Biz bu şehri nasıl katlettik?
17 Ocak 2022, Pazartesi 13:23Bu fotoğraf, fotoğraf sanatçısı Ahmet Berber tarafından (2013 yılında) Gedik tepesinden Malatya’nın kültür ve tarım hazinesi olan kadim Tecde'ye doğru çekildi. “Kadim” diyorum ama şimdi çirkin apartman daireleri ile işgal edilmiş bir beton yığını haline dönüştürüldü, imar canavarının kurbanı oldu. Bu kültürel, sosyal ve şehircilik cinayetinin imzası 1990’lı yılların başında, kendisinin yüksek mimar olmasıyla övünen kifayetsiz mahalli idareciler tarafından atıldı.
(Bu cinayetten her ne kadar birinci derecede o dönemin mahalli idarecileri sorumlu olsa da, ses çıkarmayan dönemin sivil toplum kuruluşları, Mimarlar Odası gibi tüzel kuruluşlar ve halk olarak hepimiz bu günaha ortak olduk)
Çilesiz, Tecde ve Barguzu; Bağköyleri olarak bilinen Gündüzbey, Çırmığtı, Banazı ve Kilayik yörelerinin şehre en yakın beldeleriydi. “Yeni yerleşim yerlerine duyulan ihtiyaç” ve “şehrin gelişmesi” adına seçilen ilk doğal yerler oldu. Çünkü şehrin gelişme hinterlandı üzerinde bulunuyordu ve şehrin kaderine hükmeden yöneticilerin iştahını kabartan hazır imar alanı olarak görünüyordu.
“Kültür”, “gelenek” “şehir kimliği”, “yöresel değerler”, “tarih”, “kadim şehir”, “mimari eserler”, “vefa”, “komşuluk”, “her derde şifa meyveler”, “manzara”, “mesire” gibi kavramların neşv’ü nema bulduğu Tecde ve diğer bağ köyleri maalesef “imar” ve “apartman” adı altında açgözlülere yem edildi.
Ve böylece Malatya şehircilik anlamında şahsiyeti (kimliği) olmayan, birbirine benzeyen binlerce apartman yığınından ibaret bir yığın haline dönüştü.
Bir şehri diğer bir şehirden ayırt edici bütün hususi vasıflarımızın varlığına kasteden yöneticiler, Malatya’yı adeta beton binalardan oluşan bir çöl haline getirdi.
Şimdi şu fotoğrafa yakından bakalım. Dünyada eşine benzerine az rastlanan bir içme ve sulama suyunun (Derme suyunun) hayat verdiği bu topraklarda bir medeniyet yükseliyordu. Bu alanı sadece yeşil ve meyve ağaçlarından müteşekkil bir tarım alanı olarak görüyorsanız yanılıyorsunuz. Yok olan yeşili, meyveyi, ağaçları yeniden yetiştirebilir, 20 yılda yeniden bir tarım arazisi oluşturabilirsiniz. Ama şehir merkezindeki kadim mahallelerden başlayıp Çilesiz, Tecde üzerinden ta Gündüzbey’e kadar uzanan eski Malatya medeniyetinin yapı taşlarını, hayat tarzını, geleneğini, eski evleri nasıl oluşturacaksınız?
Şu güzelim yeşil manzara ile birlikte aslında yüz yıllardır oluşan töremizi, ananelerimizi, komşuluk ilişkilerimizi, cenaze ve düğün geleneklerimizi, yeme ve içme kültürümüzü de yok ettiler.
Yara çok büyük!
Darbe derinden vuruldu!
Malatya’ya çok büyük kötülük yapıldı!
Tecde’ye ve diğer “Bağ köylerine” dokunmayacaktınız!
Kimliğimizi kaybetmeyecektiniz!
Bizi ruhsuz, kimliksiz, çırılçıplak ortada bıraktınız!
Şehircilik sadece konuttan ibaret midir? Nasıl yani? Başımızı sokacak bir evimiz olsun yeter mi? Bu mudur yani?
Peki, biz kimiz?
Şehirler canlı birer varlık değil mi?
Şehirlerin ruhu yok mu?
Şehir nedir?
Medeniyet değil mi?
Hani nerede medeniyet?
Müzelerde yaşatılıyor.
Sanat Sokağı’nda, Eski Malatya’da, ayakta kalmış birkaç konakta turistik gezilere katılanlara gösteriliyor, “İşte bakın biz eskiden böyle yaşıyorduk”
Ne pahasına olursa olsun Bağ köyleri yaşatılmalıydı.
Başka Tecde yok!
Başka Gündüzbey yok!
Başka Çilesiz yok!
Başka Kilayik yok!
*****
Fotoğrafa bakarak eski ile yeniyi mukayese edelim:
Yeşil bir doku içinde yükselen minare, tuğla çatılı tek katlı ahşap kerpiçten evler, yeşile doyan, ayakları toprağa basan çocuklar, mahremiyet çizgilerinin belirgin olduğu sokaklar, samimiyet ve sevginin hakim olduğu mahalleler, yardımlaşma ve dayanışmanın hüküm sürdüğü kadim beldeler…
Öte yanda ruhsuz, cansız, yalnız, hastalıklı bedenlerin “hayatta kalmaya çalıştığı”, beton binalar içinde boğulan, tabiattan habersiz nesiller… Bu apartman binaları içinden sanatçı da çıkmaz naif insanlar da…
Çünkü insan karakterinin oluşmasında dış çevrenin önemini artık herkes biliyor. İnsan yaşadığı eve ve şehre benzer. İçinde yaşadığımız şehir sizi dönüştürür. Bir şehre tepeden bakarak o şehrin inancını, kültürünü anlayabilirsiniz.
Bakın Malatya’ya tepeden, şu her biri 10-14 kattan oluşan, hiçbir mimari özelliği olmayan, estetikten mahrum, sosyal mekânları bulunmayan fotoğrafta hangi medeniyetin, hangi inancın, hangi kültürün izlerini görüyorsunuz.
Geçin “Yeşil Malatya”, “kadim şehir” masalını!
Oturup ağlayalım, biz bu şehri el birliğiyle nasıl katlettik diye…