ADI ŞEKER KENDİ DEĞİL!...
11 Temmuz 2020, Cumartesi 21:49
-SESLİ MAKALE-
Değerli takipçilerim bu hafta sizlere güzel şeylerden bahsetmek isterdim. Ancak mevzu bahis, adı şeker olan ancak kendi pek şeker olmayan diyabet hastalığı.
Rivayet edilir ki yıllar önce bir doktor diyabetli bir hastanın idrarının tadına bakar ve şekerli bir tadı olduğunu fark eder. Bu yüzden bu hastalığa Yunancada ‘şekerli idrar' anlamına gelen Diabetus Mellitus adı verilir. Halk arasında şeker hastalığı ya da diyabet olarak adlandırılmaktadır. Aslında sizlere diyabeti tek bir yazı ile anlatmam mümkün değil. Olabildiğince özetleyeceğim.
Besinlerle aldığımız karbonhidratlar yani şekerler vücudumuzda enerji elde etmek amacıyla kullanılır. Şimdi kendinizi yediğiniz bir dilim karpuzdan aldığınız karbonhidrat taneciği olarak hayal edin. Siz bir şekersiniz. Ve göreviniz şu anda ağzına doğru ilerlediğiniz bireyi hayatta tutabilmek için enerji üretmek. Siz henüz o bireyin ağzında iken mükemmel sistem çalışmaya başlar ve midesine doğru inerken pankreas hemen insülin üretmeye başlar. Bu kahraman hormon sayesinde kan şekeri yani örneğimize göre siz, kaslara ve diğer dokulara taşınacak ve enerji üretilmesini sağlayacaksınız. Kana geçtiğiniz zaman insüline bağlanıyorsunuz ve örneğin kol kas hücrelerine giderek enerji üretiyorsunuz. Yani bir nevi hücreler sizi yakıt olarak kullanıyor.
Farz edelim ki diyabetli bir bireyin midesine doğru yol alıyorsunuz ancak bir problem var! Pankreas insülin üretemiyor. Ne olacak şimdi? Siz, yani şeker molekülümüz bağlanacak insülin bulamayınca boynu bükük bir şekilde ortada kalacaksınız. Kol kasına gereken yakıt ulaşamayacak ve kan hücrelerinde dolaştığınız birey yorgunluktan kolunu kaldıramayacak. Tabii siz de kan hücresinde esir kaldığınız için kan şekeri yükseldikçe yükselecek.
Şimdi hikayemizi bilimsel olarak açıklayayım:
Sağlıklı bireylerde kan şekeri belirli bir seviyede sabit tutulmaktadır. Ancak diyabetli bireylerde insülin hormonu üretiminin herhangi bir nedenle yetersiz olması veya hiç olmaması ya da vücut dokularının insüline karşı duyarsız hale gelmesi sonucu kan şekerinde dalgalanmalar görülür. İnsülin hormonunun görevi kan şekerini dokulara taşıyarak kan glukoz düzeyini normal aralıkta tutmaktır. Bu eylem hayati bir öneme sahiptir. Çünkü kan şekerindeki dalgalanmalar bireyi ölüme götürecek kadar ciddi sonuçlar doğurabilmektedir. Ve maalesef diyabetli bireylerde kan şekeri insülin tarafından dokulara taşınamadığı için kan glukoz düzeyi normalin üzerine çıkar. Bu durum hiperglisemi olarak adlandırılır.
Diyabetli bireylerin ilk dikkat edeceği husus kan şekerini sürekli dengede tutmaları gerektiğidir. Bu durum beslenme ile, ilerleyen süreçte ilaçlar veya insülin iğnesi yardımıyla sağlanabilmektedir.
Birçok farklı çeşidi bulunan diyabet hastalığının en yaygın görülen ve genellikle 35-40 yaş üzeri bireylerde ortaya çıkan türü Tip 2 diyabettir. Bu tür diyabette pankreasta insülin üretimi yeterli olduğu halde bu hormona karşı duyarsızlık gelişir. Yani insülin olsa dahi hücre içine girememektedir. Ve kanda kalıp kan glukoz düzeyini artırmaktadır. Bu durum ağız kuruması, çok su içme ve çok yemek yeme şeklinde belirtiler ile kendini gösterir. Bu gruptaki hastalar insülin direnci ile birlikte kilo artışı yaşarlar ve çoğunlukla obezdirler. Bu hastalarda dışarıdan insülin verilmesine gerek kalmadan doğru beslenme ve fiziksel aktivite ile diyabeti kontrol altında tutmak temel hedefimiz. Bu yüzden lütfen doktorunuzun ve diyetisyeninizin uyarıları dışında gelen –özellikle bitkisel takviyelerden- önerilerden uzak durunuz.
Tip 1 diyabette ise, pankreasta oluşan bir hasardan dolayı insülin üretimi olmaz. Ve hastalar ömür boyunca dışarıdan insülin enjekte etmek zorunda kalır. Bu tip çok daha tehlikelidir ve küçük yaşlarda fark edilir. Bu yüzden bireyler çocuk yaştan itibaren insülin enjekte etmeyi, yedikleri besinlerdeki karbonhidrat miktarını saymayı ve daha birçok şeyi öğrenirler. Bu gruptaki hastalar daha zayıftırlar. Bu hastaların diyeti doktor tarafından önerilen insülin dozu ve planına göre diyetisyen tarafından planlanır.
Uluslararası Diyabet Federasyonu'nun verilerine göre her 11 yetişkinden biri diyabet hastalığına sahiptir. Ve her 6 saniyede bir birey diyabet kaynaklı sorunlar nedeniyle hayatını kaybetmektedir. Diyabet asla görmezden gelinebilecek bir hastalık değildir.
Diyabet, birçok farklı önemli hastalığın oluşumunda birincil neden olarak karşımıza çıkar. Diyabette tedavi ilkelerine tam olarak uyulması büyük önem taşır. Uzun süre yüksek seyreden kan şekeri damar yapısını bozar. Böbrekler ve gözler başta olmak üzere tüm vücutta kalıcı hasarlara yol açar. Başta nöropati (sinir harabiyeti), nefropati (böbreklerde hasar oluşumu) ve retinopati (göz retinasında hasar oluşumu) olmak üzere birçok sağlık sorununa yol açar. Bu nedenle eğer siz de diyabet hastalığına sahip bir bireyseniz, düzenli olarak kontrollerinizi yaptırmayı ve diyetinize dikkat etmeyi ihmal etmeyiniz.
Diyabetli bireylerin beslenme tedavisinde önerilerim:
- İlk önceliğiniz kan şekeri dengesini sağlamak olmalıdır. Bu yüzden günde en az 2 kez kan şekerinizi ölçmelisiniz.
- Bu kan şekeri dengesini sağlamak için mümkün olduğunca öğün atlamamalı ve öğünlerde karbonhidrat – protein dengesini çok iyi sağlamalısınız. Bu dengeyi nasıl sağlayacağınızı öğrenmek için muhakkak bir diyetisyenden destek almalısınız.
- Özellikle yemek saatlerine dikkat edip çok erken ya da çok geç yememeli, uzun süre aç kalmamalısınız.
- Diyabetiniz kontrol altına alınamıyorsa oruç tutmamalısınız.
- Besin tüketiminde sürekli aynı şeyleri yemekten ziyade, çeşitliliği sağlamalısınız.
- Özellikle posa içeriği yüksek besinler tercih etmelisiniz. Posa, kan şekerinin ani bir şekilde yükselmesine engel olur.
- Toz şeker, bal, tatlılar, meyve suyu gibi basit karbonhidratları diyetisyeninize danışarak tüketmelisiniz. Mümkünse hiç tüketmemeniz daha hayrınıza olur.
- Fazla kilolu iseniz olmanız gereken kiloya ulaşmak için diyetisyen desteği almalısınız.
- Ara öğünlerde de karbonhidrat ve protein dengesine dikkat etmelisiniz. Örneğin bir meyve yiyecekseniz yanına posa içeriği ya da protein içeriği yüksek bir besin eklemelisiniz.
- Özellikle ara öğün saatlerinde bireyler genellikle dışarıda olduğu için en çok atlanan öğünlerdir. Ancak diyabetli bireylerin 5-6 saat aç kalması asla istenmeyecek bir durumdur. Bu yüzden diyabetliyseniz, her daim hazırlıklı dolanmalısınız.
Her zaman belirttiğim gibi, bu vücut bizlere emanet. Birkaç hasar var diye emanete ihanet etmek olmaz. Diyabet dikkat edilmediğinde çok sinsi bir şekilde ilerleyebilen ve geri dönüşü olmayan sonuçlara yol açabilen bir hastalık. Bu yüzden bilinçli bir şekilde bu hastalıkla yaşamayı öğrenmelisiniz.
Sağlık dolu günler dilerim.
Diyetisyen İrem ERCAN