“Dil” zulmüne “Dur” diyelim
08 Aralık 2016, Perşembe 09:33Küresel emperyalizmin en büyük silahı, kültür manipülasyonudur. Vahşi Batı, şartlara göre kültür anlayışının içini boşaltır, farklı bir içerikle yeniden doldurur. Kültür manipülasyonunda en önemli etken ise dili kullanmaktan geçer. Sömürgecilerin ele geçirdikleri topraklarda ilk yaptığı iş kendi dilini öğretmek, hatta zorunlu hale getirmek olmuştur. İlk olarak dil ele geçirilir, sonra kültür, sonra da ekonomiyle birlikte millet düşünemez hale getirilir. Nihayetinde dili, kültürü ve dini sömüreninkiyle aynı olan bir toplum ortaya çıkar.
TOPLA TÜFEKLE YAPAMADIKLARINI İNGİLİZCE'YLE
Osmanlı'nın son dönemleri ile Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren bugüne kadar bir batı hayranlığıdır gidiyor. Senelerdir bu toplumun çocuklarına “Dünyanın ortak dili İngilizcedir. Dolayısıyla İngilizceyi
ARAPÇA'YLA İLGİLİ ALGI OPERASYONU YAPILIYOR
Yavuz Sultan Selim han, hilafeti, Kahire'den İstanbul'a taşıyıp getirirken vahyin dili olan Arapça'yı, Osmanlı'da resmi dil olarak kullanmak istemiş ancak bunda muvaffak olamamıştı. O gün bu başarılmış olsaydı, insanlar Kur'an-ı Kerim'i daha iyi anlamış olacaklardı. Arnavutluk'tan Azerbaycan'a, Kırım'dan Yemen'e kadar bütün coğrafya vahyin dili olan Arapça konuşacaktı. Örf, adet ve inanç açısından hiçbir farkımızın bulunmadığı, coğrafyamız dili inancımızın dilinden bahsediyoruz.
Şu anda dünyanın 22 ülkesinde ve 450 milyon nüfus arasında kullanılan Arap
İslam yurdundaysak, öncelikle dinimizi öğreneceğiz. Dinimizi öğrenmenin yolu da vahyin dilini öğrenmekten, hadisin yani sünnetin dilini öğrenmekten geçer. Dünyada Arapça'nın
ARAPÇA GİBİ BİR HAZİNE VARKEN…
Birincisi Arapça, en geniş kelime haznesine sahip bir dildir. İngilizce, 40 veya 50 bin kelime ihtiva ederken, 500 bin gibi büyük bir hazineyi barındıran Arapça'nın
DİNİMİZDEN UZAKLAŞTIRMAK İSTEDİLER
İkincisi, Kur'an-ı Kerim Arapça'dır. Dinimizi daha iyi öğrenip yaşayabilmek için bu dilin yaygınlaşması gerekir. Peygamber Efendimiz (aleyhisselat-ı vesselam)'in dili Arapçadır. Güzel ve mukaddes bir dil olan Arapça, barındırdığı kelime hazinesiyle duyguları münasip bir şekilde ifade edebilmenin en güzel aracıdır. Arapça bilinmiş olsa, Kur'an-ı Kerim ve hadisleri daha iyi anlaşılır. Türkiye'de inkılaplar yapıldı. İslami kültürden uzaklaşılsın, Kur'an-ı Kerim ve hadislerden uzaklaşılsın istendi. Geçmişimizle olan bağlarımız silindi. Eski kitapları anlamaz olduk. Elin batılısı, Amerikalısı hatta Japon'u yüzlerce yıllık ata kitaplarını okuyup anlarken biz atalarımızdan koparıldık. Dünyaya uymak demek onların emperyalizmini kabul etmek demektir. Buradaki amaç dünyaya uymak değil kesinlikle, Osmanlı Türkçesi'nin ve Arapça'nın önünü kesmekti. Arap lisanı zengindir. İhtiyacı anlatmak için bu zengin dilin kullanılması gerekiyor. İttihat-ı İslam için bu lazımdır. Bütün dünya için de lazımdır. Eğer bu dile ağırlık verilirse İslam kültürü
SÜNNET OLAN BUDUR
Üçüncüsü ise, Peygamber Efendimiz Arap'tır. Arapça'yı
CENNET EHLİNİN DİLİ
Dördüncüsü de Cennet ehlinin dili Arapçadır. Kur'an-ı Kerim'in tercümesi mümkün değil. Tercüme, bir lügatte yazılan bir cümleyi başka bir lügate denk şekilde çevirmektir. Eğer çevrilen tercüme olmazsa meal denilir. Bire bir ona denk olarak çevrildiğinde tercüme olur.Arapçanın gerçek tercümesi mümkün değildir. Meal ve tefsir olur. O da doğru yapılmışsa Arapçadan bir cüzdür . Doğru yapıldığında Arapçanın bütününü tutmaz. Ancak ondan bir meal ve bir iktibas yapar.
Arapçanın kelime hazinesi, ince manalar arasında fark yapmaya sebebiyet veriyor. O duyguları daha iyi ifade ediyor. Bir de konuşurken uyulması gereken kaideler vardır. Ki cümle sadece kelimelerden ibaret değildir. Onların örgüsünden çıkan bir mana vardır. Arapçadaki o örgüyü ba