dore okulları
Malatya
22 Ekim, 2024, Salı
  • DOLAR
    34.06
  • EURO
    37.74
  • ALTIN
    2730.4
  • BIST
    9833.22
  • BTC
    57646.840$

“Getirin o kafiri yakalım!”

04 Ağustos 2024, Pazar 12:24
“Getirin o kafiri yakalım!”

Zamanın birinde İstanbul sokaklarında tembeller çoğalmış. Hemen her köşe başında bunlar milleti sadaka isteyerek rahatsız eder olmuşlar. Gel zaman git zaman sayıları da artınca şikayetler padişaha kadar ulaşmış. Padişah sokakları bu tembellerden kurtarmak için türlü çareler denettirse de tembelleri sokaklardan kaldırmak mümkün olmamış.
Vezirlerden biri bir fikir üretmiş. Padişaha da fikrini söylemiş. Fikir çaresizlikten kabul edilmiş. Uygun bir yerdeki metruk bir bina tanzim edilmiş. İçerisine yataklar konup sokaklardaki tüm tembeller toplatılıp oraya sıkıştırılmış. Günde 3 öğün yemekleri de ayaklarına gönderilince halkın rahatsız edilmesi de önlenmiş. 

Bir kış günü en alt katta sobadan sıçrayan bir kıvılcım yangın başlatmış. Herkes “YANGIN VAAAAR” diye bağıra bağıra kaçmış. Handaki tüm tembeller yangını söndürmeye çalışmak yerine kendilerini sokağa atıp itfaiyenin gelmesini beklemişler.

Hanın en üst katındaki odadaki en tembel iki kişi kaçmak yerine “Nasıl olsa itfaiye gelip söndürür. Boşu boşuna in-çık yorulmayalım” diye düşündüklerinden yerlerinden kıpırdamamışlar. Yatağın kapıya yakın olan kısmında yatan tembel diğerine:

-“Kapının altından dumanlar gelmeye başladı. Kaçsak mı artık?” diye sormuş. Diğeri:

-“Az daha sabret. Henüz alevler buraya ulaşmadı. İtfaiye nasıl olsa birazdan söndürmüş olur.”

Dumanlar kapının altından hızla girmeye başlamış.

-“Birazdan söndürürler” diye düşünmeye devam etmişler. Ancak biraz sonra kapı yanmaya başlayınca:

-“Gecikecekler her halde. Alevler yatağa ulaşmasın. Kalk yatağı çekelim” demiş biri. İstemeye istemeye bin bir nazla kalkıp yatağı pencere kenarına doğru çekmişler. Büyük bir yorgunlukla kendilerini yatağın üzerine bırakıp yığılmışlar. Biraz nefeslendikten sonra biri konuşmuş:

-“İnsan oğlu kuş misali. Demin neredeydiiiik, şimdi nereye geldik!”

Velhasıl sevgili, değerli, kıymetli ve çok sabırlı okuyucularım 15-20 gün sonra bu sütunlarda tekrar buluştuk. Taa temmuz başlarındaydık. Ağustosun 4’üne geldik. İnsan kuş misali; neredeydik nerelere geldik!

Bana kalsa üzerime büyük bir yoğunlukla yığılan tembellikten sıyrılıp yazı yazmak halen uzaktı. Ancak:

-“Ölmüş olabilir mi?... Belki de okur kurbanı… en son Gazze’de görmüştüm… Yok yok, geçen gün Mesud Pezeşkiyan’ın yemin törenine Şehidimiz Rahmetli Haniye ile birlikte görülmüştü!... Rusya ile ABD arasındaki casus takası ile uğraşırken yazamamış…” Dedikoduları yayılmaya başlayınca dedikodulara son vermek amacıyla mecburen kalemi elime alıp yazmaya başladım ki klavye aklıma geldi. Ne kadar kopmuşum siz anlayın.

Mobilya sektöründe bulunduğum sıralar bazı modeller yapardık. Müthiş tasarımlar. Herkes de çok beğenirdi. Ama evlerine alırken daha düz monoton ürünleri alırdı. Şimdilerde o zamanlar yaptığımız ürünler yeni yeni moda olmaya başladı. Millet o ürünleri evlerine şimdilerde almaya başladı. 20-30 yılda toplum bizim tasarımları anca çözüp kıymetini anladı. Demek ki toplumun gelişimini beklememiz lazımmış.

Birçok şeyde erken davranmak bende alışkanlık olmuş. Ancak anlaşılmam ve fikirlerimin ete kemiğe bürünmesi, ya da başkaları tarafından söylenir olması zaman alıyor. 
Gazze bombalanmaya, çocuklar katledilmeye yeni başladığı zamanlarda yazılarımda ve sosyal medyadaki paylaşımlarımda bu savaş döneminde İsrail’e gidip askerlik yapan; katliama katılmış ya da katılmamış her Yahudi Türkiye vatandaşı vatandaşlıktan çıkarılsın dedim. Aradan geçmiş 8 ay, yeni yeni dillendirilmeye başlandı. Bunun gibi bir sürü şey. Şimdi erken söylediğim fikirlerimin hepsini yazıp da bana madalya takmanızı bekleyecek halim yok. Yazımı bitirip gidip yatağımın pencere tarafında biraz uzanacağım. 
Bu arada yakın bir zamanda da boykot listelerinde daha önce yer almamış ancak ben söyledikten sonra yer alacak bir ürün var ki toplumun büyük bir kısmı pervasızca bunu kullanıyor. “Nedir bu? Söylesene be adam” diye bana kızıp, oflayıp puflayıp bir sigara yakıp yazımın devamını sinirlice bekleyenlerin durumunu da göz önüne alıyorum.  O az önce bana sinirlenip yaktığınız sigara var ya hah o işte! O sigara; işte onun çok ama çok büyük bir kısmı tamamen Yahudi malı. 

“İçtiğiniz her sigara soykırımcılara ikram edilen bir kurşundur.” Bunu bilin. 

Az önce tesisatçı bir arkadaşla sohbet ederken arkadaş sigara yakmak için hamlede bulundu. Durdurdum. Konuyu anlatınca:

-“Ben o sigaralardan almıyorum. Benimki tütün sarma sigara. Kendim sarıyorum” Dedi. Hazırlıksız yakalandım. O konuda araştırmam olmadığı için bir şey de diyemedim. Ama bu zamana kadarki bilgilerimle söyleyebilirim ki; Yahudiler ticarette boşluk bırakmazlar. Ya tütününü kendileri pazarlıyordur ya da kağıdını üretiyordur. Çamaşır makinasını imal eden Yahudi deterjanını da üretiyor. Kireç yapıp makinayı çalışamaz hale getiren kendi deterjanı için bir de kireç çözücü üretir ve satar. Sonra da deterjanının eksikliğini farkettirmemek için de parlatıcısını satar. O Yahudi sigarayı üretir de tününün piyasasını, sigara kağıdının piyasasını başkasına bırakır mı?

Hatta ürettiği sigaradan dolayı kanser olanlar için şifa buldurmayacak ama süreci uzatacak ilaçların, tedavilerin de köşe başlarını tutmuşlardır.

Rahmetli Necip Fazıl da çok içerdi sigarayı. Biri sönmeden diğerini yaktığı da söylenirdi. Öğrencileri Necip Fazıl’ın ara ara öksürmesine de üzülüyorlardı. Bu mereti bırakmasına bir çözüm olabilir belki diye öğrencilerinden biri hocasının yanına geldi ve:

-“Hocam rüya gördüm. Rüyamda bütün meyveler sebzeler, bütün bitkiler Allah’a secde ediyorlardı. Sadece bu tütün bitkisi secde etmiyordu”

Necip fazıl mesajı almıştı. Ancak sigarayı bırakmak öyle kolay değildi. Misillemeyi yaptı ve öğrencisine:

-“Vay kafir sigara vay! Getirin o kafiri de yakalım!”

Bizim tiryakiler şimdi sigara boykot listesine girse sigarayı bırakmak yerine saf değiştirirler. Boykot etmemek için kırk tane sebep ve mazeret üretirler.
80 yıldır nakış nakış işlenen beyinleri değiştirmek için son 20 yılda büyük çabalar sarf edildiğini düşünmüyorum. Her şey akışına bırakılınca bu sonuçlar kaçınılmaz oluyor.
Geldik yazımızın sonuna. Yani fıkra bölümüne. 

Oflu Temel arabasıyla yolda giderken her halinden Karadeniz'in yabancısı olduğu belli olan biri arabayı durdurur ve:

-“Af edersiniz. Ben buraların yabancısıyım. Rize ne kadar uzaklıkta? ne kadar sürer arabayla?” Temel:

-“Rize ha puradan 25 dakka mesafededur.”

-“Peki ben de sizin arabanıza binebilir miyim? Rahatsız etmezsem.”

-“Buyur bin.” Demiş Temel. Bir saat süren seyahatte iyice meraklanan yabancı tekrar sormuş:

-“Rize ne kadar uzaklıkta? Daha ne kadar sürer Rize'ye gitmek?”

-“Pir saat 25 dakka.” Der Temel. Yabancı telaşlanır:

-“Ama binerken sadece 25 dakika demiştiniz?”

-“Eyi de o oradan 25 dakka idi. Ben Rize'ye gitmeyrum ki. Ters istikametteyuz. Puradan pir saat 25 dakka...”
Kalun sağlıcakla

Yorumlar

  • yorum avatar
    Orhan
    05-08-2024 08:58

    Klavyene sağlık. Boykot meselesi önemli yapabildiğimiz tek şey bu olsada önemsemeyen de bir o kadar çok maalesef. Allah bize basiret versin.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

casibom-deneme bonusu-mariscostogo.com-concepcionbatres.com-www.charugraphics.com-www.salsamentariaelbohemio.com-imbedsoftware.com-maxtbarnes.com-www.skceunai.com-nehemiahdavid.org-wingsacademyedu.com-yawpareimages.com-