Bölmenin, ayrıştırmanın adını “cemaat” koymuşlar
13 Haziran 2021, Pazar 07:17
Cemaat; tefrikaya düşmemiş topluluk anlamına gelmektedir. Cemaattekiler, birlik ve beraberliklerini muhafaza eden, müttefik ve mütesanit insanlardır. Günümüz toplumunda cemaatçilik kavramı ise, maalesef tam tersine, cemiyeti bozan “fırkacılık” ve “hizipçilik” anlamında kullanılmaktadır. Hak Teâlâ, Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyuruyor: “Hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı yapışın; bölünüp parçalanmayın...” (Âl-i İmrân Suresi-103)
Peygamber Efendimiz'in (sav) ümmeti olan bizlerin, tek bir cemaati vardır. O da “Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat”tir. Peygamberimiz'den (sav) sonra, Sahabeler, gördüklerini ve öğrendiklerini, kendilerinden sonraki kuşaklara aktarmışlardır.
Daha sonra bazı insanlar, Sünnetten ve Ümmetin umumi yolundan ayrılıp; yeni görüşler beyan etmeye başlayınca, Selef-i Salihin'in şu ikazıyla karşılaşmışlardır: “Sünnetten ayrılmayın, Müslümanların birlik ve beraberliğini bozmayın, cemaat olun.” İşte Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat tabiri böyle çıkmıştır. Demek cemaatin anlamı; “bütün Müslümanların bir ve beraber olmasıdır.”
Günümüzdeki cemaat kavramı, “fırkacılık” olarak algılanmakta ve hatta yaşanmaktadır. Fırkacılık ise; Din-i Mübin-i İslam'da “haramdır”. Cemaat olmak, ümmeti kucaklamak anlamında olursa meşru, olmaz ise gayrı meşrudur.
Dikkat edildiğinde, şimdiki cemaatçilik kavramı, Müslümanları “bölmek” üzerine kurulmuş bir sistemdir. Müslümanları birbirinden ayıran, kuşatıcı olmayan, birini diğerine üstün gösteren ve ayrıcalıklı statü veren; farklı gruplar manasında kullanılmaktadır. Kur'an-ı Kerim insanları, “Müslüman” ve “kâfir” olmak üzere ikiye ayırır. Demek müminlerin sadece bir cemaati olmalı. Müteaddit olmamalı… O halde cemaat denilen şey; bütün ümmeti kapsayıcı ve içine alan bir sistem olmazsa, buna “Fırkacılık” denilir.
OCU-BUCU VEYA ŞUCU…
Müslümanlar, örgüt mantığından kurtarılmadığı sürece, bölünmeye, parçalanmaya ve güdülüp-yönetilmeye mahkûmdur. Bu handikaptan kurtulmak, ancak bütün ümmeti kapsayıcı bir sistemle mümkündür. Bunun ölçüsü de “ocu-bucu veya şucu” ayrıştırmasını yapmamaktan geçer. Müslümanları birleştirecek iki ana kaynak vardır. Biri Kur'an-ı Kerim, diğeri de Hadisi Şeriflerdir. Onun için yapılacak en önemli görev, Kur'an ile Hadisi ön plana çıkartmaktır.
TEK KİMLİĞİMİZ VARDIR!..
Alt kimlik veya üst kimlik olmadan, tek kimliğimiz olan “İslam”a sıkı sıkıya sarılmamız gerekir. Buna Kur'an-ı Kerim ve hadis kimliği de diyebiliriz. Her türlü bölünmeye ve ayrışmaya sebebiyet verecek oluşumdan uzak durulmalıdır. Cemaatin siyasi veya ekonomik bir çıkarının da olmaması lazımdır. Menfaati ve kazancı varsa; bu o cemaati dünyevileştirir ve örgütleştirir. Cemaati, örgütten ayırt eden iki şey vardır:
Birincisi: Kur'an ve sünnete hizmetçi olunması.
İkincisi: Dünyevi bir maksadının olmaması.
Hizmetkârlık mekânı olmalı; saltanat makamı olmamalı.
Kitap ve sünnet öne alınmalı ve hususi meşrep arka plana atılmalıdır. Eğer bir kişi, bir guruba gidiyorsa, “ben şucuyum, bucuyum” demeyecek. “Ben, Kur'an'ı, sünneti ve hadisi öğreniyorum. Bunları öğrenmek için de, şuraya gidiyorum” diyecek. Hususi meşrep ve mesleğini, Kur'an-ı Kerim'e hizmetçi yaparken, Kur-an-ı Kerim ve hadislere bakarak, ölçüyü belirleyecek. Halktan bir şey istemeyecek. Burası sadece hizmetkârlık mekânı olacak; saltanat makamı olmayacak…
Selam ve dua ile…
Fiemanillah…
DİRİLİŞ POSTASI GAZETESİ