Hakikât-i İhlâs
06 Ağustos 2021, Cuma 10:43Rahmetiyle her şeyi kuşatan Rahmân olan Allah'ın adıyla,
Sonsuz salâtu selâm; Efendimiz Hz. Muhammed'e (s.a.s.), evlâd-u iyâline, ashâbına olsun.
İhlâs; ruh ve kalbin, görüşteki keskinliğin, duyuştaki derinliğin, nefs aynasında tesirini göstermesidir.
Kâinatta tevhîdle zuhur etmenin, Rahmân-ı Rahîm'e muhabbete meyl cezbesinin, insanı, ruhu, bedeni ve tüm zerreleriyle sarması ve o ilâhî cazibe etrafında zikir ile pervâne ettirmesidir.
Zikir şevkinin ve Cenâb-ı Hakk'a kavuşma arzusunun talim ve terbiye şeklidir.
İlâhî aşkı meşk eden insan-ı kâmillerin, vecd ile kendi öz ve tıyniyetlerindeki biliş, buluş, görüş, duyuş ve oluşa mâni teşkil eden perdeleri red, ref ve bertaraf etmeleridir.
Nefsin aşırılığını, ilâhi aşkın coşkunluğuyla izâle etmek, fâni beden üzerinde bâki olan cezbenin kendisini âleni göstermesi için devr-i daimdir.
İhlâs; Rabbü'l Âlemîn'e vâsıl olmak için ân'ın ne kadar kıymetli olduğunu idrâk edenlerin, bu mânâyı duyması, duyurması, görmesi, göstermesi, hissetmesi ve hissettirmesidir.
İmânın esenliğinin ve imân nûrundan başka her şeyi yakıcı hararetinin şehvet ateşi üzerine galip gelmesi ve nefsâni, şeytâni yangını soğutması, söndürmesidir.
Lahutî perdelerden Hakk'ın sırlarını müşâhede etmektir.
Kendine benlik vermekten geçmek, asla kıyamadığı ve özünde vehminden ibaret olan varlığından vazgeçip ancak bu vazgeçmeyle bulunacak fâni yokluktan, bâki varlık vahasına uçmaktır.
Bu hakikâtle bahşedilen, bitmek tükenmeyen varlığın tadını almaktır.
O tad ki; hiçbir engel olmaksızın, o hakikâte doğru koşturuluşun ve vuslâtın kendine çekişine tamamen kendini bırakışın ispâtıdır.
Yârin kokusunu ala ala bu daimi istikâmette başsız, ayaksız ve kendi varlığında ölerek ilâhi aşkta ebedî dirilişidir.
Zâhiren dünyadan elini eteğini çekmekle bitmez, onu manastırdaki keşişler de yapıyor; kalbindeki putları da terk edebilişidir.
Öyledir ki ihlâs; o yüceler yücesi Sevgili'ye, o yegâne Mâbud'a kavuşmasına, cennet iştiyâkı dahi perde oluyorsa; cânı dahil tümünden geçmesidir.
Maddede mânâyı tahsil ile maddeyi mânâya çevirebilme marifetidir.
"İlim bir noktadır, onu câhiller dağıtır" sözünde bir diğer nükte de odur ki; maddeye mânâ verilirse ikilik ortadan kalkar ancak o sekilde birlik denizine, okyanusuna karışılır.
Ancak ihlâs ile dünya ve ahiretin tek noktada birleşebildiği müşâhede edilebilir.
Nitekim, ilhâs hakikâtine ve künhüne muttalî olanlar yalnızca vaha sahasındadır.
Bir kere ihlâs ile marifetullah makamında olan insan-ı kâmilin bu edeple, samimiyet ve teslimiyetle aklının, fikrinin, ruhunun her şeyiyle, pürnûr olduğu kalp ile tasdîk edilir, seyredilir.
Bu gerçekleştiğinde savaş bitmiştir. Çünkü aşk vuku bulduğunda sulh gelir.
Misâlen; aklı ve kalbi böyle bir nûrla pürnur olan Sahâbe-i Kirâm'dan bir zât kendini bir direğe bağlıyor ve diyor ki: "Vallahi ben affedilmeden kendimi buradan çözmeyeceğim!"
Bu, meâlen bakıldığında düpedüz deliliktir ve insanın affedilmesi, tövbesinin kabul edilmesi için kendini direğe bağlaması gibi bir kâide, bir şart yoktur. Fakat o, ihlâsı ve aşk-ı ilâhisi ile birlikte tüm nefsi tasarrufunu, aklî tedbirlerini; "Ben O aşk'a, O'nun kelâmına, vahyine kurban olayım!" mânâsıyla kurban edip, kendi diye bildiği ne varsa yağmalamasının izahıdır. Bunun gibi...
İhlâs varsa muhakkak bir şekilde o nûr kişiye sirâyet eder.
İnsanın kalbinden aklına ve azâlarına, diline, meselâ gözüne, kulağına...
Bundandır ki ihlâs nazarı; bir tecellîye, mânâya sevkeder oysa edep ve ihlâstan yoksun nazar; göğe baksa lânettir, yere baksa yerin ondan duyduğu hicâptır.
Allah-u Azimüşşan, Kur'an-ı Kerim'inde öyle buyurur, esteuzubillah: "Cenâb-ı Hakk, gözlerin hâin bakışını bilir, kalplerin gizlediğini de bilir." (Mü'min/40, 19.)
Bu yolun başı da, sonu da hiç boşluksuz edeptir. Edebin ilerisi ve zirvesi de şüphesiz ki; ihlâstır.
İhlâsta da riyâya meyletmemek; hakikâte talip olmakla kâimdir. Hakikât acıdır derler; yanlış. Hakikât baldan tatlıdır; tadmadıkça bilinmez.
Bugün dünyevî ve uhrevî sahadaki büyük, küçük tüm tahribâtlar, zulümler, câhillerden ve bu iz'ânın yoksunluğundandır.
Ne zaman ki Rahman-ı Rahîm'in rızası ve muhabbeti tam bir ihlâs ile gönül dünyamıza hâkim olur, işte o zaman, elbette ki ebedî saâdet, sonsuz nûr, o eşsiz güzelliğiyle kâinata güneş gibi doğacaktır.
O sabaha uyandığımızda hayatını hakikâtle doğru tâbir edenler o gün bitmez tükenmez felâha kavuşacaktır.
Sadâkatte tahkike ulaşanadır tüm selâmlar;
Vesselâm...