İçeride bir Necip Fazıl varmış
12 Nisan 2022, Salı 12:33Merhaba değerli okurlarım.
Ramazan bitmek üzere. Eskiler, yani bizim kuşak deriz ki, Ramazan’ın ilk 10 günü geçtiğinde ramazan bitmek üzeredir. Çabuk geçer. Kulakları çınlasın Musa abim var. O da “27 Aralık’tan sonra günler uzamaya, geceler kısalmaya başladığında Yaz geldi sayılır” der. Bu da onun gibi. Artık bayram yaklaştı.
Başta üç harfli çete marketler olmak üzere tüm fırsatçılar artık bayram kazıklarını hazırlamaya başlamışlardır. Et fiyatlarındaki hareket de muhtemelen Kurban Bayramı fırsatlarının ön hazırlığıdır.
Ne bereketli topraklardayız. Fırsatın biri bitiyor, diğeri başlıyor.
Abbasi Halifesi Harun Reşid, bir Ramazan günü Behlül Dânâ'ya tembih etti:
-"Akşam namazında camiye git, namazı kılan herkesi iftara davet et.”
Akşam olup namaz kılındıktan sonra Behlül Dânâ, 5-10 kişilik bir grupla çıkageldi. Halife Harun Reşid şaşırır:
-"Behlül bunlar kim? Ben sana namaz kılan herkesi saraya iftara davet et diye tembih etmedim mi? Sen o kadar cemaatin arasından bir sofralık bile adam getirememişsin."
Behlül Dânâ'ya şöyle cevap verdi:
-"Efendimiz, siz bana camiye gelenleri değil, namaz kılanları iftara çağır dediniz. Namazdan sonra bendeniz cami kapısında durdum, çıkan herkese imamın hangi sureyi okuduğunu sordum. Onu da yalnız bu getirdiğim kişiler bildi. Camiye gelen çoktu; ama namazı hakkıyla kılan yalnız bunlarmış."
***
I. Dünya Savaşı'nda Çanakkale'deki Mehmetçik, savaşa ve yazın kavurucu sıcağına rağmen bir ay oruç tuttu. 12 Ağustos 1915’te Arife günü, savaş içinde bayram yaparak hayat bulmaya hazırlanıyorlardı. Aynı gün 57. Alay Kumandanı Kurmay Yarbay Hüseyin Avni Bey, civar tepelerde koyun sürüsünü andıran beyazlıkları görünce, emir subayına “bunların ne olduğunu” sordu.
Aldığı cevap:
"Kumandanım; malum yarın bayram, askerimiz bir ay oruç tuttu. Şimdi de bayram yapmaya hazırlanıyor, çamaşırlarını yıkayıp serdiler! Onlar Allah'ın huzuruna temiz elbiselerle çıkmak istiyorlar!" oldu.
Fakat bir sıkıntı vardı. Ertesi gün bayram namazı kılınırken, bütün alay birkaç dakika içinde yok edilebilirdi. Onun için Hüseyin Avni Bey; alay imamından bayram namazı kılınamayacağını askere duyurmasını istedi. Neticede bayram namazının kılınmayacağını sabahleyin tebliğ etmek üzere anlaşıp ayrıldılar.
Hüseyin Avni Bey, sabah alaca karanlıkta çadırından çıkınca ilkbahar ve sonbahara mahsus olan sisin, sıcak yaz ortasında bütün yarımadayı kapladığını gördü. Bu kadar yoğun sisli bir havada düşmanın taarruz edemeyeceğinden emin olunca, huşu içinde bayram namazı kılındı ve herkes birbirinin bayramını tebrik etti. Bayrama özel bütün imkânlar seferber edildi.
Mehmetçiğe Kakmadağı'ndan sıcak bulgur çorbası getirtildi. Daha birkaç kaşık içilemeden sis de dağıldı. Önce top ve makinalı tüfekler patladı. Akşamüzeri olduğunda 57. Alay, o gün de destan yazdı. Her zamanki gibi başlarında kumandanları Hüseyin Avni Bey olduğu halde, tamamı şehitler bahçesinde ikinci bayramlarını kutluyorlardı!
Necip Fazıl Kısakürek, Ramazan ayında zindanda geçirdiği günlerden birinde kendisi üzerinde tesiri oldukça derin olan bir anısını aktarır:
Ramazan’dı. Oruçluydum. Tanıdığım bir tüccar iftar yemeğimi her gün evinden, hususi otomobiliyle gönderirdi. Ben de hapishane kapısının yanındaki tel örgüde yemeğimi beklerdim. Herkesin deliğine çekildiği o saatlerde bana izin verirlerdi. Yine bir gün böyle beklerken bir ihtiyar bir adam tel örgüye sokuldu. Üstü başı dökülen, amele kılıklı bir ihtiyar... Beni asla tanımadan:
-"Oğlum, içerde bir Necip Fazıl varmış! Şu karpuzu ona hediye getirdim. Allah rızası için götürüp verir misin?” dedi. Gözlerim, hücum eden yaşlardan yangın içinde:
-"Ver, baba, hemen götüreyim!” Dedim ve aldım. İşte, hasbi, her türlü nefs oyunundan uzak, Allah için verilen hediye... Bu meçhul Müslüman'dan tüten edayı ömrümce unutamam... Keşke o karpuzu kesmeseydim; hep ona bakıp düşünseydim, İslam ahlakımı fikr etseydim, ağlasaydım, ağlasaydım...
Bir tarihte Kayseri'ye bir Yahudi gelmiş. Adı da Moiz imiş. Ticaret yapmak için Kapalıçarşı'da bir dükkân tutmuş. Mekân komşularına sormuş;
-“Bu çarşıda en çok kimden çekinmeliyim?”
Birkaç dükkân ötesini gösterip,
-“Bak, orada bir Ahmet Ağa var, onun yanına desturla yanaş” demişler. Moiz gitmiş Ahmet Ağa'nın yanına. Dükkân bomboş:
- “Ne iş yaparsın Ahmet Ağa?”
- “Her şeyi alıp satarım.”
- “O da ne demek?”
- “Mesela, kabul edersen senin dişlerini satın alırım.”
Moiz şaşkın:
- “Olur mu öyle şey?
- “Neden olmasın? Dişlerine 10 altın veririm. Ömrünün sonuna kadar ağzında kalsın, öldükten sonra benim olsun.”
Moiz içinden “Bu saf adama mı kurnaz diyorlar” diye gülmüş ve:
-“Kabul, ver 10 altını” demiş.
Aradan birkaç gün geçmiş. Ahmet Ağa yanında iki-üç kişiyle Moiz'in dükkânına gelmiş:
-“Dişlerine müşteri çıktı. Malı görmek istiyorlar! Aç ağzını!'
Moiz:
-“Hani dişlerim ölünceye kadar benimdi” diye kızmış. Ahmet Ağa:
-“Canım ölümünden sonra teslim etmek üzere satacağım” demiş. Müşteriler Moiz'in dişleri evire çevire baktıktan sonra 12 altın teklif etmişler. Ahmet Ağa rakamı az bulup reddetmiş. Ertesi gün Ahmet Ağa bir başka müşteri grubuyla yine Moiz'in dükkânına damlamış. Yine dişleri muayene, inceleme. Yine pazarlık. Müşteriler 15 altına çıkmış, Ahmet Ağa yine reddetmiş. Üçüncü gün başka müşteri, dördüncü, beşinci gün... Sonunda Moiz patlamış:
-“Beni hayvan pazarında dişleri kontrol edilen eşek durumuna düşürdün. Al şu 10 altınını!”
Ahmet Ağa gülmüş:
-“Olur mu? Bu dişler 20 altını gördü. 30'dan aşağısına geri vermem.”
Moiz çaresiz; her gün ağzını kontrol ettirmektense 30 altın vermeyi tercih etmiş. Ahmet Ağanın eline 30 altını tek tek saya saya vermiş. Ahmet Ağa gülmüş:
-“Gördün mü? Ben sana her şeyi alıp satarım dediğimde inanmamıştın!”
Şirket yönetimi bir pazarlama eğitimi programı hazırlamış. Çok da iyi bir uzman hoca bulmuşlar. Hoca ders verecek. 3 gün sürecek eğitim kişi başı 5.000,-TL. Herkes de bu eğitimi kaçırmak istemediğinden zorlanarak da olsa 5.000,-TLyi bulup buruşturup ödemişler.
Üç günlük eğitimin sonunda hoca herkese eğitime katılma sertifikasını verdikten sonra sormuş:
-“Arkadaşlar. Aranızda üç gündür anlattıklarımı daha önce duymayan, bilmeyen kimse var mı?” Kursiyerler:
-“Bunların hepsini daha önce duymuştuk” Deyince Hoca:
-“Evet. Daha önce ordan burdan duymamış olmanız imkansız konular. Ancak onlar sizde değersiz bilgi olarak duruyordu. Çok azını kullanıyordunuz. Bu eğitim programı için 5.000,- er TL ödediniz. Bu bilgiler sizde artık değerli bilgi oldu. Büyük bir bedel ödediğiniz için hepsini kullanacaksınız."
Değerli Okurlarım. Makalelerimin konuları genellikle başımdan geçen olaylar. Bazen bu hafta olduğu gibi kenar köşede kalmış ama önemli olayları da işliyorum. Belki bildiğiniz konular. Ama Ersoy Baba makalesinde okudunuz. Artık hepsi sizler kadar olmasa da değerli ve önemli konular oldu.
Gününüze neşe ve değer kattıysam ne mutlu bana.
Kalın sağlıcakla.