Dokunmanın dayanılmaz cazibesi
30 Nisan 2023, Pazar 12:51Temel’in amcası yıllardır uzak kaldığı vatanına dönüyormuş. O zamanlar cep telefonu hiç yok. Normal telefonlarda da bırakın yurt dışı ile görüşebilmeyi; Ankara’dan Kırıkkale ile görüşmek istediğinde PTT’ye aramak istediğin numarayı yazdırıp saatlerce telefonun başında beklemek durumundaydınız. Bu görüşebilme çabası bazen birkaç gün bile sürebiliyordu. Bu sebeple Temelin amcası geleceği günü, hangi uçakla geleceğini haftalar öncesinden mektupla bildirmişti.
Temel uzun bir beklemeden sonra havaalanı kapısında amcasını görünce büyük bir hasretle sarıldı. Valizlerini arabaya yerleştirdi. Amcası ilk iş çok sevdiği kedisini sordu.
-“Tekir nasildur? Eyi mi kerata?” Temel direk çevap verdi:
-“Kedin öldi!”+98
Bunu duyan amca kaldırıma yığılıp kaldı. Çok sevdiği kedisinin ölüm haberi onu göz yaşlarına boğmuştu. Bir süre ağladıktan sonra sakinleşti. Temel’e döndü ve:
-“Bak Temelum. Kötü haberler böyle şak diye söylenmez. İnsan psikolojisini bilmek gerekur. Kötü haberi verurken aliştira aliştira söylersun. Haberi alan da o kötü habere kenduni aliştirur. Asil köti haber söylenduğunda da bu kadar yikilmaz.”
-“Tamam da amca kedunun öldiği başka nasi söylenur?”
-“Dersun ki “amca senun kedi mart ayinda dama çikmişti. Damdan dama atlarken ayaği kaydi. Duşti. Toktorlara götürdük. Ama… kurtaramaduk. Paşin sağolsun” gibi bir siralama yapsaydun ben de bu kadar yikilmazdum. Psikolojik olarak hazir olurdum.”
Valizleri arabaya yerleştirirler. Kendileri de binip eve doğru hareket ederler. Amca üzüntüsünü atmak ve konuyu değiştirmek için sorar:
-“Eee Temel. Evde herkes nasil? Annem nasildur? Eyi midur?”
Temel dersini almış bir şekilde cevap vermeye başlar.
-“Amcacuğum. Mart ayi gelmişti. Babaannem dama çikmişti….”
***
Merhaba değerli okurlarım. Gazetemizin tüm okurları benim için çok değerlidir. Bunu derken Amerika’da belediye otobüsünde şoförlük yapan Dursun aklıma geldi. Zaten bir konuyu renklendireceksen Karadenizlileri konuya karıştırmayınca olmuyor. Hepsi doğal renklendirici adeta.
Gelelim Dursun’a. Dursun belediye otobüsünde şofördür ama bıkmış ve bezmiştir. Irkçılık o kadar şiddetlidir ki hergün hergün siyahilerle beyazların kavgası yormuştur onu. Beyazlar siyahilerin otobüsün arkasında seyahat etmeleri gerektiğini düşünüyor, siyahilerse “eşit vatandaş” olduklarını ileri sürerek istedikleri yerde seyahat edebilecekleri tezini savunuyorlardı. Bir sabah gene aynı tartışma başlayıp kavgaya dönüşecekken Dursun olaya müdahale eder:
-“Pakun arkadaşlar. Hepimiz insanuz. Siyahı ve beyazı unutun. Farz edun ki hepimiz maviyiz. Kavgaya gerekçe kalmaz. Anlaşildi mi?”
Bu fikri herkes beğenir. Tartışma yerini sakinliğe bırakır. Dursun yerine otururken seslice:
-“Konu anlaşildiğina göre sorun yoktur. Şimdi koyu maviler arkaya, açık maviler öne geçsun. Yola devam edeyruk!”
Gazetemizin değerli okuyucularını da ayırt etmiyorum. Benim makalemi okuyanların bazısı koyu mavi bazısı açık mavi demiyorum. Önceki yazılarımdaki sert ifadelerin son iki yazımda yer almadığını fark etmişsinizdir.
-“Tepkiyi görünce sustu artık öyle şeyler yazamıyor” diye düşünenleriniz olabilir. Aynen öyle. Tepkiyi görünce sustum. Ama bir kişinin tepkisi. Ankara’dan Musa abim bizzat arayıp konuştu. “Muhaliflerin arasındaki arkadaşlarımızı böyle kırmaya hakkım olmadığını, tekrar yüz yüze bakacağımızı, birbirimizin üzerinde çok haklarımız olduğunu” anlattı da anlattı. Haklıydı. Onun için sakin sularda hafif kürek çekerek ilerlemeye çalışıyorum.
Çalışıyorum çalışmasına da; Arvasi Hazretlerinin bir sözü aklıma geldi:
-“Hiçbir amelime güvenmiyorum. Lakin Allahü Teala’nın düşmanlarına düşmanlığım var!”
Bu söz öyle güzel bir söz ki. “Allahü Teala’nın düşmanlarına düşmanlık iyi ve güzel bir ameldir.”
Peki Allahü Teala’nın düşmanlarına dostluk nasıl bir ameldir bu durumda?
Peki bu muhaliflerin yanında yer alan, daha önemlisi Allahü Teala’nın düşmanlarının yanında yer alıp onlara destek olan arkadaşlarımızı eleştirmeyecek susacak mıyız? Yanlış yollarından döndürmek için hiçbir gayretimiz olmadan kös kös oturacak mıyız? Ben oturamıyorum. Çok oturunca eklemlerim kitleniyor. Ağrılar başlıyor.
Hayatı boyunca İslam düşmanlığı yapan CHP ve zihniyeti ile mücadele eden Süleyman Hilmi Tunahan’ın günümüzdeki müritlerinin tam tersi hareket etmesi gibi, Erbakan’ın mirasına konanlar gibi. Hepsi de Stockholm sendromu yaşayan gafiller. Muhalif olabilirsiniz. Sevmediğiniz ve hiçbir ümit beslemediğiniz iktidara illaki oyunuzu verin demiyorum. İlla onun yanında olun da demiyorum. Fikirlere ve düşüncelere saygım var. Ule bari Allahü Teala’nın düşmanlarına destek olmayın. Bunu hissettirin. Bi, düzgün ameliniz daha olsun sizi kurtaracak.
***
Gazetemizin değerli okurları. Olmuyor işte.
Her zaman anılarla tınılarla dolmuyor işte.
Şunun şurasında dünyanın en önemli seçimine 2 hafta kalmış. Siz asıl gelecek haftaki yazımı okuyun. Kimlere nasıl dokunacağım zevkle izleyin.
Bu arada sadece kötü şeyler olmuyor Türkiye’mizde. Güzel ve harika şeyler de oluyor. Mesela en önemli olaylardan biri de; yazılarımı kitap haline getirmek için devam eden çalışmalarım sonlanmak üzere. Babacan denen zevat her iyi işlere olduğu gibi buna da dokunmak isteyecektir. Kendisi olmazsa kuyrukları. Dokunmak için can atacaklardır. Onlar ancak kitabım basıldığında dokunabilirler.
Kalın sağlıcakla…
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.
Yorumlar
Osman Yılmaz
02-05-2023 20:33Seccade işine hala gülüyorum.Bayağı da paylaştım.Kalemin de karikatürlerin kadar güzel.
Şakir Albayrak
01-05-2023 22:39Hemen yüzümü aynada hissedip açık mavi olduğumu anladım . Mavi olduğuna göre tonu önemli değil
Hüseyin
01-05-2023 22:06Helal yorumunu beyendim .benim asıl uğraştığım insanlar körmü yoksa bilerekmi yada menfaat kesilince mi düşünceler deyişiyor ,benim gördüğüm şey yiyeceklerden veiçeceklerden yüzde 30 bu yüzde 70 inanç ilk okul ikinci sınıftan İngilizce yerine dinkültürü konulmalı cenabet geziyor milet