın hale getirdi. Bu durum sömürgeci ülkelerin işlerini daha da kolaylaştırdı, hırslarını daha da kamçıladı. Fakat bu kez yuttukları lokmalar boğazlarından geçemeyecek kadar büyüyünce sömürgelerin yönetimine ortak etmek amacıyla çaresiz “evin zencisi” diyebileceğimiz bir yerli burjuvazi oluşturmaya karar verdiler. Yetenekli kişilerin kendi ülkelerinde eğitim almalarının önünü açtılar. Bu kişilerin, sömürdükleri ülkeleri kendi adlarına yönetmeleri böylelikle yönetimin maliyetini yine sömürdükleri ülkeye yüklemeyi düşündüler. Fakat evdeki hesap her zaman çarşıya uymadı tabi.

...

YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN LÜTFEN BURAYA > TIKLAYINIZ. 

 

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER