Ağlayan Lale’nin neden boynu bükük?

Peki, bizim bu gariban ve mazlum lalemiz neden ağlamış, neden boynu bükükmüş haberiniz var mı? 
Anlatayım o zaman… 

Bu lalemiz önce başı dimdik, heybetli ve hayli vakarlı imiş… Hristiyan efsanesine göre, Hz. İsa’nın çarmıha gerilişini görünce ağlamaya başlamış ve boynu bükülmüş… Bu bir. 

Müslüman inancına göre; Kerbela’da Hz. Hüseyin, ailesi ve bir avuç taraftarı kahrolası Yezit tarafından hunharca şehit edilince ağlamış, ağlamış, ağlamış, adeta göz pınarları kurumuş, sonra da boynu bükülmüş ve kıpkırmızı olmuş, yani Hz. Hüseyin’in kanının rengini almış… Bu iki. 

Bir ölümsüz aşk efsanesine göre ise; Ferhat çok sevdiği Şirin’ine kavuşamayınca hüzünlenmiş, bir kere daha ağlamış ve yine boynunu bükmüş… Bu da üç. 

Bir de “Ağlayan Gelin” var ki, o da Anadolu’nun genç kızlarının evlilik hikâyesine dayanıyor. 

Anadolu’da nazlı yetiştirilen kızlar, baba evinden başlarında kırmızı bir örtü, gözlerinde yaş ile, başları eğik olarak çıkarlardı. İşte bu gelinleri Ağlayan Lale’ye benzetmişlerdir. Haksız da değiller. Etti dört. 

İşte bu sebepten lalemizin adı “Ağlayan Lale” kalmış… Ters Lale dolayısıyla hüznün, kederin, ayrılığın, acının, gam ve kederin simgesi olmuştur. 

Ben de oturdum, Ağlayan Lale ile dertleşmek istedim, sözlerimi kesip, “Sus Alişan kardeş, benim derdim bana yeter, ben Hz. İsa, Hz. Hüseyin, Kerbela Şehitleri, Ferhat ile Şirin ve Anadolu’nun el bebek gül bebek gelin edilen kızları için ağlarken senin dertlerini dinleyemem” dedi. 
*****  
Fotoğrafta görüyorsunuz, lalemiz yüzyıllardır ağlaya ağlaya gözyaşlarını kendi içine akıtmış ve çiçeğin içinde damlacıklar oluşmuş… 

Yer: Yeşilyurt’ta x dağı (Yerini tam söylemiyoruz çünkü az bulunan bu çiçeği korumak biz fotoğrafçıların ve doğaseverlerin görevidir. Zavallı çiçeğimiz zaten yeteri kadar çile çekmiş bir de ayaklayıp koparmasınlar. Çiçeğimizi, biz hüznü ve acısıyla kayaların arasında rahat bırakalım.)