Ay ışığı
04 Mart 2022, Cuma 11:33“Romantizm hastalığı işte budur: sanki sahip olmanın bir yolu varmış gibi ‘Ay’a göz dikmek” (Fernando Pessoa)
Vahşi ve sarp dağların eteğinde, dere kenarında, eski bir dağ evinde, kerpiçten evin odasında uykuya dalmak için gözlerimi yumdum.
Derenin sesi gecenin sessizliğini bozuyordu. Serin ve temiz havasını ta içime çekmek için, ev sahibine hissettirmeden sessiz ve sakin, hayal ötesi bir dünyanın kapısını açar gibi odanın tahta pervazlı penceresini usulca araladım. Şimdi geceyi, ağaçları, gökyüzünün rengini daha iyi görebiliyor, ağaçların siluetini daha iyi hissedebiliyor, yaprakların cilveli dansını daha iyi duyabiliyordum. Göz, gez ve arpacık misali, kafamı iki elimin arasına alıp yastığa koyduktan sonra tam pencereden nişan almış ve karşımda ayı görmüştüm. Gecenin karanlığında ay bir güneş gibi parlıyordu. Elimi uzatsam sanki tutacak gibiydim. Dut ağaçlarının dalları arasından sızan ay ışığı pencereden usulca odaya sızıp yüzüme vuruyordu. Gecenin doğal konserinde ritmi bozan tek ses, Şevket’in uyurken çıkardığı horlama sesiydi.
Yorgundum ve uyku gözümde tütüyordu. Mamafih tabiatla aramdaki ünsiyeti, vecd halini uykuya feda edemezdim. Geceyi büyük bir hayranlıkla, kendimden geçerek seyre daldım. Ay ışığı, derenin sesi, yaprakların hışıltıları öyle uyumlu bir şekilde, raks eder gibi, düzenli ve namütenahi ritim tutturmuşlardı ki, kalbim büyük bir şükranla dolup taştı, ‘kâinatın bestekârına” karşı…
Şehirde ağır bir trafik kazası geçirmiş, sonra yüksek dağların çepeçevre sarmaladığı bir köy odasında yoğun bakıma alınmış gibi hissettim kendimi… Damarlarımdan enjekte edilen manevi serumun etkisiyle yavaş yavaş gözlerimi açıyor ve nerede olduğumu anlamaya çalışıyordum.
Yanılmıyorsam hayattaydım, bir dağ köyünde, Hasan Amca’nın evinde ve aklım yerindeydi.
Uyandığımda, uyuduğumu anladım.