© Malatya Time

Sümeyye Deniz KARTAL / Esmâ-i İlâhiye: Hayy-ı Kayyum

Sümeyye Deniz Kartal tarafından kaleme alınan yazıda, Hayy ve Kayyûm esmalarının sırları, insanın maddi ve manevi dünyasındaki etkileri ile ilâhi isimlerin ruhsal yükselişteki rolü derinlemesine ele alınıyor. Ruhsal dirilişin ve teslimiyetin kapıları aralanırken, cinnî ve şeytânî tehlikelere karşı koruyucu ilimlerin önemi vurgulanıyor. Kaçırmayın!

İlm-i ilâhisindeki muhabbeti rahmetiyle ihâta edip bu rahmeti dahi ilmiyle setreyleyen, murâdını, şeriatını, rıza-yı şerîfini tahsile muhkem bir kal'a eyleyen, kendisine tâlib olanlara cemâlini bahşedeceğini va'deyleyen âlemlerin Rabbi Hakk Allah-u Teâlâ'ya, Cenâb-ı zü'l-Celâl, ve'l Kemâl ve tekaddes hazretlerine sonsuz hamd-ü senâ olsun.
Muhabbet-i ezelînin muhatabı, serdefter-i mahlûkatı ve ekmel-i mevcûdatı, Hazret-i Kur'ân'ın mazharı ve Kur'ân-ı Kerîm'in tecessüm etmiş hazret-i insanı Râsûl-ü Kibriyâ aleyhi ekmelû't tahıyya Muhammed Mustafa'ya (sas) Cenâb-ı Hakk'ın salât-ü selâmları adedince salât ve selâm olsun. Âline, ezvacına, hulefâsına, ashâbına ve etba'ına kabul olunan salât-ü selâmların nûrundan ikrâm ve ihsanda bulunulsun.

Cenâb-ı Hakk Hayy ve Kayyûm'dur. O ölümsüz ve mutlak diridir. Zâtıyla Hayy'dır, hayatiyyet bizzat O'ndan gelir; lâkin O'nun bu hayatiyyeti gelip geçici, zevâle erici, bitip tükenici asla değildir.

Kayyûm'dur; her şey O'na muhtaç ve O'nunla kâimdir. Bütün mahlûkat ve cümle mevcûdat kayyûmiyetlerini ve kâimliklerini O'ndan alır. O Zât-ı ecel-i âlâ; halkettiği mahlûkat ve mevcûdatının kâim olması için her ne türlü ihtiyaç varsa tümünü var eden Allah tekaddes hazretleridir.

İnsan vücûdu ayakta durabilmek için veya vazifesini ifâ edebilmesi için nelere ihtiyaç duyar? Nefes verirsin ama alamasan nizam intizam dengeleri bozulur. Yeme içme, vücûtta görevi tamamlanan azâların veya hücrelerin tekrar yenilenmesi defaatle dâimî bir ihtiyacın görülmesini zorunlu kılar. Cenâb-ı Hakk da sadece insanı değil, bütün mahlûkat ve cümle mevcûdatı halkeylemekle ve kâim kılmakla kalmamış, bunun için lazım olanları da kayyûmiyetiyle kâim kılmıştır. Bunun sahası da maddî ve manevî bütün yaratılmış mevcûdatı himayesine alır. Çünkü kâim kılacak ilmin de kâim olması icâb eder. Yani kayyûmiyetin sırrında yok etme ve yeniden yaratma, var etme vardır. Bu da daîmi iktisat yani tasarruf makamıdır.

Bu makamın başı sonu arasındaki mesafe âlemler arasındaki mesafe kadar geniş ve kapsamlıdır. Hani aşk eri Hazret-i Pîr Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî buyurmuş ya: "Bir şeyi müşahede etmek veya bir güzelliğe mazhar olmak onun sahibi olmak mânâsına gelmez. Onun sahibi birdir. Sen sadece onu görmüşsündür. Bir güzel ceylanı sen uzaktan görürsün. Ama o görüşle ona sahip olamazsın. O kendi mekânına ve sahibine aittir. Bir göz değmesiyle şahit olduğun hemencecik senin olmaz." İşte fakirin izah etmek istediği tam da budur. Dolayısıyla bu mânâları hem hissetmek hem de kendini kayyûmiyete mutasarrıf olarak değil de Kayyûm ism-i şerîfinin kendinde tasarruf eylediğini düşünmek gerek. Elbette bunların önüne geçecek; evhâm, vesvese ve ucûb ki bu makamda muhatabını kolay kolay bırakmaz. Fakat böyle düşünerek hissetmek, insana Cenâb-ı Hakk'ın kendisini hayırlı işlerde istihdam ettiğini, kişiyi kendinde tasarruf eylediğini ve tasarrufâtın kendisine ait olmadığını farketme iz'ân ve ferasetini getirir.

Cenâb-ı Hakk'a tam teslimiyet ve O'ndan râzı oluş hâlinin vuku bulması da yine bu makamda zahir olur. Çünkü insan, Rabbinden râzı olarak O'nun rızâsına muvafık ve nail olur. O zaman da ne yaparsa yapsın bütün hizmetlerinde ağız tadıyla, dimağındaki kokuyla ve tam bir memnuniyet içerisinde kendisine yapılan eziyetlere aldırmaksızın ve kusur görmeksizin kalbi safâda, kendi daîmi hizmette olarak sevdiğinin izini takip ederek Rabbine tam bir teslimiyet ve bağlılıkla kulluk etmekte karar kılar. Bir de enaniyetini çiğneyerek, kendini de aradan çıkararak halkı ve halktaki tecelliyâtı seyre muvaffak kılınırsa onun bu huzurunu hiçbir şeyin bozması da artık mümkün olmaz.

 

...

YAZININ DEVAMI BURADA 

 


 

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER