Kur’ânî dava, şahıslara binâ edilemez!


1 َّ ۪حيِم ٰ ِن الر ْم َّح لِه الر ّٰ ْسِم ال ِب ْد َم اَْلح َ اَل ۪مين َ َ بِ اْلع لِه ر ّٰ ِل َّسلاَم ال َ َّصلاَ ة و ال و ٰلى َ َ َع َ َّم ٍد و ح ا م َ ِدن َسِي َع ٰلى اٰ ِلِه ِبِه ْ َ َصح و َ ۪عين َ ْم اَج
Dîn-i Mübîn, bir imtihandır. Bize bin iftira da atılsa, bin hakaret de görsek, her türlü ağır imtihanlara da maruz kalsak, yine bu Kur'an hizmetinde sâbitü’l-kadem olacağız. Üstadımızın dediği gibi, -bin şahsiyetimiz de olsa- bu hizmet için feda edeceğiz. Çünkü bizim şeref ve izzetimiz, bu Kur’ânî hizmettir.
Mâdem biz, ümmet-i Muhammediyeyi sâhil-i selamete çıkaran bir gemide çalışan hademeleriz. Hem mâdem bu kudsî vazîfe, taraf-ı İlahi’den bir ihsân olarak omuzumuza yüklenmiştir. Öyleyse bütün ümmeti taşıyan bu gemide son nefese kadar “ihlâs” ve “sadâkat” esaslarına bağlı kalarak, bütün gücümüzle çalışmak mecburiyetindeyiz. Üstâd Hazretleri, ileride Risâle-i Nûr’un samimî, hâlis şakirdleri tarafından şerh ve îzâh vazîfesinin yapılacağını müjde sûretinde haber vermiş. Molla Muhammed Hocamız, -lillâhi’l-hamd 60 küsûr eseri şerh ve îzâh etmekle, “Yâsîn” ve “Rahmân” surelerinin tefsirlerini yapmakla Üstadımızın bu müjdesine nâil olmuştur. Hocamızın, “şerh, îzâh, tefsîr, tekmîl, tahşiye” sadedinde kaleme aldığı bu eserler, o müjdenin bir masadakı, bir ferdi olduğu hususunda tereddüdümüz yoktur. Bu şerh ve izah ve ilmî faaliyet isbât eder ki; bu haber tahakkuk etmiştir.
Evet, her bir ehl-i ilim ve irfân, -insaflı olmak kaydıyla- bu yazılan şerh ve izahlara, “Yâsîn” ve “Rahmân” surelerinin tefsirlerine baktığı ve onları mütâlaa ettiği zaman, bu hakkı teslîm edecektir.
Cây-ı dikkat bir nokta; bu şerh ve îzâh işinde çalışan hiç kimse, bu yazılan eserlere sahiblenemez ve buna hakkı da yoktur. Çünkü bu eserlerin şârihi ve müellifi, Molla Muhammed Hocamızdır. Bu ilmî heyette çalışan kişilerin işi ise, cüz’î bir yardımdan ibarettir.
İşte bu ilmî faaliyet ve hizmet, tam böyle zirveye yaklaştığı bir zamanda; bu gâyet ehemmiyetli ve hayâtî ve ehl-i dalaletin, “Kur'an, Sünnet ve Risâle-i Nûr”un tahrîfât hususundaki şeytânî plân ve entrikalarını akîm bırakan bu ilmî faaliyet ve hizmeti bırakmak, bu kudsî hizmetten ayrılmak, tefrikaya sebebiyyet vermek, kaleyi zayıflatmak, Kur'an hizmetine halel getirmek, maddî ve ma’nevî bir beklenti içinde olmak, Müslümanların bu hizmetten soğumalarına sebeb olmak, düşmanların eline koz vermek, onları sevindirip güldürmek, kırk-elli sene bulunduğu ve hak ve hakîkat ve istikâmet dairesinde olduğuna kat’î olarak inandığı davasını yarı yolda bırakmak, bu hizmete son nefesine kadar canı ve malı pahasına sahib çıkmamak;
1. İhlası kırar. İhlası kırmakla;
a. “Hem bu hizmetteki umum kardeşlerimizin hukukuna tecavüz,
b. Hem hizmet-i Kur'aniyenin hizmetine taarruz,
c. Hem hakaik-i imaniyenin kudsiyetine hürmetsizlik etmiş oluruz.” 1 diye ifâde edilen bu dehşetli ve vahîm neticeye mâsadak olur.
O hâlde bu kudsî hizmette ihlâs, gâyet ehemmiyetli ve temel bir esâstır ve onsuz menzile ve maksada kavuşmak mümkün değildir. 1 Lem'alar, 21. Lem’a, s. 160. 2 Kur'an’ın tabiriyle “metâ-ı kalîl” addedilen ve Üstadın ifadesiyle “hissiyât-ı süfliyye ve menâfi-i cüz’iye” mesabesinde olan bütün dünya dahî bize verilse, kezâ bütün dünyevî ve uhrevî makâm ve mevkî ve rütbe de bize teklîf edilse, ihlası kırmamak ve muhâfaza etmek için bunların hiçbirine tenezzül etmemek, Kur'an hâdimlerinin ve Risale-i Nûr şakirdlerinin en birinci vazîfesi ve şiârıdır. Evet, “Herkesten ziyade bütün kuvvetimizle ihlası kazanmaya mecbur ve mükellefiz.” Hem ihlası kıran adam, “Şimdiye kadar kazandığımız hizmet-i kudsiye kısmen zayi olur, devam etmez; hem şiddetli mes’ûl oluruz.” cümlesini düşünsün ve titresin!
2. Sadakatsizliktir.
3. Azîm bir hatadır ve vicdansızlıktır ve zulümdür ve ihânettir.
4. Büyük bir mes’ûliyyet-i maneviyeyi intâc eder.
5. Bu hizmetin başında bulunan Hocamızın maddî ve ma’nevî emeğine karşı büyük bir nankörlüktür.
6. Say u gayret ve hizmet noktasında, bu gemide çalışan hademelerin şevkini kırmaktır.
Makâm mı istiyorsunuz? İşte “rızâ-i İlahî ve iltifât-ı Rahmânî ve kabul-ü Rabbânî” yetmez mi?
Mal mı istiyorsunuz? İşte “hakîkî mal olan a’mâl-i sâliha”, size yetmez mi?
İnadınız mı tuttu? Peki, “hakta şiddetli sebât etmek” düsturunu unuttunuz mu? Hem “Nefis cümleden ednâ, vazîfe cümleden a’lâ” düsturu, bizde hâkim olmalı ki; tefrika ve bölünme olmasın, ayrılık ve gayrılık düşünülmesin, herkes gözünü vazîfesine diksin, nefsini ıslaha çalışsın ve onun kusuruyla meşgul olsun, kardeşini maddî ve manevî ücrette kendine tercîh etsin..
Hem “1- Nefsini ve enaniyetini,
2- Yanlış düşündüğü izzetini,
3- Ehemmiyetsiz rekabetkârane hissiyatını terketmekle ihlası kazanır, vazîfesini hakkıyla îfa eder.” 2 Evet, bu cümlede geçen üç mühim maddeyi, ehl-i imanın, husûsan bu dairede hizmet eden kardeşlerimizin fehmine ve insafına ve ferâsetine havâle ediyoruz. Feteemmel!
Not 1: Bu davada ve hizmette muvaffak olmak için, mezkûr düstûrlara riâyet etmek ve o düstûrlardan ayrılmamak mecburiyetimiz vardır.
Not 2: Bu hizmetin hâdimleri, hiçbir hâdise ve ârıza ve fitne ve iftirâ ve engel karşısında asla sarsılmamalı, bu hizmette ve bu davada sâbitü’l-kadem olmalı, yarı yolda kalmamalı, emaneti yerine teslîm etmelidir.
İşte mezkûr hakîkatlerden ve hizmet düstûrlarından ve “Hakkın hâtırı âlidir, hiçbir hâtıra fedâ edilemez.” temel esasından dolayı; yakın zamanda yaşadığımız olaylarda ben, bu hizmetten ayrılan kardeşlerimin ve yeğenlerimin yanında yer almadım, peşlerinden gitmedim, yerimde sâbit kaldım. Aksi takdirde -câhiliyye döneminde olduğu gibi- neseb ve ırkımı, Kur'an hizmetine tercîh etmiş olurum.
Bunlar, Hoca Abiye hem iftirâ attılar, hem haksızlık yaptılar, hem hakâret ettiler, hem de mağdura yattılar. Yıllarca bu Zât’ın medreselerinde yediler, içtiler ve ondan ilim tahsîl ettiler. Bu Zât’ın, bütün ailemiz üzerinde maddî ve ma’nevî çok büyük yardımları ve emeği mevcuddur. Bunları görmemek veya unutmak veya ondan sırt çevirmek, nankörlüktür ve vicdansızlıktır ve mes’ûliyyet-i 2 Lem'alar, 20. Lem’a, s. 151. 3 maneviyeyi mucibtir. Hem yaptıkları azîm hatâ, sadece Hocamızın hukukuna dokunmadı. Belki Kur'an hizmetine de dokundu. Çünkü Kur’ânî hizmette, tefrika ve bölünme noktasında bir çığır açıldı. Bu, öyle azîm bir çığırdır ki; kıyamete kadar kapanmaz ve ta’mîr edilmez. Elbette bunun ma’nevî vebali ve mesuliyeti çok daha büyüktür. Ancak zararın neresinden dönülürse, kârdır. Çünkü tevbe kapısı açıktır. Bu noktayı da rahmet-i hâssa-i İlâhiyye’den tazarrukârâne temennî ediyorum.
Molla Muhammed Hocamız, bütün hayatında ehl-i sünnet ve’l-cemaat inancı dâhilinde yalnız Kur'an’a hizmet etmeyi gâye ve maksad edinmiştir. Her ehl-i vicdân ve insâf, hem buna şâhiddir, hem de bu hakkını teslîm edecektir. Bu Zât, Ellâh’ın izniyle, Kur'an’ın himmetiyle “ilmen ve ma’nen” o gizli zındıka örgütünü mağlûb ettiği gibi; onun baş maşası ve ajanı olan o ma’lûm örgüt başta olmak üzere bütün bid’at grublarını da mağlûb etmiştir. Dünya, hem bunu seyretti, hem de buna şâhid oldu. Hem bu Zât, Kur’ânî dersleriyle ve kaleme aldığı eserleriyle bid’atlarla, ifsadlarla, fitnelerle, ihanetlerle mücâdele etmiş; Kitab, Sünnet ve Risâle-i Nûr’u hurâfelerden ve tahrîfâttan ve hurâfecilerden muhâfaza etmiştir. Hakîkat-i hâl böyle iken; siz, hangi cesâret ve akıl ile bu Zât-ı mücâhidin karşısına çıkıp onunla mücâdele ediyorsunuz; onun hizmetini ve şahsını hedef alıp çürütmeye kalkışıyorsunuz.
Eğer hedefiniz ve gayeniz, O’nun şahsını çürütmek ise, zaten bütün derslerde “Benim şahsım çürüktür. Bütün kusurlarımla beraber bu Kur’ânî derslere giriyorum. Hem kendi affımı, hem de sizin affınızı Rabbimden taleb ediyorum.” gibi cümleleri herkes, yüzlerce defa bizzât kendisinden duymuştur. O hâlde O’nun şahsını çürütmek için uğraşmak, manasızdır, akılsızlıktır, izansızlıktır, boşuna uğraşmaktır. Hem bu Zât’ın, şahsî bir davası yoktur ki; siz, O’nun şahsını çürütmekle davasını ve hizmetini de çürütmüş olasınız. Bu noktaya, dersine devâm eden ve kitablarını okuyan ve bu hizmette bulunan herkes, -vicdanı tefessüh etmemiş ise- şâhiddir. Eğer siz de bu noktayı böyle görmüyorsanız; -ki; düne kadar böyle görüyordunuz- o zaman zerre kadar bu davayı anlayamamışsınız ve bu Zât’ı tanıyamamışsınız!
Unutmayınız ki; şu Kur’ânî dava, şahıslara binâ edilemez! Biz, yalnız bu müstakîm olan Kur’ânî dava ve hizmetten dolayı bu Zât’ın yanında bulunuyoruz ve Ellâh’ın havl u kuvvetiyle son nefese kadar da bulunacağız. Hocamız, hiçbir zaman “velâyet, mehdiyyet, kutbiyyet” gibi ma’nevî makamları dava ederek bu ümmetin önüne çıkmamış; şahsını değil, hakâik-i imaniye ve Kur’âniyye’yi nazara vermiş; şahsiyetinin çürük olduğunu ifâde etmiştir. Biz, buna şâhidiz. Bu iş, çocuk oyuncağı değildir. Herkes, haddini ve vazîfesini bilsin!
Şâyet hedefinizde O’nun davası ve hizmeti varsa; yine uğraşmak ve iftirâ atmak ve hakâret etmek, son derece akılsızlıktır ve izansızlıktır ve vicdansızlıktır ve zulümdür ve ihânettir. Çünkü O, bu noktadaki gücünü, ne şahsından alıyor, ne de başka bir maddî güç ve makam ve servetten alıyor. Belki doğrudan doğruya gücünü, “Hâdimü’l-Kur’ân” sıfatıyla, sâhib-i Kur'an’dan alıyor. Mâdem hakîkat budur. Böyle bir Zât’la mücâdele etmek ve karşısına dikilmek, akıl kârı mıdır? Bütün dünyada ifsâd hareketinin başı olan kocaman o zındıka örgütüne -lillâhi’l-hamd- mağlûb olmayan ve onlara baş eğmeyen bir Zât, size mi mağlûb olacak; size mi baş eğecek? Ne kadar zavallısınız! Ne kadar cüz’î ve basit ve dünyevî düşünüyorsunuz? Hakîkaten hâlinize acıyorum! Ama ne fayda! Netîce-i kelâm: Bu mes’ele, Molla Muhammed Hocamızın şahsî bir meselesi değildir. Belki mes’ele, doğrudan doğruya Kur'an hizmetinin muhâfazası ve idâmesi ve tefrikaya yol vermeme meselesidir.
Alican Özmen 18.07.2023

Videolar için YouTube kanalımıza abone olmayı unutmayın!
BUNLARA DA BAKABİLİRSİNİZ
- Polen Mevsimi Uzadı: Alerjik Rinit Patladı
- Malatya’da Minikler Sıfır Atıkla Yarıştı
- Malatya'da Cuma Hutbesine İşaret Diliyle Anlam Katılıyor
- Zirai Don, Malatya'da İkinci Afet: MTSO Başkanı Üreticilere Acil Destek Çağrısı Yaptı
- Tarımsal Destekleme Ödemeleri Başladı: 6,7 Milyar TL Çiftçilerin Hesaplarında!
- 3SEVDİM
- 38ALKIŞ
- 3KOMİK
- 3İNANILMAZ
- 1ÜZGÜN
- 1KIZGIN
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.