Suat GÜLŞEN / Sarı Gül
Malatya’dan Mavi Ufuklara: Sarı Gül ve Lütfi’nin Hikayesi... Bu duygu yüklü öyküyü Suat GÜLŞEN kaleme aldı ve her satırı rahmetli Lütfi Gülşen’in anısına bir saygı duruşu niteliğinde...
(Rahmetli Lütfi Gülşen anısına, bir Tecde öyküsü)
Öykümüzün geçtiği 1940’lı yıllarda Tecde; kentin batısında şirin bir köydü. Üst başından geçen Derme suyunun suladığı meyve bahçeleriyle sanki cennetten bir parça gibiydi. Evler bu yeşillikler arasına gömülmüş, görünmez olmuştu. Her evin arkasında çeşit çeşit meyve ağaçları bulunan bir iki bahçesi vardı. Ağaçsız bırakılan yerler sebzeliğe ayrılırdı. Kimse dışarıdan ne meyve, ne de sebze alırdı. Tersine; onlar ürünleriyle çarşıları, pazarları doldururdu. Başlıca geçim kaynağı bunlardı.
En iyi, en tatlı, en kokulu elma, armut, şeftali, kiraz, vişne, erik, kızılcık, dut, ceviz, üzüm orada yetiştirilirdi. İlle de kayısısı... Hacıkız, Hasanbey, Çöloğlu, Hacihaliloğlu, Şekerpare, Hudayı gibi birçok cinsleri vardı. Genelde hepsinin adı yerli diliyle mişmişti. Kendiliğinden biten, aşısız olanlara hudayı ya da zerdali denirdi. Çekirdeği acıydı. Bundan pestil yapılırdı.
Bu şirin köyün Hocası olan Mıkdat Gülşen’in yedi çocuğu vardı. Bunlardan en küçüğü olan Lütfi’nin dört ablası iki de abisi vardı. Babası hiçbirini okutmamıştı. Kızları erkenden gelin etmiş, oğlanları bağ bahçe işlerine koşmuştu. Lütfi okumak istiyordu. Okuyacak öğretmen olacaktı. İsteğini Zöhre Anasına durmadan söylüyor, babasını buna ikna etmesi için adeta yalvarıyordu. Lütfi’nin ısrarına dayanamayıp sonunda ilkokula göndermişlerdi.
Lütfi çok çalışkandı ve hep sınıf birincisiydi. İlkokul bitince ortaokula başladı. Köyde ortaokul olmadığı için şehre yürüyerek gidip geliyordu. Ana yola çıkınca Yeşilyurt nahiyesinden ve daha da uzaktaki Gündüzbey köyünden gelen öğrencilerle birleşir sığırcık sürüsü gibi yolları kapatırlardı. Tecde’den kendisi gibi 3-4 arkadaşı vardı. Yol boyunca konuşa konuşa gidip geliyor, birbirlerine destek oluyorlardı. Lütfi’nin en iyi anlaştığı arkadaşı Hayrettin Abacı’ydı. Onunla hep edebiyattan, şiirden, öğretmenlikten konuşurdu. Ortaokul birinci, ikinci sınıf yaz tatillerinde islim denilen, kayısıların işlenme işlerinde çalışmıştı.
Hacı Ahmet Ağa, yalnız Tecde’nin değil, o yörenin en zenginiydi. Köyün yarısı onun sayılırdı. Bahçelerinin ucu bucağı görünmezdi. Üç katlı, görkemli konağının arkasından başlar, Samanlı Mahallesi’nin altından, Karakavak’a kadar uzanırdı. Bir ucu da Barguzu Köyünün sınırlarına dayanırdı. İçinde sebzelerden, meyvelerden yana ne ararsan bulunurdu. Köyün meyve deposu gibiydi. Ayrıca bir de kayısılıkları vardı ki eşi, benzeri bulunmazdı. Diğer cinsler buraya sokulmamış, sadece şekerpare cinsine ayrılmıştı.
Ağa, babasının has ahbabıydı. Arada bir de kirvelik vardı. Yabancı sayılmazdı. Okul tatil olur olmaz Lütfi oraya, kayısı işletmesine koşardı. Çalışarak okul masrafını çıkarırdı.
Orada kendi yaşıtı çocuklarla, güle oynaya çalışmak hoşuna giderdi. Kayısı işlerini bir çeşit oyun sayardı. İlkokul arkadaşı Gül de orada çalışıyordu. Gerçekten ismi gibiydi. Sarı Goncagül... Babası neden ortaokula göndermemişti? Sarı saçları, çilli yüzüyle onu kayısıya benzetiyordu.
...
Videolar için YouTube kanalımıza abone olmayı unutmayın!
BUNLARA DA BAKABİLİRSİNİZ
- Malatya Belediye Meclisi İmar ve Komisyon Kararlarıyla Yoğun Bir Gündemi Tamamladı!
- Yaya Geçitleri ve Modern Kavşaklarla Yeni Malatya Yolları Şekilleniyor!
- Bu Kadar Sahte Alkol Nerede Kullanılacaktı? Polis Merak Uyandıran Operasyonu Duyurdu!
- Kahramanmaraş, Hatay ve Malatya’da Şok Operasyon! 25 Tabanca ve Binlerce Fişek Ele Geçirildi
- Babacan: KOSGEB Ödemelerinde Yıl Sonuna Kadar Tüm İşletmelerin Ödemesi Tamamlanacak!
- 0SEVDİM
- 0ALKIŞ
- 0KOMİK
- 0İNANILMAZ
- 0ÜZGÜN
- 0KIZGIN
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.