"Bardak kırıldı. Acıyan varsa toplayıp yapıştırsın."
30 Ekim 2022, Pazar 10:47
Merhaba değerli gazetemizin kıymetli okurlarının benim makalemi de takip eden sevgili kısmı.
Bu haftaki yazım mizahi değil. Ama kendinizden hayatınızdan bir şeyler bulabileceğiniz belki de çevrenizi daha iyi tanıyacağınız detaylarla dolu. Bu detayların giriş standartlarını aşıp gelişme ve sonuç kısımlarına dalalım.
Profesör, elinde, içi dolu bir bardak tutarak dersine başladı.
-“Bu bardağın ağırlığı sizce ne kadardır?” diye sordu.
Öğrenciler, ’50gr!’ …. ’100gr!’ …. ’125gr’ cevabını verdiler.
-“Bardağı tartmadıkça gerçekten ben de bilemem” dedi profesör ve devam etti:
-“Ama, benim sorum şu: Bu bardağı böyle birkaç dakikalığına tutsaydım ne olurdu?”
- “Hiçbir şey”
- “Tamam, peki 1 saat boyunca tutsaydım ne olurdu?”
- “Kolunuz ağrımaya başlardı.”
-“ Haklısınız; peki ya 1 gün boyunca tutsam ne olur?”
-“Kolunuz iyice ağrır, adaleniz spazm yapar, belki de çözüm bulmak için hastaneye gitmek zorunda kalırsınız.”
Sorularına cevap alan profesör, can alıcı noktaya temas etti:
- “Peki tüm bu sorunlar olurken bardağın ağırlığında bir değişme ortaya çıktı mı?”
Öğrenciler bir ağızdan cevapladılar :
-“Hayır.”
- “Peki o takdirde, zaman içinde kolun ağrımasına ve kas spazmına yol açan olay neydi?"
Profesör ikinci bir soru daha sordu:
- “Acıdan ve ağrıdan kurtulmak için ne yapmam gerekir bu durumda?”
- “Bardağı bırakırsanız, rahatlarsınız.”
Profesör beklediği cevabı almıştı. Öğrencilerini kutladı ve bütün bu soruları sormasına sebep olan açıklamayı yaptı:
-“Hayatın problemleri de böyle bir şeydir. Onları kafanda birkaç dakika tutarsan, bir sorun yaratmaz. Uzun bir süre düşünürsen, başın ağrımaya başlar. Ama hiç aklından çıkarmazsan, artık başka bir şey düşünemez hale gelirsin; bu seni bitirir. Elbette hayatınızdaki sorunları düşüneceksiniz; halletmeye çalışacaksınız. Ama en önemlisi, onları, her günün sonunda, uyumadan önce yere bırakmaktır. Bu şekilde strese girmez ve sabah taze bir beyinle uyanırsınız. Taze bir güne, yeni sorunlarla mücadele azmini kazanarak başlamış olursunuz. Bu yüzden arkadaşlarınıza vereceğiniz en önemli tavsiye; ‘Bardağı yere bırak’ olmalıdır.”
Hayatımda çok ticari kazıklar yedim. En büyüklerinden birini bir akrabamdan, diğeri de çok yakın akrabamdan. Yabancıdan yediğiniz kazığın üstü kolay örtülüyor. Kolayca da kafanızdan silip bir kenara atabiliyorsunuz. Ama çok yakınınızdan yediğiniz kazık unutulmuyor. Profesörün elinde taşıdığı içi dolu bardak gibi bütün vücudunuzu ağrıtıyor.
Mahallemizde komşumuz perde malzemelerinin toptan satışını yapıyor. Geçen yıl kardeşlerden biri ayrıldı. Kardeşinin dükkanından 200 metre aşağıda yeni bir yer açtı. Aynı işi yapıyor. Müşterilerin bölünmesi, birbirleriyle ticari rekabetin artması, müşteri kaybetme endişesinden fiyat kırma gibi olumsuz gelişmeleri onlarda hiç görmedik. Her ikisi de ticaretlerini güzel devam ettirdiler. Birinin araç ihtiyacında diğeri destek veriyor, biri rahatsız iken diğeri onun dükkâna bakıyordu.
Bizde öyle olmadı. Gerekmiş olan ayrılıkta konuşulanların, atılan imzaların, anlaşma şartlarının tamamı yakın akrabamız tarafından katledildi. Darmaduman olmuştuk. 3 kayıp yıl yaşadık. Ticarette bir yıl bile çok büyük kayıptır. Geniş zamanlı baktığınızda 3 yıl sonraki hedefiniz on yıl ötelenmiş olur. Yani bu ayrılık bize yaramadı. Ona da yaramadı. Ama atılan kazık sadece bize de olmadı. Kimsenin ahı kimseye kalmıyor. Malzeme almaya çıktığımızda esnaftan birçoğu bize onu soruyordu. Aldıklarını ödememiş, bir de ortadan kaybolmuş. Şehir değiştirmiş. Bize 3 yıl kaybettiren ayrılık ona daha uzun bir süreye mal olmuştu.
Bizim toplumumuzun bir huyu var. Önlenemeyen iğrenç bir huyu. Bunu ilk yediğimiz yüklü kazıkta öğrendik. Bu ikinci yediğimiz kazıkta da yakın arkadaş çevremiz bunu bize yeniden hatırlattı. Tuzağa düşenin, dolandırılanın, kazık atılanın kim olduğu önemli değildi.
Eski Türk hikayelerinde anlatılır. Bir Türk boyu göç sırasında bir ovada iki ordunun savaşına denk gelirler. Bir süre savaşı izleyip yenilmekte olan tarafı görürler. Zayıf tarafa destek olup onunla birlikte savaşırlar. Güçlü ordunun yenilmesini sağlar zafer kazanırlar.
Güçlü orduya karşı zayıf tarafı desteklemek kanımızda var. Acaba hangisi hak, hangisi batıl sorgusu yapılmadan zayıfın yanında yer almak! Hangisinin savaşmak için haklı sebepleri var? Hangisi çapulcu? Hangisi asi? Hangisi diğer tarafa ne için saldırıyor? Bunları bilmek önemli değil. Zayıf olan taraf, yenilmekte olan taraf hangisiyse onun safında yer almak bu milletin kanında var. Çok görmüyorum.
-“Sen daha güçlü ve imkanları olan birisin.” Deyip hırsızın arsızın tarafında olmayı insanlık zannediyorlar. Bu dostlar, arkadaşlar her fırsatta haksız, hukuksuz, arsız tarafı arayıp sorarlar, irtibatı kesmezler, evlerine bile davet ederler. Belli ki bir psikolojik nemalanmaları vardır. Bu bizim toplumumuzun iğrenç bir alışkanlığıdır maalesef. Yaşayan bir ben de değilimdir.
Ben bardağı elimden bıraktım. Masaya değil beton zemine çakıldı. Bardağı çok seven arkadaşlarım o kırık camları toparlayabilir, geri yapıştırıp kendileri taşıyabilirler. Artık elim kolum ağrımaz.
Sevgili ve değerli okurlarım.
Elinizde bardak taşıyorsanız içindekini tüketip onu kenara bırakın. Ama bazı bardakları yüksekten yere bırakın. İnanın israf sayılmaz.
Kalın sağlıcakla.