© Malatya Time

Sümeyye Deniz KARTAL / Her Eser Bir Fiile

Sümeyye Deniz KARTAL yazdı.

Eùzü billâhi mine’ş-şeytâni’r-racîm bismillâhi’r-rahmâni’r-rahîm,

  Ezelden mevcudat ve mahlukâtını muhabbetiyle var eyleyen, eşref-i mahlukât olan insanı muhabbetine muhatap kılan, imân nimetini minnetsiz, mihnetsiz, külfetsiz bahşeden Cenâb-ı zü’l-Celâl ve’l-Cemâl ve’l-Kemâl Hazretleri’ne muhabbetle sonsuz hamd ü  senâlar olsun.

  Eşrefü’l-âlemîn, efdalü’l abidîn, ekmelü’l-kâmilîn, a’bedü’l-âbidîn, hâtemü’n-nebiyyîn, mahbûbu’l-âşıkîn ve rahmeten-li’l-âlemin fahri kâinat Efendimiz (sas)’e sonsuz salât ü selâm olsun.

  Hulefâ-i Râsulullah, evlâd ü iyâl-i Râsulullah, ashâb-ı Râsulullah ve etba’ı Râsulullah (sas) hazerâtına ta’zimat ve tekrimatımız bende-i âcizanemizden tüm nebîler, sıddîklar, şehîdler ve salihler zümresine arzolunsun.

  “Her zerrede bir nûr, her katrede bir zuhûr vardır” müjdesinin tesellisi ile…

  İnsan, bihassa ‘hazreti insan’, nereden gelip nereye gittiğini düşünmesi, akletmesi gereken bir varlıktır. Bu, kendisinin akıl sahibi olduğuna delildir. Nereden gelip nereye gideceğini düşünmeyen akledemeyen ve bunun muhasebesini yapmayan dolayısı ile istikametini de çizemeyen kişi henüz dinin muhatap kabul ettiği insan değildir. Böyle bir insanın, varoluş sebebinden, hele hele aşktan bahsetmesi beyhudedir.

  Bütün mevcudâtın sorumluluğunda, bütün akılları hayret içinde bırakarak meşgul etmesi gereken en müşkül ve müthiş suâl-i azîm olan; ‘Nereden geliyorsun? Nereye gidiyorsun?’ suâllerinin tek muhatabı insandır. 

  Bu suâllerin cevabını veremeyen ve yaratıldığı için mükellef ve mes’ul kabul edilen kişi, varoluşunun hikmetine erişemediği, mânen bulûğa eremediği için de muhataplık makamında olamaz. Ve hakikî mânâda insaniyete ulaşamaz. İnsanın bütün meselesi, ezel ve ebed şuurunun oluşmasında ve bu hakikâtin tüm benliğinde, hayatının her alanında dava edinilmesinde saklıdır. Bütün peygamberler ve her asrın vekilleri, kendi ümmet ve muâsırlarına bizzat yaşamalarıyla bunu cevaplamışlardır. Bu suâllerin cevabı, insanlığın kurtuluş reçetesidir.

  Ey güzel insan, ey eşref-i mahlûkât, ey “Biz ona ikrâm ettik” tâcını kuşanan bahtlı insan…

  Kâinat büyük bir âlem fakat âlemler insanın içinde derc edilmiştir. İnsan bu minvalde küçük âlem belki ama mânâyı anlayarak, tahkik ve tasdik ederek sahibinden aldığı ilham ve feyizle dev bir âlem haline gelir.

  Farketmez mi ki nice yıldız gezegenleri, nice galaksiler, nice samanyolları bir karadeliğin yutuvermesiyle kayboluyor. Trilyonlarca ak deliklerden tulû edip doğuyor, ne kadar büyük emsalsiz olsalar da nice benlikleri hayâllerden dahi siliniyor. Kendine sormalı  değil mi insan; gerçekten yok olmak için mi geldi? Rastgele var olup rastgele silinip gitmek için? Onun için mi kendisine bu kadar özenildi, koskoca kâinat ve içindeki yaratılmışlar hizmetine musahhar kılındı? Yakılıp külleri öylesine bir boşluğa savrulsun diye mi bu âleme getirildi? Evvelini bilmezse, idrâk edip anlayamazsa ahirini de bilemez insan. Hâl böyleyken evveli yok, ahiri yok; şu ânı da tükenip hebâ etmek akıl kârı mı?

...

YAZININ DEVAMI BURADA 

 

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER