Enkazın altındaki cennet ’’Venezuela’’
30 Ocak 2020, Perşembe 06:21
Bugün Chavez’in memleketi Venezula’dan geliyorum. 28 günlük bu seyahatimde yaşadıklarımın bir kısmını özetle siz değerli okuyucularımla paylaşmak istedim. Maduro’nun Cumhurbaşkanı olduğu, bir zamanların Teksas'ı, eğlence merkezi, insanların paralarını götürüp sakladığı finansın güvenli merkezi, türlü türlü keyfin, çılgınlığın yaşandığı, petrolün, altının ve birçok değerli madenin üssü Venezuela’dan bahsedeceğim…
Bir yıllık araştırma sonunda hurda demir ticareti için bir arkadaşımla yola koyulduk. Ya nasib diyerek hiç bir şeyini bilmediğimiz bir memlekete Türk Hava Yolları konforuyla yelken açtık. Hem ticaret, hem de son 30 yılda nelerin değiştiğine bir gazeteci gözüyle şahit olmak istiyordum. Havana aktarmalı 18 saatlik yolun sonunda Başkent Karakas’a indik. İninceye kadar bildiklerimiz ve düşündüklerimiz ile indikten sonra gördüklerimiz ve yaşadıklarımız farklıydı. Apayrı bir dünyaya gelmiştik. Onlarca ülke gezen biri olarak hayatımda gördüğüm en farklı ülkeydi Venezuela. Cennette cehennem azabını çekenleri görmeye veya Cennetin içinde cehennemi yaşamaya hoş geldiniz der gibiydiler.
Bir ülkenin havalimanına inince o ülke ile ilgili az çok kanaat sahibi olabilir, notunu verebilirsiniz. Bunun için dünyayı bilmeyenlerin İstanbul Havalimanının önemini kavramalarını beklemeyin. Onların aklı ne dağdaki koyuna, ne bahçedeki tavuğa, ne de şehirdeki bu tür projelere erer!.
Nice sıkıntıların akabinde hayretler içerisinde ağzım açık şekilde, her tarafı yağ tabakası bağlamış, içi dışı mazot kokan eski bir taksiyle havalimanından ayrılıp otelimize geçtik. Şehrin girişine kadar olan gecekondu evleri, ekonomik hayatı gözler önüne seriyordu. Hiçbir insan evladının yaşayamayacağı durumdaydılar. Bizim gecekondularımız bunların yanında özel villalar gibiydi.
Artık ticaretten önce burayla ilgili yapacağım ilk şey, bir kitap yazmak olacaktı. Kalacağım süre de yazmaya yeterliydi. Bir görüp bin tahmin edebileceğin bir yerdi Venezuela. O gün yazmayı düşündüğüm kitabın adını koydum: “ENKAZIN ALTINDAKİ CENNET –VENEZUELA-”
Dünyanın en büyük petrol ülkelerinden birindesiniz. Başkent Karakas hariç bir depo benzin almak için kilometrelerce uzanan kuyrukta en az bir buçuk gün sıra bekliyorsunuz!. Bir zamanlar dünyanın gözbebeğiyken, akşam yediden sonra sokağa çıkamıyorsunuz!. Elinizde cep telefonuyla başkentte dolaşamıyorsunuz!. İşiniz olsa bile yevmiyeniz sadece günde bir ekmek almaya yetiyor!. Can ve mal güvenliğiniz yok!. Arada bir holiganlar sokaklarda terör estiriyor!. Masum ve mazlum insan bakışları arasında yürüyorsunuz!. Erkek canının kıymetsiz, kadının da en çok değersiz olduğu yerdesiniz.
Çocukların çoğunun ortaokul veya liseyi terk ettiklerini, gençlerin çöplüklerde yiyecek yediğini görüyorsunuz. Her taraf çöp dolu. Yolların kenarları çöplük. Temiz bir yer bulamıyorsunuz. Çöplükler ürpertici bakışlı Akbabalarla dolu. Dükkânlar yok denecek kadar az. Süpermarket dedikleri yerler ise marketlerimizin bir reyonu kadar. Bir avm’nin hepsinde bizim bir mağazada bulunan malzeme kadar eşya bulamıyorsunuz. Bir evde bulunan herkes çalışmak zorunda aksi halde aç kalır.
Her taraf demir ağlarla örülmüş. Bu demir ağlar ulaşım rayları değildir. 30. Kattaki dairenin tuvaletinin penceresine kadar koydukları demir parmaklıklardan bahsediyorum. Kapılar, pencereler her taraf demirle kapatılmış.. Sıradan bir otelin lobisine ulaşmak için, içerde ne olduğunu, tabelasından başka bilemediğin yeri görmek için üç ayrı demir kapıdan geçiyorsunuz. Araçlar da aynı şekilde muhafaza ediliyor. Sokağa, kapının önüne bırakamazsınız. Güvenlik sıfır. Taksi ile otogara gidip yolculuk yapacağınızda yalnızsanız, sadece eve siz ulaşırsınız, valiziniz büyük ihtimalle başkasınındır artık.
İnanç olarak Katolik olmalarına rağmen, üzerlerinde Hıristiyanlığın eseri yok. Din adına bir şey bilmiyorlar. Ama bizdeki gibi dinden habersiz yaşayıp dini de başkalarına da bırakmıyorlar. Katı ve tutucular lakin hiçbir dini inanç bağları kalmamış.
Buraya maddi yardım götürecek, ekonomilerine katkı sağlayacak, hem ticaret, hem de davet yapacak insanlar, cemaatler, vakıflar olsa, hükümet tarafından da kolaylık sağlansa, bu insanların çoğunun Müslüman olacağını düşünüyorum. Bir bölgede başlayıp, diğer taraflara halk anlatsa inanılmaz işler başarılır. Ama öncesinde Amerikan hayranlığının olduğunu, bunu kırmanın yollarını denemeleri gerektiğini de bilmeleri lazım. Zira bu hayranlığın başladığı günden beri de iflah olamamışlardır.
Venezuela halkı melez ve kozmopolit bir gene sahiptir. Daha çok esmer tenlidirler. Çikolatası da çoktur. Buğday tenli ve beyazına az rastlanır. Kolombiya, Venezuela ve Brezilya karışımı ırk çoğunluktadır. Aynı ırk anne ve babadan doğma azdır. Burada çok az bir Müslüman nüfus bulunmaktadır. Başkent hariç hemen hemen bütün Venezula’da önemli bir cami yoktur. Nüfusun %3 civarını Filistin, Lübnan ve Suriye ağırlıklı Araplar teşkil etmektedir. Suriye ve Filistinliler çok önceden gelip yerleşmişler. Lübnanlılar ise daha çok sonradan ticaret amacıyla gelmişler. Bu Arap nüfusu Hıristiyan, Dürzî ve Müslümanlardan oluşmaktadır. Ama dini bir yaşantıya pek rastlayamazsınız. İlginç olan ise Dürzîlerin yaşlılarının Kurandan çocuklarına bahsetmeleri, biz Müslümanların kardeşiyiz demeleri, herhangi bir durumda Müslüman kimseleri aramalarıdır.
Bana Venezuela’yi tarif et deseler;
“Bugünkü hali bizim otuz yıl önceki, otuz yıl önceki hali ise bugünkü halimizdir” derim. O gün yapılmış binaların ve gökdelenlerin bugün ne boyası, ne tamiri, ne de dış temizliği yapılabilmektedir. O gün temeli atılan ve tamamlanamamış binalar, avm’ler, iş yerleri vs, fakir fukaranın tenekeler çakarak ve bezler asarak barınak edindikleri alanlar olmuştur sadece. Halk varlık içinde darlık çekmektedir.
Havalimanına indiğimde anadillerinin İspanyolca olduğunu öğrendiğimde şoke oldum. Bir aya yakın süreyi Google tercüme programıyla tek kelime İspanyolca bilmediğim ülkede İspanyolca ve İngilizce toplantılar yaptık, yerler gezdik, anlaştık, tanıştık ve buraya alıştık. İnsan isterse her şeyi yapabilir, yeter ki istesin.
. Başkent Karakas’taki güvenliği tehdit eden çeteleri geçin, genel itibariyle insanı çok hatır gönüllü ve nahiftir. Başkentin dışında her yer yaşanabilecek güzel yerlerdir.
. Kadın erkek herkes birbirine selam verir.
. Herkes şafak vaktinde uyanır, erkenden yola koyulur işe başlar. Akşam saat yedide ise avm’ler kapanır, saat dokuzda da ışıklar sönmüş ve hayat durmuş olur. Bu saten sonra da zenginin eğlenebildiği gece kulüpleri ve eğlencenin yapıldığı oteller açık olur.
. Venezuela’da genel itibariyle tek mevsim vardır. Sıcaklık ortalama 23 ile 28 derece arasındadır. Ama sürekli klimalar çalışır. Zaman zaman sağanak şeklinde yağmur yağar ama hava yine de çok sıcaktır. Bu nedenle gitmek isteyenlerin kışın gitmelerini tavsiye ederim. Başkenti boş verin, diğer bölgelere, özellikle de nehirlere, sulara, yeşilliğe, doğaya doymak için Puerto Ordaz şehrine gidiniz…
. Yeşili koyu yeşildir. Suyu çok güzel, berrak ve hafif yeşile çalar. Kesinlikle içtikçe kilo verdirir. Önce ağır gelir, içtikçe alışılır. Tıpkı doğal organik sebze ve meyveler gibi.
. Denizler, nehirler, dağlar, orman ve yeşillikler ülkesidir. Altın ve birçok maden ülkesidir. Halk ruhsatsız çıkardığı altınını kaçakçılar aracılığıyla Brezilya sınırına götürüp ölü fiyatına satar. Devletin hazinesine tek bir gram girmez.
. Bunca fakirliğe rağmen acayip bir bereket vardır. Haftalık altı dolar alan otelin resepsiyon görevlisi ekmeği bir dolardan almasına rağmen kazancını arttırabiliyor. Üstelik işine de eski bir arabayla da gelir!!!... Bu ne ile ve nasıl izah edilebilir bilemiyorum. Buna ancak ve ancak bereket denilebilir…
. Ticaretin her çeşidi mafyanın elindedir. Bu nedenle kıtlık ve pahalılık vardır. Her ticari alan bölüşülmüştür. Kimse kimsenin alanına giremez, başkasının alanında ticaret yapamaz. Fakiri olduğu kadar zengini de çoktur. Bir yerde fakir ne kadar çoksa o kadar da fırsatçı zengini vardır. Aslında onları fakirleştiren zenginleridir.
. Zenginler mal varlıklarını yurt dışına taşımışlar. Adeta ülkenin içini boşaltmışlar. Fakat şunu bilmeliyiz ki, Venezuela’da hala ve her zaman acayip para var.
. Para birimleri Bolivar, ama ya banka kartı ya da dolar ile alış veriş yaparsınız. Bir Bolivar 5 ile 6 dolar arası değerde olmasına rağmen, bazen bir doların üstünü Bolivar olarak verseler koyacak yeriniz olmayabilir.
. Memlekette her şey doğal ve organiktir. Meyve ve sebzeye baktığınızda anlarsınız zaten. Bizim meyve ve sebzemiz makyajlı ve süslüdür sadece. Gübre ilaç vs yoktur. Bizim 50 yıl öncesinden daha doğal ve organiktir. Etinin tadını başka yerde bulamazsınız. Süt ve süt ürünlerini yeyince, öncesinde doğalını yemediğinizi anlarsınız. Hele yediğim manda yoğurdunu hayatımda başka yerde bulamadım. Keza peynir ve tereyağını da.
Ama gel gör ki ne tarım, ne de hayvancılık gelişmemiştir. Yılda en az iki üç ürün alınacak yerde tarım ölüdür, hayvancılığı da köylüler kendileri için yaparlar.
Şimdi bütün bu gördüklerimden sonra asıl maksadın hâsıl olabilmesi için, hükümetimize birkaç tavsiyede bulunmam gerekir:
TÜRKİYE NE YAPMALI?
Öncelikle Karakas’taki Türk konsolosluğunun görevlileri neler yaparlar, ne ile meşguller bilemiyorum. Çünkü buradaki Türklerin toplam sayısı konsolosluk çalışanlarıyla birlikte kırkı bulmaz. Toplam üç beş tane Türk işadamı vardır. Bu konuları ilgili yerlere taşımış olmaları gerekirken, bugüne kadar bir hareket göremediğimize göre demek ki bir şey yapmamışlar!.
Sayın Cumhurbaşkanımız ile Sayın Maduro’nun arası bu kadar iyi iken, diyalogları bu derece ileri seviyede iken, Sayın Maduro’ya kardeşim derken, bunu fırsata çevirmemek büyük bir ziyandır. İleride dünyanın başına ne felaketler getireceklerini, hangi kıtlıklarla insanları terbiye edeceklerini bilemediğimiz küreselcilerin oyunlarına karşı dikkatli olmak ve her fırsatı değerlendirmek lazım. Devlet teşvikiyle işadamlarımızı, tarım ve hayvancılık yapanları buraya götürüp devlet adına yerler kiralamak gerekir. Burada araziler kiralayarak devlet garantisinde yapılacak organik tarım ve hayvancılık Türkiye’ye de yeter, Venezuela’ya da yeter. Oradan her yere de satarız. Yeter ki devlet tarafından bu girişim başlasın. Yerin uzaklığı hiç önemli değil. Tarım ve hayvancılık burada, inanın para burada. Bunu ülkemizin geleceği için yapmak gerekir. Amerika’nın dünyaya jandarmalık yaptığı bölgede bu işi başlatmak büyük devlet olmak demektir.
Küreselciler dünyaya neredeyse tek devlet olarak bakıyorlar. Bu yer kürede nerede yer varsa orada üretim yapmaktan başka küreselcilerin elinden kurtuluşumuz olmayacaktır. Bu başlayan pandeminin yarın bütün dünyaya sıçramayacağı, dünyayı içeriye hapsetmeyeceği, varlık içinde darlık çektirmeyeceği ne malum!?. Kapıda bekleyen yeni savaşların hepsi kıtlık için olacaktır. Tarımda sıkıntılar başlayacaktır. Hayvancılığı yasaklayacaklar belki. Yapay etleri piyasaya sürecekler. Bir zamanlar tereyağını rafa koyup vita yağlarını bu millete yedirdikleri gibi, özellikle büyükbaş hayvan etlerini de rafa kaldırabilirler. Bu nedenle fırsat bu fırsat, devletimin bir eli kesinlikle Venezuela’da olmadır.
İddia ederek diyorum ki:
Devletimin politikası ve desteğiyle Venezuela’ya gidelim. İyi bir ekip, bana da iyi bir İspanyolca tercüman verin, size on yıl sonra Venezuela’nın ekonomik tapusunu teslim edelim. Tarım ve hayvancılıkta, et ve süt ürünlerinde dünyayı Türkiye’ye bağlı kılalım…
Son olarak şu hatırlatmayı yapmayı kendime bir vazife biliyorum;
Bir ülkenin hükümeti ve başındaki kişi çok önemlidir. İçinde bulunduğumuz nimetin kıymetini bilmez, har vurup harman savurursak Allah elimizden alır. Venezuela olmamak için Amerika’dan fersah fersah uzak durmak lazım. Amerika nerede bela orada. Devletimizin bir eli mutlaka Venezuela’da olmalı.
Şimdi ise, enkazın altındaki cennetten enkazı ortadan kaldırılan, cennet vatanım Türkiye’ye sağ salim dönmüş olduğum için Allah’a ne kadar şükretsem azdır…
Fi Emanillah…
Ebuzer AYDIN
“Ey kalemim! Bir Gün Doğru Bildiklerini Yazmazsan, Kolumla Beraber Kırar atarım Seni”