Enerji Tasarrufu Mu, Toplum Huzuru Mu? Sabah Karanlığında Yaşam Tartışması
23 Kasım 2024, Cumartesi 12:51Bir zamanlar, Ekim ayının son hafta sonunda bir ritüel vardı: Saatlerimizi bir saat geri alır, kışın erken gelen karanlığı biraz olsun geç karşılamaya çalışırdık. O dönemde sabahları güneşi görür, karanlıkla vedalaşırdık. Şimdi? Artık Yaz Saati Uygulaması kalıcı ve sabahları çocuklar okula değil, sanki gizli bir göreve gidiyor!
SABAHLAR ARTIK BİR MÜCADELE
Saat erken saatler... Şehir henüz uyanmamış. Sokaklar karanlık. Sırtında çantasıyla yürüyen bir çocuk, sanki bir maceraya değil, zorunlu bir göreve gidiyor. Bir elinde termos, diğer elinde umuduyla adımlarını hızlandırıyor. Yanından geçen bir kadın ise hem işe gitme hem de çocuğunu güvenle okula gönderme mücadelesi veriyor.
Kadınlar için bu durum sadece fiziksel bir mücadele değil. Karanlık, onların omuzlarına daha ağır bir yük bindiriyor. Kendilerini ve çocuklarını güvende hissetme çabası, güne daha başlamadan enerjilerini tüketiyor. Güvenlik kaygısı, sabahın ilk saatlerinden itibaren bir gerilim filmi atmosferi oluşturuyor.
MALATYA’DA KARANLIK SABAHLARIN EKSTRA YÜKÜ
Malatya gibi deprem yorgunu bir şehirde bu sorun daha da derinleşiyor. Yollar, enkaz çalışmaları nedeniyle kapalı veya kısıtlı kullanılabiliyor. Çocuklar otobüs kuyruklarında üşürken, kadınlar ve diğer yetişkinler alternatif güzergahlar aramak zorunda kalıyor. Şehirde karanlık sadece sabahları değil, ruhlarda da hissediliyor. Depremin psikolojik etkileriyle mücadele eden şehir sakinleri için bu karanlık sabahlar, zaten zor olan yaşam koşullarını daha da ağırlaştırıyor.
GÜN IŞIĞINDAN TASARRUF MU, YAŞAM KALİTESİNDEN FEDAKARLIK MI?
Yaz Saati Uygulaması’nın amacı, gün ışığından daha fazla yararlanmak ve enerji tasarrufu sağlamak. Ancak bu durum, karanlık sabahlarda yola çıkmak zorunda olan milyonlarca insan için yaşam kalitesinden ödün vermek anlamına geliyor. Çocukların güvenliği, kadınların huzuru ve toplumun genel refahı, ekonomik tasarruftan daha öncelikli bir konu olmalı.
KÜÇÜK KAHRAMANLAR MI, SADECE ÇOCUKLAR MI?
Sabahın kör karanlığında yola çıkan çocuklar, adeta birer çizgi roman kahramanı gibi hayal ediliyor. Ancak onlar ne Batman ne de Superman. Onlar sadece öğrenmek için okula gitmeye çalışan çocuklar. Kadınlar ise sabahın nöbetçileri değil, sadece hayatlarını idame ettirmek için mücadele eden bireyler.
ESKİ DÜZENE DÖNÜŞ ŞART MI?
Sabahları biraz daha aydınlık bir başlangıç, çocukların okula güvenle gitmesini, kadınların ise karanlıkta endişelenmeden işe başlamasını sağlar. Ekonomik tasarrufun toplumsal huzurdan daha öncelikli olduğu bir düzen sürdürülebilir değildir. Sabahları güvenle yola çıkabilmek, insanların temel bir hakkıdır.
TOPLUMSAL DUYARLILIK ŞART
Bu durumun çözümü için daha geniş bir tartışma ve toplumun ihtiyaçlarına duyarlı bir yaklaşım gereklidir. Enerji tasarrufu önemli, ancak insanların güvenliği ve huzuru daha önceliklidir. Kararlar alınırken sadece ekonomik veriler değil, sosyal etkiler de dikkate alınmalıdır.
DAHA AYDINLIK BİR GELECEK İÇİN
Saat Uygulamasının Yeniden Gözden Geçirilmesi: Kış Saati Uygulaması’na dönerek sabahların biraz daha aydınlık olması sağlanabilir.
Güvenlik Tedbirlerinin Artırılması: Sabah saatlerinde karanlıkta yola çıkan çocuklar ve çalışanlar için daha güvenli ulaşım ve sokak aydınlatmaları sağlanmalıdır.
Psikolojik ve Fiziksel Destek Programları: Deprem bölgesindeki şehirlerde, özellikle Malatya gibi hassas bölgelerde psikolojik destek ve toplu taşıma çözümleri artırılmalıdır.
Günün sonunda, sabah karanlığında okula veya işe gitmek zorunda olan bireyler, "kahraman" olmak zorunda değil. Onların daha güvenli ve huzurlu bir şekilde güne başlamaları, bir lüks değil, haklarıdır.
İNSANI ÖNCELEYEN BİR YAKLAŞIM...
Elbette bu durumu eleştirenler çıkacaktır ve ekonomik tasarrufun, ülke genelinde enerji verimliliği sağlamak için önemli bir adım olduğunu savunanlar olacaktır. Ancak şu unutulmamalıdır ki, tasarruf yalnızca rakamlarla değil, insan hayatıyla da ölçülmelidir. Sabah karanlığı, güvenlik riskleri ve toplumsal huzursuzluk oluşturuyorsa, tasarrufun maliyeti, sağladığı faydayı aşabilir. İnsanı önceleyen bir yaklaşım, hem ekonomik hem de sosyal anlamda daha sürdürülebilir bir çözüm sunabilir. Bu nedenle, eleştirilere kulak vermekle birlikte, toplumsal ihtiyaçları ön planda tutarak çözüm arayışı sürdürülmelidir.
Sevgiyle Kalın.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.