Adalet İçin Saraylar, Kanunlar ve Referandumlar Yaptık
14 Mart 2014, Cuma 08:10Yerel seçimler; kentleri yönetecek kadroları seçmek için yapılmaktadır. Yerel olması dolayısıyla da her bölgenin kendine has sorunları olmaktadır. Yönetmeye talip adaylar ve ekipleri, kendi bölgelerine özgü farklı çözüm yollarını seçmenlerine anlatarak yetki isterler. Her seçim bölgesindeki seçmenler de, bölgesindeki adaylara ve projelerine göre değerlendirmelerini yapar ve tercihlerini kullanırlar.
Fakat ne yazık ki bu 30 Martta yapılacak Yerel Seçimler; iktidar partisi de, muhalefet partileri de “Başbakanın Yönetim Politikalarının” oylanacağı bir Referandum noktasına getirdiler ve Halktan da sandıklarda bu yönde oy kullanmalarını istemektedirler.
Televizyonlarda yapılan programlarda olsun, seçim meydanlarında olsun hemen hemen hiç yerde kentler, belediye başkan adayları ve ekipleri konuşulmuyor.
Onun yerine;
- Adil ve çok hızlı yargılamalar yapması için Kurulan Özel Yetkili Mahkemelerin başarısız olması,
- 12 Eylül 2010 yetmez ama evet denilen referandumla yeniden yapılandırılan HSYK'nın yapısı,
- Anayasa referandumundan sonra yargı reformu diye yaptığımız torba, torba yasalar,
- Önceki Adalet Bakanımız 3 yıl önce bir TV programında; yaptıkları reformlarla 8 ayda Yargılamaları, 4 ayda da Yargıtay süreci dahil 1 yılda davaları sonuçlandıracakları belirtiler. Ne yazık ki hala bu hedeflerin sağlanamamış olması,
- Yargı 4,5 yılda kararını vererek hüküm vermiş, fakat gerekçelerini 7 aydır yazamamış olması,
- Adil yargılama olmadığı kanaati ile çıkarılan yasalar ve yapılan tahliyeler,
- “Anayasadaki, Mahkemelerin bağımsızlığının yazılı olduğu 138. Maddesi çökmüştür” diyen Meclis Başkanı,
- “Kuvvetler ayrılığına” dikkat çeken Cumhurbaşkanı,
- Sporda şiddetin önlenmesi için yasa çıkarmamıza rağmen şiddetin her geçen gün daha da artması,
- Yasal ve Yasal olmayan dinlemeler ve kasetler
- Dinleme kayıtlarının montaj olduğu,
- Paralel yapılar,
- Orduya Kumpas kurulmuş olduğunun ve toprak altından çıkan silahların mizansen olduğunu söyleyen iktidar partisinin önde gelen milletvekilleri,
- Özel Dersaneler ve Yurtlar ilgili düzenlemeler,
- Kriptolu telefonların dinlenmesi, TİB kayıtları ve Tübitak'ta olanlar,
- İstikrarı bozmak isteyen “Dış güçler ve onunla bağlantılı İç yapılar”,
- İstihbarat ve Polis teşkilatının İllegal örgütlere karşı başarılı olamaması,
- Yürüyüş ve gösteri yapma özgürlüğünün kullanılmasında hayatını kaybedenler ve faillerin ortaya çıkarılamaması,
- Yolsuzluk hortumlarını kestik denilen ülkemizde; Yolsuzlukların konuşulması,
- Sayıştay raporları,
- Fezlekeler,
- Ayakkabı kutuları, Paralar,
- İnternet yasakları ve Basın etiği gibi konular konuşulmaktadır.
Unutmayalım ki Siyasette bugün rol alanlar, bu sorunlara çözüm üretmek zorundadır. Yukarıda yer alan birçok konu hukuk sistemi içinde çözülmesi gereken konulardır. 30 Marttaki sandıktan iktidar partisi 1. Çıkarsa “iktidarın söyledikleri ve yaptıkları doğru mu olacak, veya tersi durum iktidar 2. Çıkarsa iktidarın söyledikleri gerçek dışı mı olacak. Bugün, bu konuların sandıkta çözüleceğini umanlar büyük bir yanılgı içinde olduklarını unutmamalıdırlar.
Demokratik ülkelerde uygulanmakta olan Evrensel Hukuk Sistemi yerine kendimize özgü hababam usülü çözümlerle oluşturduğumuz hukukla, kısır bir döngü içinde kalırız ve adaleti de sağlayamayız. Meydanlarda bugünlerde olduğu gibi, yukarda yer alan sıkıntılı konuları da hep konuşuruz.
Bir gün Napolyon'un huzuruna İngiliz Büyükelçisi çıkarak “Sayın Ekselansları, Siz Fransızlar hep paraya önem veriyorsunuz. Bu yüzden de hep Para… Para… Para… diyorsunuz. Biz İngilizler ise Şana Şöhrete ve İtibara önem veriyoruz” der. Bunun üzerine Napolyon hiçbir sert tepki vermeden, sakin bir biçimde İngiliz Büyükelçisinin gözlerinin içine bakarak “Haklısınız Sayın Büyükelçi… Her millet kendinde olmayan değerlere önem verir.” der.
Sonuç olarak bu gidişle bizim 30 Marttaki durumumuz da; Evden tuz almak için çıkan Keloğlanın Kız alıp gelmesine benzeyecek.
Bilgin Akbal
Elektrik Yük.Müh.