Zalûmen Cehûlâ: İnsan ve Şirk-i Hafi
AKADEMİKur’an’da Ahzâb Suresi 72. ayette şöyle buyruluyor:
“Biz emaneti göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar onu yüklenmek istemediler, ondan korktular. Onu insan yüklendi. Şüphesiz o, çok zalim ve çok cahildir.”
Bediüzzaman Said Nursî, bu ayette geçen “emanet” kavramını açıklarken, onun çok yönlü olduğunu ifade eder. Ama en kritik cihetlerinden biri, “ene” yani “ben”liktir.
Çünkü kainatta yalnızca insan “ben” diyebiliyor.
Hiçbir ağaç, hiçbir hayvan, hiçbir taş “ben” demez.
Ama insan, her şeyi kendine mal eder:
“Ben kazandım.”
“Ben yaptım.”
“Ben olmasaydım olmazdı.”
İşte tam da bu noktada, insan farkında olmadan bir “şirk-i hafi”ye yani gizli şirke düşer. Çünkü Allah’tan başka mutlak varlık yoktur. Ama insan “ben” diyerek, kendisini varlığın merkezine koyar.
Peki, peygamberler de “ben” dediklerinde aynı duruma düşerler mi?
Evet!
Çünkü peygamberler de insandır ve “ben” demek zorundadırlar. Ancak onlar, bu şirki hafiye karşı sürekli istiğfar ederek korunurlar.
Bu yüzden Peygamber Efendimiz (sav): “Ben günde yetmiş defa istiğfar ediyorum.” buyurmuştur.
Oysa ki peygamberler günahsızdır.
Öyleyse neden istiğfar ediyorlardı?
Çünkü istiğfar, yalnızca günahların affı için değil, insanın kendi varlığını Allah’a karşı bir iddia gibi görmekten kaçınması içindir.
Peygamberler bile, ene yani benlik sahibi olmaktan dolayı istiğfar ederken, biz ne yapıyoruz?
Bugün insanın en çok kullandığı kelime “ben”.
Ama kaç kişi bunun ne anlama geldiğini biliyor?
Ve kaç kişi bunun vebalini düşünüyor?
Murat Çetin
İlginizi Çekebilir