Eski Bayramlar
19 Nisan 2023, Çarşamba 20:25Eskiden bayram gelmeden günler önce heyecandan uyuyamaz, içimiz içimize sığmaz, rahmetli Barış Manço’nun o güzel sesiyle söylediği “Bugün Bayram erken kalkın çocuklar, giyelim en güzel giysilerimizi” şarkısında olduğu gibi erkenden kalkıp alınan bayramlık giysilerimizi giyer heyecanla beklerdik...
Bizim zamanımızda bayram; tatile gitmek değil, büyükleri ziyaret etmek onların hayır duasını almak demekti.
Bizler ellerini öptüğümüz büyüklerimizden bayram hediyesi olarak leblebi şekeri, balon, mendil veya bozukluk alan son nesildik herhalde...
Hiç de gocunmazdık ve çok da mutlu olurduk. Aldığımız bozuklukları biriktirip Yeni Melek Sinemasının ilk 10.30 matinesine girip arka arkaya üç film seyreder ve öyle mutlu bir şekilde eve gelirdik ki anlatamam.
O dönem, şimdikiler gibi samimiyetsiz bayram kutlamaları içeren toplu mesajlar gönderilmezdi. Onun yerine dostlara içimizden gelen sevgi sözcüklerini yazdığımız manzara resimli tebrik kartları gönderilirdi...
En ufak bir şeyden mutlu olduğumuz için bayramlar bayram gibi kutlanırdı. Şimdiki çocukların yedikleri önünde yemedikleri arkasında, ama hiç bir şeyden mutlu olmuyorlar maalesef.
O dönem, bayramlarda tatil yapma diye bir kavram yerleşmemişti henüz. Bırakın tatil yapmayı, gurbette olanlar mümkün olduğunca sıla-ı rahim yapmaya çalışır ve mutlaka ebeveynlerinin yanında bayramı geçirmeyi arzularlardı.
Bayramın olmazsa olmazı bayram temizliğiydi, annelerimiz günler önce temizliğe başlar dip köşe pırıl pırıl temizlerlerdi...
Büyüklerimiz önceden hazırlıklarını yapar, çocukları sevindirmek için bozuk paralar, şekerler kapının yanında hazır bekletilirdi.
Şeker alınırken kolonya ihmal edilmez mutlaka kolonyacıdan kolonya doldurtulurdu!!!
Bayramlarda ekmek çıkmaz, fırınlar kapalı olurdu. Bayramlık ekmeğimizi önceden almak zorunda kalırdık.
Bayramlarda günlük gazeteler de çıkmaz onun yerine “Bayram” gazetesi çıkardı.
Bayramlıklar alınınca çocuklar için bayram o zaman başlardı. Şimdi olduğu gibi, öyle senenin her ayında veya istediğiniz anda giysi, ayakkabı alınmazdı. Bayramlar bizim için harçlık, giysi ve ayakkabı demekti. İhtiyaçlar biriktirilir ve bayramda karşılanırdı. Üstümüze göre hazır elbise bulmamız mümkün olmadığı için elbiseler mutlaka diktirilirdi.
Provaya çağırıldığımız zaman da mutluluğumuz tavan yapardı. Aldığımız ayakkabıyla yattığımız, yastık altında sakladığımız çok olmuştur.
Eğlence ihtiyacını, Kernekte kurulan tahtadan yapılma elle çevrilen, dönme dolaplar ve salıncaklarla giderdiğimiz, ip cambazlarını izlerken kendimizden geçtiğimiz müstesna bir gündü bayram günü.
Seyyar salıncaktan indikten sonra çatapat, kızkaçıran cephanelerini toplar, sokaklarda "fiiçuuuyyyvv" sesleri yankılanır, mantar tabancasının pat patları ile inlerdi mahalle...
En önemsediğim şey de küskünlerin bayram günü mutlaka barışmaları idi.
Bayram namazına gidişle bayram da resmen başlamış olurdu. Bayram namazında biz çocukların en sevdiği bölüm imamın bayram namazını anlatışı olurdu. "Allahüekber deyip elleri salarsınız biiir, Allahüekber deyip elleri salarsınız ikiiii, Allahüekber deyip elleri salarsınız üüüç"... Kısaca da "Üç salla bir bağla " demesi hoşumuza giderdi. Namaz bitiminde hocalar ve cemaat birbirleriyle bayramlaşırlar ondan sonra dağılınırdı. Namazdan sonra mezar ziyaretleri yapılır, ahirete intikal etmiş büyükler yad edilirdi. Biz bu kabir ziyaretini daha sakin olduğu için arefe günü yapardık.
Mezarlık dönüşü aile büyüğünün evinde tüm aile toplanırdı. Büyüklerin elleri öpülür, küçükler kucaklanır ve harçlıklar toplanmaya başlanırdı. Daha sonra sıra analarımızın yapımına geceden başladıkları yemeklere gelirdi. Malatya'da çok büyük bir kesim bayramda klasik kahvaltı yapmaz onun yerine "bayram yemeği" yerdi. Benim çocukken dört gözle beklediğim sahne bu yemek sahnesiydi. O bayram yemeği o kadar tatlı gelirdi ki anlatamam. Tadı hala damağımdadır. Bayram yemeği mönüsü evlere göre çeşitlilik gösterebilirdi. Ama baş yemek her zaman "kaburga dolması" ve tereyağlı pilav olurdu. Güle oynaya "gülüşügünen" yenen bayram yemeğinden sonra sıra yine analarımızın elleriyle açtıkları yufkadan yaptıkları cevizi bol baklavaya gelirdi, o da yendikten sonra diğer büyüklerin, akrabaların, komşuların bayramını kutlamak için ziyaretler başlardı.
Şimdi bu ziyaretler yok denecek kadar azaldı. Ziyaretlerin azalması da insanların birbirinden uzaklaşmasına, birbirlerini anlamamalarına ve daha da ileri gidersek selam bile vermeye gerek duymayan bir toplum haline gelmemize sebep oldu.
Velhasıl eski bayramlar, uçsuz bucaksız bozkırların nadide çiçekleri ve de kabına sığmayan deli bir heyecandı...
Şimdiki çocuklar gerçekten çok şanssız...
Bu güzellikleri yaşamadılar ve de yaşayamayacaklar…
6 Şubat tarihindeki deprem sonrası Malatya, tarihinin en buruk, en hüzünlü, en acı bayramını kutlayacak.
Bir daha yaşanmaması temennisiyle…
Bayramınız mübarek olsun, Malatya'mın güzel insanları...
Selam olsun Malatya’mın güzel insanlarına...
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.