Bediüzzaman Neden “Allah” Değil De “Rab” Dedi?


Bazı sorular vardır ki, cevabı kadar sükûtu da kıymetlidir.
Bazı kelimeler vardır ki, söylenişi kadar seçilişi de hikmetlidir.
İşte o kelimelerden biri: Rab.
Bir akşam Hasan Erdoğan’ın evindeyiz.
Mürekkep kokusu, kelamın ıstırabına sinmiş… 32. Söz okunuyor.
Kalem, kelamın hükmüne teslim olmuş; söz, tefekkürün eşiğinde sessiz bir secdede…
Bir cümle düşüyor satırlardan:
“Bütün tabiatperestler, bütün esbapperestler namına müşahhas bir şahs-ı manevî kendini Rab ilan ediyor.”
Duruyorum.
Neden “Allah” değil de “Rab”?
Neden ulûhiyet değil de rububiyet?
Bu tercih sadece lügat farkı mıdır?
Hayır. Bu, tevhidin en çok ihmal edilen cephesine tutulan bir projektördür.
ZATTA DEĞİL, RUBUBİYETTE ŞİRK VAR
İnsanların çoğu, Allah’ın varlığını inkâr etmez.
Zira ulûhiyet, bir noktada aklın teslim olduğu bir zarurettir.
Ama mesele icraata, fiile, eyleme geldiğinde… İşte orada zihin bulanır, vicdan karışır.
“Ben yaptım”, “ben başardım”, “ben ettim” der insan.
Zannedilir ki bu sadece bir mecazdır.
Fakat kişi, bu sözlerin ardında hakiki fail olarak kendini görmeye başlarsa, bu artık mecaz değil, şirktir.
Üstad’ın ısrarla “Rab” demesi işte bu noktada anlam kazanır.
Çünkü insanlar Allah’ın zatına değil, rububiyetine, yani tedbir, tasarruf ve idare edici sıfatlarına ortak koşar.
MECAZLA DEĞİL, İMANLA KONUŞ!
Elbette “ben yaptım” demek mutlak surette şirk değildir.
Ama mecaz bile olsa, bu sözün ardında şu iman olmalıdır:
“Ben bir sebep, bir perdeyim. Hakiki müessir, yalnızca Allah’tır.”
Aksi takdirde, perdeyi fail sanmak, sahneyi idare eden sanatkârı unutmaktır.
ALLAH’IN SALTANATINDA ŞİRK OLMAZ, RUBUBİYETİNDE DE OLMAZ
Dünyada bir padişah düşünün…
Taht onun, ama sokağı süpüren başkasıdır.
Ferman onun, ama uygulayan veziridir.
İnsan, bu dünyadaki fiilleri de böyle algılar.
“Bu işi ben yaptım, şu projeyi o yönetti, şu icraatı filan gerçekleştirdi…” der.
Ama Allah’ın saltanatı öyle değildir.
Ne tahtında ne sokakta ortak kabul eder.
Ne kâinatta ne kalpte vekil tanır.
Zerreyi de O döndürür, yıldızı da O tutar.
İşte tevhid budur:
Zatına inandığın gibi, sıfatına, fiiline, ism-i Azamına da ortaksız inanmaktır.
LA ŞERİKE LEHÛ: SADECE ZATTA DEĞİL, FİİLDE DE ORTAĞI YOKTUR
“Allah var” demek kolaydır.
Zor olan, “O’ndan başka fail yok” diyebilmektir.
Çünkü nefis, ene, esbab ve tabiat… Hepsi insana başka müessirler fısıldar.
Üstad’ın “La Şerike lehû” diyerek altını çizdiği hakikat tam budur:
“Zatında olduğu gibi, sıfatında ve ef’alinde de O’ndan başka hiçbir şeyin tesiri yoktur.”
HAKİKATİN KELİMESİ: RAB
Bediüzzaman neden “Allah” değil de “Rab” dedi?
Çünkü mesele sadece varlığı kabul etmek değil, hükmü de teslim etmektir.
Çünkü insanlar Allah’ın adını yüceltirken, fiiline perde çeker.
Çünkü gerçek tevhid, sadece inanmak değil, ihlâsla teslim olmaktır.
Ve işte bu yüzden,
Rab demek; O’nu sadece tanımak değil, O’ndan başkasını tanımamaktır.
Selam ve dua ile
Fiemanillah
Murat Çetin

Videolar için YouTube kanalımıza abone olmayı unutmayın!
BUNLARA DA BAKABİLİRSİNİZ
- 0SEVDİM
- 1ALKIŞ
- 0KOMİK
- 0İNANILMAZ
- 0ÜZGÜN
- 0KIZGIN
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.