Ah nerde o nakışlar!
13 Mart 2022, Pazar 13:25Eskiden kızlarımız, gelinlerimiz, annelerimiz bir bez üzerine iğne ile iplik saplayarak harikalar yaratır, sanatçı ruhlarını nakışa işlerlerdi. Renkgarenk iplikler, sıradan bir bezin üzerinde gözlacı bir çiçeğe ya da manzaraya dönüşür, bakanların gözlerini kamaştırırdı. Bir divanın ya da rafın veyahut radyonun kenarında asılı duran nakış odaya bir anlam katardı.
Genç kızlar, nakış işlerken ruhundan bir şeyler katar, sabırla ve içli duygularla yaratmaya çalıştığı desen içinde adeta kaybolurdu. Emek mahsülü, göz nuru, büyük bir itinayla herkes kendi eserini ortaya kor, çeyizini büyük bir heyecan ve umutla tamamlardı.
Anadolu kadını inancını, ağıtını, acısını, gizli sevdasını, mutluluğunu, sevgisini ve bütün bir duygusunu ilmek ilmek bezlere işlerdi. Her bir desende kızlarımızın rüyası gizliydi.
Her bir nakışta bazen bir gözyaşı, bazen bir sevinç, bazen sabır, bazen dua, bazen bir sitem yüklüdür. Onun dili nakışıydı. Susacağı yerde nakışıyla konuşurdu.
Ruhunu nakışlarla terbiye ederdi; sanatı, estetiği, güzelliği nakışlarında yaşatırdı. Bir bez üzerine kırmızı bir gül, alegorik bir desen işleyen bir kızın hiç ruhunda kötülük olabilir miydi?
Ah eskiler!
Eski kızlar, gelinler ve anneler!
Ah o eski nakışlar!
Gül kokulu örtüler!
Nereye kayboldular?
Şimdi bir düşünüyorum da, ne çok değerimizi kaybetmişiz zaman içinde… Ne kadar zayıf düşmüşüz, ne çok ruhsuz kalmışız, yöresel sanatlarımızı unutmuş ve estetik duygularımızı ne çok köreltmişiz, biz biz olmaktan ne kadar çok uzaklaşmışız.
Şimdi kaybolmuş bir mekan ve zaman diliminde, bir evin odasında nakış işleyen bir kadın görsem, beni bir hüzün kaplıyor, yitirdiğimiz el işleri medeniyetimiz aklıma geliyor.
Sanat ve estetik ruhunu kaybetmiş, moderniteye, fabrikasyona yenilmiş bir nesil bizim nesil olabilir mi?
“Biz” kalarak yeni zamana uymak mümkün değil miydi?
Ah benim eski kafam!
Eski hayatları kim getirmiş ki, bir hayal işte, o hayalle avutup duruyorum kendimi…
****
Fotoğraf: Yeğenimin nakışları…