Doğru ne?.. Yanlış ne?..
21 Mayıs 2020, Perşembe 12:20
Kıymetli okuyucularım!
İlk defa “Cumasız” ve “Teravihsiz” bir Ramazan Ayı geçiriyoruz. Ramazan'ın son günlerindeyiz. Hakk Teala, tuttuğumuz oruçları dergah-ı izzetinde kabul etsin. Ramazan denilince aklımıza gelen ibadetlerinden birisi de “zekat”tır. Zekât ibadeti, Kur'an-ı Kerimin 35 yerinde zikredilmektedir.
Zekat; temizlemek, arınmak ve bereket anlamına gelir. Kişi zekâtı ile Cenab-ı Hakk'ın nezdinde, bir nevi mükâfatını arttırdığından dolayı “Artmak”, malı bereketlendiğinden dolayı “Bereketlenmek” ve malından fakirlerin hakkı çıktığı için de “Temizlenmek” anlamına geliyor.
Maalesef, zekât konusu günümüzde çok su-i istimal edilen ibadetlerden de biridir. Cenab-ı Hakk, “Tevbe Suresi”nin 34. Ayeti kerimesinde, Müslümanlar olarak bizlere “müteyakkız” yani “uyanık” olmamızı emrediyor.
“Kimlere karşı uyanık olacağız?” diye soracak olursak, “Yahudi Hamamları ve Hristiyan Papazlarına karşı” diye cevap veririz.
“Zekâtla bunların ne alakası var?” diye sorulduğunda ise yine ayet ile cevap veririz. Tevbe suresinin 34'üncü ayet-i Kerimesinin manası aynen şöyledir: “O Yahudi Hamamları ve Hristiyan Papazları haksız yere halktan topladıkları paralarla Allah'ın nurunu söndürmeye ve insanları Allah'ın yolundan ayırmaya çalışıyorlar”
Hakikaten tarihe baktığımızda çoğu Haham ve Papaz, birçok krallardan ve birçok zenginlerden daha ziyade servete sahip olmuşlardır.Feteemmel!
Peki, bu servetle ne yapıyorlar? Allah'ın nurunu söndürmek için sarf ediyorlar. Bunu ise günümüzde özellikle “Kızıl Haç” ve “Unesco” üzerinden yapmaktadırlar.
Şu anda Âlem-i İslam'ın birçok beldesi işgal edilmiş durumda. İşte bu iki örgüt işgalden hemen sonra Müslümanlara güya iyi görünerek (!), onlara hoş davranarak (!), onlara yardım yaparak (!) veya onların yaralarını sararak (!) misyonerlik faaliyetleri yapmaktadırlar. Çünkü akidesi ve imanı zayıf her bir Müslüman, bunların bu hallerini görünce diyorlar ki; “Aslında biz Hristiyanları böyle bilmiyorduk. Bunlar çok iyi insanlarmış. Bunlar şuana kadar bize öcü olarak gösterilmiş” şeklinde bir algıyla İslam dininden yüz çeviriyorlar. Nitekim 2002 yılında medyaya yansıdığı kadarıyla sadece Kazakistan'da 800 bin genç Hristiyan olmuştur.
Tekrar zekât meselesine dönecek olursak, bu konunun nasıl su-i istimal edildiğine beraber bakalım. Dikkat edildiğinde yine Tevbe Suresinin 60. Ayeti Kerimesi'nde Cenab-ı Hakk, 8 taifeye zekatı vermemizi emrediyor. Kimdir bunlar diye hatırlayacak olursak:
- Fakir, yani elinde malı olmayan Müslüman.
- Miskin, yani geliri gideri kafi gelmeyen Müslüman.
- Yolcu, yani elindeki mal kendisini evine kavuşturmayan Müslüman.
- Amil, yani İslam Devleti tarafından zekat toplamakla vazifelendirilmiş memurlar.
- Mükatep, yani hürriyeti için efendisiyle belli bir mal mukabilinde anlaşan köle.
- Müellefe-i lil kulüp, yani kalpleri İslam'a ısındırmak için sarf edilen para.
- Borçlu, yani helal yol ile borçlanmış Müslüman
- Mücahid-i fi-sebilillah, yani İslam'ın galip gelmesi için savaşan Müslüman askerler.
Zekat Allah'ın hakkıdır! Allah, her Müslümana 40 veriyorsa “Onun birini bana vereceksiniz ve benim namıma, benim istediğim taifeye taksim edeceksiniz” diyor.
Düşünün Cenab-ı Hakk zengin ve fakir arasında adeta bir “köprü” olan ve zenginin fakire merhametini; fakirin ise zengine hürmetini tesis eden zekât müessesesiyle bu handikabı, bu illeti bize tedavi etmemizi emrediyor. Biz ise maatteessüf UNESCO'ya veya Kızılhaç'a bir vesileyle bağlanmış dernek ve vakıflara zekâtlarımızı vererek hayatımızı felç ediyoruz.
Mesela, bugün vakıflara ve derneklere baktığımızda, vakıflar ve dernekler aldıkları zekât paralarını kendi kasalarında muhafaza edemiyorlar. İllaki bunu bankaya yatırmak zorundadırlar. Banka ise, zekât yoluyla toplanan bu paraları fakir ve fukaraya faiz yoluyla satmaktadır. Yine bu Yahudi Hahamları ve Hristiyan Papazları bu şekilde topladıkları haksız paralarla Müslümanları Allah'ın yolundan alıkoymaktadırlar. Çünkü topladıkları zekâtlarla faiz müessesesini ayakta tutan haham ve papazlarla birlikte arkalarındaki gizli örgüttür!..
Toplum hayatını mahveden fesada veren iki kelime vardır. Bunlardan birisi ‘Ben tok olduktan sonra başkası açlıktan ölsün bana ne' Diğeri ise ‘Sen çalış, ben yiyeyim' şeklindedir . Toplumsal birinci illeti kökünden kesen zekât müessesesidir. Çünkü Peygamberimiz 'in (s.a.v) buyurduğu gibi; “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir” emrinin muktezası gereği, her bir Müslüman zekâtını vererek, bu iltihabı kurutmaya çalışır. Diğer bir konu ise; “Sen çalış, ben yiyeyim” şeklindedir. Mesela kişinin 100 lirası varsa bunu banka vasıtasıyla fakire satıyor. Banka da 100 lirayı, 120-130 liraya fakire satıyor. Dolayısıyla fakirin sırtından hem banka, hem de o paranın sahibi besleniyor(!). Hâlbuki faizin Kur'an'da yasak edilmesi eğer bir devlet kanunu şekline getirilirse toplumu fesada götüren bu yara da tedavi edilir. Demek İslam topluma saadet bahşederken, bunlar ise fesat sebebiyle tolumu ifsad ediyor…
Selam ve dua ile
Fiemanillah