Bediüzzaman’a Göre Şeair-i İslâmiye, Şahsî Farzlardan Neden Daha Ehemmiyetlidir?


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
“Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı. Umulur ki takva sahibi olursunuz.” (Bakara, 2/183)
Ramazan Risalesi’ni okuduktan sonra yönümüzü Kur’ân-ı Kerîm’in Ramazan’a dair ayetlerine çevirdik. İlk durağımız, Bakara Suresi 183. ayet oldu. Bu ayet, yalnızca orucu değil, ümmetlerin ortak mirasını, ilahi vahyin evrenselliğini ve dinin temel direklerini göz önüne seriyor.
Ayetten açıkça anlaşılıyor ki; oruç yalnızca bu ümmete değil, geçmiş ümmetlere de farz kılınmıştı. Demek ki namaz, oruç, zekât, hac ve kelime-i tevhid gibi İslam’ın beş esasının nüveleri, önceki dinlerde de vardı. Lakin onların ibadet şekilleri farklıydı. Mesela eski şeriatlarda kişi yalnızca mescitte namaz kılmakla mükellefti. Ramazan’da sadece iftar vaktinde yemek yerdi; sahur yoktu, gece yemek yoktu. Eşiyle ilişki yasaktı. Kalbinden geçenlere dahi mesul tutuluyordu. Bu gibi ağır mükellefiyetler, rahmet Peygamberi’nin (asm) gelişiyle hafifletildi.
Bugün bazıları “Ben Allah’a inanıyorum, kalbim temiz” diyerek namazı, orucu, haccı, zekâtı terk edebiliyor. Oysa ki bu beş temel esas, hak dinin ayrılmaz unsurlarıdır. Bediüzzaman Hazretleri, iman ve İslam’ın temel esaslarının şahsî farzlarla değil, cemiyet halinde yapılan ibadetlerle korunacağını ifade eder. İşte burada “Şeair-i İslâmiye” devreye girer.
Şeair, yani dini şiarlar, İslam’ın alâmetleridir. Bunlar yalnızca bireysel bir ibadet değil; toplumun ortak hafızası, İslam’ın sosyal görünürlüğü ve manevî yapısının harcıdır. Bediüzzaman, şeairin şahsî farzlardan daha ehemmiyetli olduğunu şu sözlerle ifade eder:
“Şeair-i İslâmiyeye taalluk eden ahkâm, taabbudîdir. Akılla bilinse de, niyeti, rıza-yı İlâhî olmadıkça makbul değildir.” (Sözler, s. 312)
Yani camide kılınan namaz, cuma ezanının okunması, Ramazan’da sokakların iftarla şenlenmesi; bunların hepsi, toplumun İslam’la olan bağını taze tutar. Fertlerin ibadeti gizli kalabilir ama şeair cemiyetin ruhuna işler.
Burada akla gelen bir başka soru: “Dinde zorlama yoktur” ayeti (Bakara, 2/256) ne ifade ediyor? Birkaç boyutta anlamak gerekir:
1. Din, zorlama içermez; çünkü teklif-i mâlâyutak (güç yetirilemeyecek yük) yoktur.
2. İman, kalbin tasdikiyle olur; zorla iman ettirilemez.
3. Bu ayet, Medine döneminde inmiştir; daha sonra kıtal ayetleri gelerek hükümler genişletilmiştir.
4. Ehli Kitap, cizye verdikleri sürece hayat hakkına sahiptir.
5. Ancak, İslam devleti kurallarını çiğnemedikleri sürece bu serbesti devam eder.
Sonuçta, Şeair-i İslâmiye; ferdî bir yükümlülükten çok daha fazla şey ifade eder. Namazı evde tek başına kılmak elbette sevaptır; ama camide cemaatle kılınan bir vakit namaz, bütün beldeyi ihya eder. Şeair, İslam’ın cemiyet planındaki vitrinidir. Ve unutmayalım, vitrin boşsa, dükkânın içi dolu olsa bile müşteri girmez.
O hâlde Ramazan’la birlikte hatırladığımız şeairleri, yıl boyu yaşatmalı; cemiyet olarak İslam’ın izzet ve şerefini, toplumsal görünürlüğünü korumalıyız.
وَاللّٰهُ أَعْلَمُ بِالصَّوَابِ
Murat Çetin

Videolar için YouTube kanalımıza abone olmayı unutmayın!
BUNLARA DA BAKABİLİRSİNİZ
- Bayram Tıraşı Bedava: Çocukların Yüzü Genç MAGİNDER ile Güldü
- Aile Hekimlerine Yeni Yetki, Reçete Edebileceği İlaç Sayısı Arttı! 5 Yeni İlaç Geri Ödeme Listesinde
- Bayram Öncesi Denetimler Sıklaştı, Kurallara Uymayan Yandı
- Pazar Yerleri Yenileniyor, Esnaf ve Halk Rahatlıyor
- Alkollü Sürücü Trafikte Dehşet Saçtı! Çocuk Yaralandı!
- 1SEVDİM
- 0ALKIŞ
- 0KOMİK
- 0İNANILMAZ
- 0ÜZGÜN
- 0KIZGIN
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.