Ersoy BABA / Çok beklersiniz!

Ersoy BABA yazdı.

Merhaba değerli okurlar.
Okumak güzeldir. Okursun. Beğenmezsen beğenmediğin için yorum bile yazmadan diğer bir köşe yazısına, ya da habere geçebilirsin. Okuduğun yazıyı beğenirsen yorum yazmaya zaten gerek kalmadığından diğer bir köşe yazısına, ya da haberlere geçip göz atmaya devam edebilirsin.
Yazar da okur çok beğenmiş ise yazmaya devam eder. Okur yazısını beğenmemiş ise yazar gene yazmaya devam eder.
Bu kısır döngüde Ersoy Baba yazılarım 8. Yılına girdi. 8 yıldır kafa ütüleyen, anılarla tınılarla dolu, fındık kabuğunu doldurmayan yazılarda en uzun boşluğu bu arada verdim.
Saymadım ama muhtemelen 4 haftadır değişik uydurma mazeretlerle yazı yazamadım. Bu dört haftanın sonunda sadece ve sadece Oflu Nurettin abim yaşayıp yaşamadığımı öğrenmek için ofisime kadar geldi. Yaşadığımı görünce de belki hayal kırıklığı belki de “çok şükür sağmış” diyerek yazılarımla ilgili hiçbir soru sormadan döndü. Ben onu gördüğümde seviniyorum. Ofluların en iyilerinden ve saygıdeğer olanlarından biridir Nurettin abim. Ofluların hepsi öyledir de Nurettin abim daha bi öyledir sağ olsun. Kendisi inşaat sektöründe çok iyi bir noktadadır. Harika işler çıkarıyor.
Of’tan meşhur din adamları çıkmıştır. Oflu hocalar meşhurdur.
-“Dünyada din değiştirip meslek değiştirmeyen tek millet Oflulardır”
Çok çok eskiden de Oflu papazlar meşhurmuş. Müslüman olduktan sonra da din adamlığı hoca olarak devam etmiş. Din değişmiş ama meslek aynı.
Sizler yazının buralarına gelince:
-“Anlaşıldı, Ersoy Baba bu yazıda Oflulara saracak” diye aklınızdan geçirdiniz. Ama şansımı fazla zorlamam. Konuyu kapatıyorum.
Şair bir sohbette konuşuyormuş:
-“20 yıl sonra şiirlerime şöyle bir göz attığımda çok kalitesiz, çok aptalca ve çok değersiz olduğunu gördüm.”
Sohbettekilerden biri sormuş:
-“Peki ne yaptınız?”
-“Hiçbir şey. Artık çok meşhur olmuştum. Devam ettim.”
Ben de ara vermeye alışmış olmama rağmen yazmaya devam edeceğim. Çünkü yazılarım okunuyor.
Ersoy Baba yazılarını toparlayıp kitap haline getireyim dedim. Hazırladığım ve düzenlemelerini yaptığım metni yayınevimizin değerli ajansının sahibi, aynı zamanda çok değer verdiğim sanat hocama gönderip kitap düzenine sokmamda bana yardımcı olmasını istedim. Sağ olsun zaman ayırıp düzenlemiş. Yazılarımın kitap hali elime geldiğinde formaliteden göz attım. Birçok yazımın karikatürleri yoktu. Kasım beye liste attım. Çizmesini bekledim. Bu aralarda yazılarımın bazılarının kitaptan çıkarıldığını fark ettim. Yazılardan biri 2018 yılının 12. Ayında yayınlanan ve binlerce okur tarafından okunup paylaşılan “Bekârlığa veda partisi” başlıklı yazımdı. Yazımın sonunda bu konunun geçtiği yazımı alıntılayıp tekrar yayınladım. Merak eden okuyabilir.
Yazım gazetede yayınlanınca sorun yok ama kitap olunca sorun olmuş. Kitabı gençler ve çocuklar da okuduğundan mahsurlu bulunmuş. Gençleri yanlışlardan uzak tutmak amaçlı yazım kulağımı gösterirken elimi diğer kolumun altından dolaştırıp göstermediğim için kitaptan çıkarılmış. Bu; kitaptan çıkarılan onca yazıdan sadece biri. Bazı yazılarımda da siyasi içerik olduğundan yayınevini taraf olmuşmuş hissettirir düşüncesiyle oluşmuş. Velhasıl muhtemel yayın tarihi 3 ay önce olacak kitabımın basımını öteledim. Yayınlamasam da olur. İsmimim başına “Prof. Dr.” Unvanı koysaydım kitabı abdest almadan yayına hazırlayamazlardı. Kelimesiyle de oynayamazlardı.
Korumacılığı bazen abartıyoruz. Bir dostum masa üstünde ailece oynanabilen kartlı çocuk oyunları hazırlıyordu. Aile bakanlığı da bu oyunlardan birine talip oldu. Oyunun içindeki soru-cevap kartlarındaki bazı ibareler de orada sorun olmuş.
-“Anne-baba, aile” gibi terimlerin kaldırılması” istenmiş. Sebep de:
-“Bölünmüş aileler çok. Anne veya babasından ayrı olup aile olayını yaşamayan çocukların psikolojisi bozulur.”
Bu 2025’i aile yılı ilan eden devletin “AİLE” Bakanlığının talebi. Devlet “Aile Yılı”nda çocuklara hediye edeceği oyunda aile kelimesine tahammül edemiyorsa Ersoy Baba yazılarına sansür hayda hayda olur. Ben kimim ki?
Yani sevgili okurlarım Ersoy Baba yazılarını kitap olarak çok beklersiniz. Zaten gerek de yok. Okuyan bulup okuyor. Okuyan da biliyor!
Gelelim bu haftanın yazı sonu fıkrasına.
Dursun Temel’e sorar:
-“Bir kulağını kesersem ne olur?”
-“İyi duyamam!”
-“Peki iki kulağını da kesersem?”
-“O zaman iyi göremem.”
-“Nasıl yani? Neden?”
...

Videolar için YouTube kanalımıza abone olmayı unutmayın!
BUNLARA DA BAKABİLİRSİNİZ
- 0SEVDİM
- 0ALKIŞ
- 0KOMİK
- 0İNANILMAZ
- 0ÜZGÜN
- 0KIZGIN
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.