Facıt!
28 Mart 2024, Perşembe 11:37Bizim zamanımızda şimdi olduğu gibi bilgisayarlar, “aypetler”, tabletler, android telefonlar yoktu. Şimdilerde kendi kendine yazan aparatlar bile var. Hatta zahmet edip yazmana bile gerek yok, sen konuşuyorsun o yazıyor mübarek! Mühendisler bile projeleri bunlara çizdiriyormuş. Ben başkalarının yalancısıyım, T cetveli için de tedavülden kalkmış diyorlar! Ne de olsa okumuş aparat bunlar!!
Eski zamanlarda böyle miydi? Yazı yazmak başlı başına bir meseleydi. Babadan kalma daktilolar neyimize yetmiyordu. Onu bile bulamayanların olduğu günlerdi. Daktilosu olan parmakla gösterilirdi. Az mı istida (dilekçe) yazdırmak için istidacılara (arzuhalcilere) gittik. “Her türlü dilekçe itinayla yazılır” yazısı masalarının altından sarkardı. O ne ciddiyetle istida yazarlardı ne de olsa yarım avukat sayılırlardı. Ortak özellikleri fötr şapka (foterli) takmalarıydı sanki.
Neyse, konuyu dağıtmayalım… Daktiloyu hatırlarsınız herhalde, o iki yumuşak silindirik aletin arasına kağıdı koyduğumuz, kağıdın düzgünlüğünü ayarladığımız, eğer birden fazla yazacaksak araya karbon kağıdı koymayı unutmamamız gereken, çat çat tuşlara basarak yazı yazdığımız bir makinaydı. Benim gibi acemiyseniz başlardınız tuşları aramaya. “A” harfi neredeydi, hah buldum. “L” nerede, işte buradaymış. Çat çat, yavaş yavaş yazardınız. Satır sonuna geldiyseniz, mekanizmayı çekmeniz ve “cart” diye başa gelmeniz gerekirdi. Şeridi yıpranır, değiştirmeniz gerekir, yazılar silik çıkar; mürekkebi azalmıştır, velhasıl derdi bitmezdi.
Esas sorun, yanlış yazdıysanız başlardı. Boşuna klavyede sil tuşu aramayın; öyle bir tuş yoktu. Yanlış yaptığınız yeri ya çarpı, yani “x” işaretiyle kapatacaktınız ya da daksille silecektiniz. Velhasıl, uzun işti. O dönem en çok imrendiğimizler, on parmak daktilo yazanlardı. Tuşlara bakmadan senin konuşduğunu onlar anında yazardı. On parmak yazmak için insanlar kurslara giderdi. Yeni bir sektör oluşmuştu: “daktilo kursları”. “On günde on parmak daktilo yazma kursu”, “Bir haftada on parmak yazdıramazsak paran iade”…
Hey gidi günler hey, hadi yazmayı hallettik ya hesaplar nasıl yapılıyordu? Bu ara antikacıların raflarını süsleyen “FACIT” marka hesap makinelerini hatırlayanınız var mı? Hata oranı sıfır olan mekanik harikası bir makineydi. Markası ismi olmuştu. Kimse Facit marka hesap makinesi demezdi. “Facit’le hesap yapıyor” denirdi. Kollu ve daktilodan biraz daha küçük, yine daktilo gibi tuşları olan bir makineydi. Kollarını bir sağa bir sola çevirerek hesap yapardınız. Bununla hesap yapmak uzmanlık isterdi; öyle herkes hesap yapamazdı. Yapamayanlardan biri de bendim; bölme işlemini bir türlü bu makinede beceremezdim. “Bunu yapan usta kör oldu” diye esprili bir ifade vardır ya, bu tank gibi sağlam döneminin teknoloji harikasını üreten İsveç firması 1977 yılında iflas etti.
Şimdiki hesap makinelerinin ilkel hali bile icat edilmemişti. Laf aramızda ben mühendislik tahsili yaparken; takdir edersiniz ki matematiği ve hesabı kitabı bol olan bir branş olduğundan dolayı zamandan tasarruf için sürgülü cetvel diye o dönemin hesap makinesi görevi gören bir alet kullanırdık. Ama ne aletti! Sırf bu aleti kullanmak için bir yıl eğitim almanız gerekirdi…
Geçmişimizde olup da bugün hatıralarımızı süsleyen, bir süre sonra da müzelerin raflarını süsleyecek olan makinelerimizi hatırladık. Dudaklarınızda bir gülümseme bırakabildiysem ne mutlu bana. Selam olsun Malatya’mın güzel insanlarına…
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.