Devlet bu haliyle batar...
02 Eylül 2019, Pazartesi 06:35
(Sesli Makale)
Bugünkü yazıma kısa ve ibretamiz bir hikâyeyle başlayalım.
Hikaye bu ya!..
Devlete ait geniş ve boş bir araziye “bekçi” alınmasına karar verilir.
Asgari ücretle tavzif edilen bekçinin vazifesi ise, geceleri araziye göz-kulak olmaktır.
Bekçi işe alınır alınmasına da “Bekçi talimat almadan nasıl iş yapacak!?” düşüncesiyle bir “Planlama müdürlüğü” kurulur. Bu müdürlüğün maliyeti ise asgari ücretin hemen hemen “iki” katıdır.
“Aslında işlerin yapılıp yapılmadığını kontrol etmek için, bir birim daha açılmalıdır” şeklinde yeni bir fikir ortaya atılır. Bu birimin maliyeti ise asgari ücretin hemen hemen “üç” katıdır.
Bir süre sonra maaşların ödenmesi ve hesaplanması için birde “mali” bir birimin açılmasına karar verilir. Bu birimin maliyeti ise asgari ücretin hemen hemen “dört” katına denk gelmektedir.
Akabinde ise bütün bu birimlerin hepsini kontrol edecek bir “genel müdüre” ihtiyaç olduğunun farkına varılır. Bunun maliyeti ise asgari ücretin hemen hemen “beş” katına denk gelmektedir.
Bir süre sonra ülkede ekonomik kriz yaşanmaya başlar, Devlet bu krizden kurtulmanın yollarını araştırırken, tasarruf tedbirlerini devreye sokar. Gözden çıkarılan ilk kişi ise “O boş arazi için işe alınan bekçi”dir.
Teşbihte hata olmaz!
Maalesef hemen hemen bütün kamu kurum ve kuruluşları bu şekilde idare(!) ediliyor.
Yukarıda anlattığım hikayeyi isterseniz, işleri bir birine havale eden, ama bir türlü sonuçlandıramayan “Malatya Valiliği”ne uyarlayabilirsiniz.
İsterseniz aldığı asgari ücret mukabilinde şu ana kadar sekiz saatten fazla haksız bir şekilde çalıştırılan ve tasarruf bahanesiyle işten çıkarılan “Esenlik personeli”ne de uyarlayabilirsiniz.
Ya da başka bir kurumu gözünüzün önüne getirin…
Sizin nereye uyarladığınızı bilemem ama ben bu manzarayı “Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı”na bağlı olarak faaliyet gösteren, kimsesiz çocuklara hizmet veren “Sevgi Evleri”nde görüyorum. Yaklaşık 125 kimsesiz çocuğun kaldığı “Sevgi Evleri”nde, 160 civarında personel çalışıyor(!). Maazallah, ülkemizde ciddi bir ekonomik kriz çıkarsa, tasarruf sebebiyle bu kurum kapatılarak çocuklar “sefil” bir hayata sürüklenir. İdari personel ise kurum değiştirerek devletin “denizinde” hayatlarına(!) devam eder.
Hasıl-ı kelam: Bu devlet hepimizin ve bu gemide hep birlikte yaşıyoruz. Eğer bu gemi batarsa, “hepimiz” batarız.
Benden söylemesi…
SARIMSAK'TAN KARTVİZİT!..
Geçenlerde Malatya'dan gelen misafirlerimle birlikte İstanbul'un Fatih ilçesinde bir araya geldik. Fatih Camii'ndeki ikindi namazından sonra Bozdoğan Kemer'inin hemen kenarında bulunan bir iş yerinin pencere demirlerinde “Sarımsak” ve “Kurutulmuş biber” dikkatimi çekti. Bu iş yeri manav veya aktar da değildi.
İş yeri sahibi ile göz göze geldiğimde, sormadan edemedim:
“Sarımsak ve biber ne iş ağabey!?” şeklindeki soruma aldığım cevap garipti.
“Bunlar benim kartvizitim”
Aldığım cevap karşısında taaccüp ederek “Ne alaka!?” şeklinde karşılık verdim.
O ise bana “Bak delikanlı, burası oto döşeme atölyesi. Şu ana kadar ne kartvizit, ne telefon, ne de cep telefonu kullandım. Bana adresimi sorduklarında ise “Kemeri geçtikten sonra sol tarafa dönün ve yolun sağ tarafında camında sarımsak ile biber bulunan iş yerinin orada durun”şeklinde adres belirtiyorum.”
Adının Osmanlı Deli Mehmet olduğunu sonradan öğrendiğim bu kişinin “sarımsak kartvizit” hikayesi karşısında, bir yaşıma daha girdim…
DENK GELEN VARSA…
Geçtiğimiz günlerde bir dost meclisinde, Doğu ve Güneydoğu illerinde görev yapan valilerimizden söz açıldı. Özellikle de “Tunceli” ilimizin valisi hakkında dillere destan başarı hikayeleri anlatıldı. O an, Malatya Valisi Sayın Aydın Baruş beyefendi geldi aklıma. Sayın valimizin “protokol” ve “ziyaretler” dışında hiçbir faaliyetine denk gelmediğimi düşündüm.
Gelen varsa beri gelsin…
“FITRATINDAKİ ŞEYE DÖNER”
Malatya Time'de, “Terbiyesizler talimde!” başlığıyla bir haber yayınlamıştık.
İnönü Üniversitesi Eğitim Fakültesi eski dekanlarından Prof. Dr. Burhanettin Dönmez'in, İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Kızılay hakkında bazı “hadsiz” ifadeleri vardı.
Bıyık, Cami ve Hac ibadeti hakkındaki ideolojisini “kustuğuna” inandığım bu kişi, geçmişte yaşanan bazı zulümleri getirdi aklıma. Onlarda bıyık “takıntısı” vardı. Tek tip bıyık bırakılmasını; adeta devlet kanunu haline getirmişlerdi. Camileri ahıra çeviren bu zihniyet, “Şapka Kanunu”yla da binlerce masum insanı “idam” sehpasında göndermişti.
Bu zihniyet, 28 Şubat sürecindeki zihniyetin ta kendisidir…
Be adam(!) Rektör hocanın bıraktığı bıyıkdan, yaptırdığı camiden ve gittiği hacdan sana ne?
Bu paylaşımdan sonra bu ve bunun gibi insanların artık değiştiğine inanlara şu hâdis-i şerifi hatırlatmak isterim: "Dağın yerinden oynadığını duyarsanız inanın, fakat bir kişinin huyunun değiştiğini duyarsanız inanmayın. Çünkü o yine fıtratındaki şeye döner."
YAPAN KOMÜNİST OLUNCA BAŞKA!..
Komünist başkanın namını(!) duymayan kalmadı. Aslında “Belli bir kesimin boyayıp cilaladığı bu kişiye, en ziyade muhafazakar kesim kandı” desem yeridir. “Komünist başkan üretime çok önem veriyormuş. O sebepten sebze ve tahıl ekimine belediye başkanı olarak bizzat kendisi el atmış…” tarzında bir çok kelamı sizler de duymuşsunuzdur.
İstihdam ve üretim kimden gelirse gelsin baş-göz üstüne. Lakin benim anlamadığım aynı ilgi ve alaka neden “muhafazakar” bir başkana gösterilmez!?
Evet Yeşilyurt belediye başkanı Mehmet Çınar'dan bahsediyorum…
Komünist başkana olan ilginin onda biri her nedense ona gösterilmedi?
Geçtiğimiz günlerde Sayın Çınar ile yaptığım röportajda bana sebze üretimiyle ilgili şu bilgileri paylaşmıştı:
“4 bin fide ekimiyle bu işe başladık. 5 çeşit ürün (domates, salatalık, patlıcan ve 3 çeşit biber) dikimi gerçekleştirildi.”
“Kimyasallardan katiyen uzak duruyoruz. Mahsulümüzü de güzel alıyoruz. Topladığımız ürünleri Yeşilyurt Belediyesi'nin sosyal tesislerine gönderiyoruz. Bir nevi giderleri azaltıyoruz.”
“Çiftçilerimize iyi tarımı ve iyi üretimi gösterebilmek ve yardımcı olmak adına “model” olduk. Doğal ürün standımızda bu ürünlerimiz sergiledik. 15 kişi çalışıyor. Serada 3 mühendis var. Toplam 20 kişi. Maaşları fazlasıyla çıkıyor.”
“Hem ürün ucuza mal edilmiş oluyor. Çarşımız açılırsa, Allah izin verirse, doğal ürünlerin satışını da yapacağız. Şu an sadece belediyemizin ihtiyaçları karşılanıyor.”
“Halde aracılar var. Ürünü çiftçiden alıyorlar. İçinde işçilik, nakliye, komisyon bedeli mevcut. Ama biz, halka 1 TL'ye domates satabileceğiz. Bu anlamda elimiz güçlü olacak. Vatandaşlar sebzeyi uygun fiyata yiyecek. Tamamen sosyal belediyecilik…”
“Gönül belediyeciliğinin yanı sıra, tarım belediyeciliği ile de ön plana çıkmaya çalışacağız. Milli Eğitim Müdürlüğü'ne bağlı tüm okullardaki öğrencilerin okul müdürleriyle görüşerek burada eğitim almalarını sağlayacağız.”
“İlk kurduğumuz yeri Ar-Ge laboratuvarı olarak değerlendirdik. Hedefimiz çok kâr etmek değildi; ama neticeye baktığımız zaman kâr da ettik, zarar etmedik.”
“3 bin kilo düşündüğümüz malzeme, 5 bin kilo çıktı. Önümüzdeki yıl, verimin daha da artması için toprağa uygunluk analizleri de yaptırıyoruz. Başarabilirsek bu iklime uygun en verimli fidelerle üretim yapacağız. O zaman verimi daha da artıracağımıza inanıyoruz.”
BELKİ BAŞKANDAN BEKLENEN BUDUR!..
Konu Yeşilyurt Belediye Başkanı Mehmet Çınar'dan açılmışken, geçenlerde yaptığı hac ziyaretiyle ilgili bir okurum tarafından eleştiri mesajı geldi. Yaptığı eleştiri şu şekildeydi: “Düğün, sünnet, kulağa ezan okumak derken; Başkan Çınar yeni bir çığır açmış. Hacı ziyareti... Birkaç haftada böyle götürürler!”
Evet düğün ve sünnet gibi merasimlerden başka “iştigalleri” olmayan milletvekillerimiz ve belediye başkanlarımız; ha bire sosyal medyada fotoğraf paylaşıp dursunlar. Bu bahane de olmazsa yüzlerini gören cennetlik olacak(!). Fakat “Hacı” ziyareti öyle değildir. Belki de mütedeyyin ve dindar bir kişiliğe sahip olan başkandan “beklenen” budur.
Selam ve dua ile
Fiemanillah