dore okulları
Malatya
01 Mart, 2025, Cumartesi
  • DOLAR
    34.06
  • EURO
    37.74
  • ALTIN
    2730.4
  • BIST
    9833.22
  • BTC
    57646.840$

Bir İmam Hatiplinin Kaleminden 

28 Şubat 2025, Cuma 10:24
Bir İmam Hatiplinin Kaleminden 

En şiddetli etkilerini eğitim, ekonomi ve demokrasi üzerinde gördüğümüz 28 Şubat darbe girişiminin üzerinden 28 yıl geçti. 

Yüzbinlerce insanın temel haklarını ihlal eden diğer adıyla post-modern darbe girişiminin izlerinin günümüzde büyük ölçüde silindiğini söylemek mümkün.

Şimdi geçmişe kısa bir yolculuk yapalım ve o dönemde neler olmuş kimler neler söylemiş hep birlikte bakalım.

28 Şubat süreci Necmettin Erbakan’ın başbakan olduğu dönemde 28 Şubat 1997’de tarihinde olağanüstü toplanan MGK toplantısı sonrası açıklanan kararlarla, ‘irticaya karşı’ başlatıldığı iddia edilen ordu ve bürokrasi merkezli darbe girişimiydi. 

Alınan kararlara bakıldığında; amaçlarının belli bir grubun veya yapılanmanın yapmış olduğu zararlı faaliyetlere karşı yapılacak çalışmalardan ziyade, topyekûn İslam dinine mensup herkesi hedef alan bir zihniyetin ürünü olduğu açıkça görülmektedir. 

Başörtüsü yasaklarıyla ikna odalarıyla ön plana çıkan, anti demokratik uygulamaların devlet eliyle zor kullanılarak uygulanmış olması dönemin en talihsiz yansıması. 

Benim açımdan şaşırtıcı olan bir diğer durum ise; bu dönemde İslami kimliğiyle anılan bir zatın, İslam dininin emir yasaklarını kendince gereklidir veya gerekli değildir şeklinde fetva vermesi ve etrafında binlerce insan toplayarak insan hak ve hürriyetlerini İslami kural ve kaideleri hiçe sayarak bu ülkede yıllarca İslami kimlikle anılması. Evet, Fethullah Gülen. Döneme baktığımızda darbeci zihniyetin rahatsız olduğu durum imam hatiplerin yaygınlaşması, başörtülü kadınların eğitim, iş gibi devletin her kademesinde yer almaya başlaması ve insanların dinini özgürce açıktan yaşamaya başlamasıdır. 

Necmettin Erbakan’ın döneminde Müslümanlara tanınan, dinini özgürce yaşama hakkının belli kesimleri rahatsız etmesi elbette şaşırtıcı değil. Fakat ‘sözde hoca’ olan birinin kendi çıkarları uğruna mensup olduğu dinin kurallarını bu şekilde ‘gereksiz’ gösterip diğer güruhu savunan tarafta yer alması son derece abesle iştigal. Yine Fethullah Gülen kendi kanalında yaptığı bir açıklamada askerin DEMOKRATİK HAKKINI kullandığını söylemiş, hatta askerin elinde bulundurduğu kuvveti düşününce bu tavırlarını çok mantıklı bulduğunu ifade etmiş. Buna karşılık dönemin genelkurmay başkanının ‘gerekirse silah kullanırız’ açıklamalarını görmemiş yahut bu açıklamaları da önemsiz bulmuş olacak ki üzerine konuşma gereği duymamış.

Dönemin gazete başlıkları incelendiğinde aslında Sayın Erbakan’dan rahatsız olan çok fazla taraf var. Fakat benim dikkatimi çeken bir diğer taraf Amerika Birleşik Devletleri. Gazete başlıklarında; bir yanda dönemin siyasetçilerinin Erbakan üzerinde kurduğu baskıcı söylemler yer alırken diğer yanda ABD’nin tehditkâr söylemleri yer alıyor. 

Ülke bu dönemde için için kaynarken ABD’de Erbakan’dan şikâyetçi ve biran önce gönderilmesi konusunda ciddi baskılar yapıyor. Fakat onların derdi başka. Onlarda Irak konusunda Erbakan’ın kendilerinin karşısında tavır almalarından yakınıyorlar; aslında bu darbe girişiminden anlaşılacağı üzere yakınmaktan fazlasını yapıyorlar. Onlar açısından bakıldığında bu çok anlaşılır tabi. O güne kadar çoğunlukla kendi istedikleri çizgide giden bir Türkiye dururken, çıkarlarına ters şekilde hareket eden Türkiye’yi neden istesinler. Elbette istemezler ve tarihin her anında olduğu gibi burada da önüne taş koyarlar. Bu da çok tabii.

Bu dönemin izleri sosyal hayatta büyük oranda silindi dedik fakat hala bu zihniyette olan ve o gün MGK’da alınan kararları uygulayabilmenin hayaliyle yanıp tutuşan bir kesimin olduğunu söylemek mümkün. Fakat umuyoruz ve düşünüyoruz ki bu düşünceler hayalden öteye gidemeyecek. 
                                                                                               
 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.