VAİZİN YUSUF’U (!)
ENSTİTÜMalatya’da bir adam varmış…
Bu adam her gün kahvehaneye gider, satranç oynarmış.
Bir gün masadakilerden biri sormuş:
“Yahu, Cumhurbaşkanı şu an ne yapıyordur sence?”
Adam elindeki taşı tahtaya vurmuş, şöyle bir düşünüp cevap vermiş:
“Ne yapacak? O da bizim gibi satranç oynuyordur!”
Çünkü adamın dünyası satranca sıkışmış.
Başka bir ihtimali bile düşünemiyor.
Vizyonu bu kadar.
Düşünme kabiliyeti bu kadar.
Aynı bunun gibi…
Malatya’daki bazı arkadaşlar da ne hikmetse “Yakup’un oğlu” olduğunu iddia eden Yusuf’tan başkasını göremiyor.
Ne zaman bir mesele açılsa, dönüp dolaşıp ona bağlıyorlar.
Sanki dünyada başka kimse yok.
Bunu söyleyince de “Kıskanıyorsun” diyorlar.
Peki, kıskanmak gibi bir niyetim olsaydı…
İstanbul’daki medresemi ona teslim eder miydim?
Yanımdaki tüm arkadaşlarımı ona emanet eder miydim?
Öyle olsaydı…
Yanında sessizce oturup, dediklerini papağan gibi tekrar etmezdim.
Ama ne oldu?
Hoca Ağabey’i yakından tanıdım.
Onun ilminin yanında, bu adamın aslında ne kadar sığ olduğunu fark ettim.
Onun iradesinin yanında, bu adamın ne kadar basit olduğunu gördüm.
Ve sorgulamaya başladım.
Mesela…
Bu adam zamanın mahluk olmadığını söylüyordu.
Ama zaman mahluktur.
Bu adam nefsi sadece cesetten ibaret sanıyordu.
Ama öyle değil.
Bu adam Cüz’ü Layetecezza meselesini habire anlatıp duruyordu.
Ama bildikleri yarım yamalaktı.
Hele o Yedinci Söz’ü sarhoş ağzıyla okuyup tiyatro gösterisi gibi sunması tam bir skandal!
Yedinci Söz’ün anlattığıyla yaptığı gösteri arasındaki uçurum, Everest’le Malatya’nın rakım farkı kadar barizdi.
Verdiği fetvalar yanlıştı.
Hatta vaazlarında yaptığı şerhler bile göstermelikti.
Dostlar pazarda görsün hesabı.
Bugün şerhler okuyoruz.
Gerçek ilmin nasıl bir şey olduğunu görüyoruz.
Ve yıllardır çözemediğimiz meseleleri çözüyoruz.
Şimdi geriye dönüp bakıyorum ve diyorum ki:
Biz satranç oynayan değil, oyunu çözenlerden olmamız gerekiyormuş…
Fiemanillah
İlginizi Çekebilir