İnsanı Yaşat ki Devlet Yaşasın! Sadakat mı, Liyakat mı?
24 Ocak 2023, Salı 22:06
1215 yılında, daha Osmanlı Devleti kurulmadan 80 yıl önce; Birleşik Krallık, İngiltere’de Kral 63 madde halinde “Hak ve özgürlüklere” ilişkin kanunu imzalayarak Büyük Ferman adıyla yayınlar.
Bu belge ile İngiltere Kralı; yetkilerinin birkaçından feragat etmesi sonucu “Çıkarmış Olduğu Yasaların Kendi Arzu ve İsteklerinden Daha Üstün Olduğunu” kabul etmiştir.
İngiltere tarihinde bir kral; kendi yetkilerini ilk kez kısıtlamıştır. Kralın çıkardığı Büyük Fermanla “İnsanın Devlet için var olmadığı”, “Devletin İnsan için var olduğu” anlayışı öne çıkmıştır.
Daha sonra Osmanlı devleti kurulduğunda da Büyük Alim Şeyh Edibali, “İnsanı Yaşat ki Devlet Yaşasın” demiştir.
Sonraki yıllarda da İnsan Haklarına yönelik arayışlar devam etmiştir. Amerika’da verilen mücadeleleri, Fransız Devrimi, 1. ve 2. Dünya savaşı sonrası Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 10 Aralık 1948 tarihli toplantısında 30 maddelik karar “İnsan Hakları Evrensel Bildirisi” benimsenerek ilan edilmiş.
Evrensel İnsan Hakları; 3 temel başlık altında toplanmıştır.
· İfade Özgürlüğü; Her bireyin görüşlerini hiçbir kısıtlama olmadan ifade edebilmesi ve bunun içinde toplantı ve gösteri yapabilme hakkı olması
· Din ve Vicdan Özgürlüğü; İnançlarını kimsenin baskısı ve iznine bağlı olmadan özgürce yaşayabilmesi
· Müteşebbis Özgürlüğü; İş alanlarının seçiminde, iş imkânlarından ve fırsatlardan eşit yararlanması
1949’ da kurulan Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi, daha sonra bu meclise bağlı olarak 1959 yılında kurulan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi AİHM (Yargıçları; Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi tarafından Ülkelerin önerdiği Yargıçlar arasından seçilmektedir.) kurulmuştur. Her üye ülke; insan hakları ihlallerine karşı kendi iç hukuk sistemi içinde yer alan mahkemelerde çözüm bulamayan vatandaşlarına; AİHM’e bireysel başvuru hakkı verilmiştir.
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisini oluşturan 47 devlet içinde ülkemiz de yer almaktadır. 2021 yılında AİHM’e toplam 70.150 bireysel başvuru olmuş ve bunun 15.250 Türkiye’ye ait dosya iken 2019 yılında bireysel başvurusu 9.257 olmuştur. İnsan haklarına yönelik bu dosyalardaki artış insanlarımızın mutsuzluğunun ve ülke hukukuna olan inancının da azalmasının bir göstergesi olarak görülmelidir.
Ülke yönetimlerinde “İnsan hak ve özgürlüklerin” sağlık yerine getirilmesi için “Yönetimde Kuvvetler Ayrılığı” olarak ifade edilen ve birbirinde bağımsız olarak çalışmalar yapan “Yasama - Yürütme – Yargı” faaliyetleri vardır.
Yasama görevini, ülkemizde, Millet adına Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Kanunlar yaparak hukuk sistemini oluşturur. Çıkarılan kanunlar T.C. Anayasasına aykırı olamaz.
Yürütme (Hükümet) T.C. Anayasasına ve TBMM’den çıkan kanunlara uygun olarak ülkeyi yönetir. Kanunlarının dışına çıkamaz.
Yargı işleri bağımsız mahkemelerce yürütülmekte olup, kanunlar karşısında kimsenin ayrımcılığı olmayıp, herkes eşittir. Hukuk dışına çıkanlar; mahkemelerde görev yapan Hâkimler/Yargıçlar; kanunlara ve vicdani kanaatlerine uygun olarak suçun tespiti yapar ve karar verir.
Demokratik Yönetim anlayışı ile yönetilen ülkeler yazılı hukuk kuralları içinde Yasama-Yürütme-Yargı faaliyetlerini yürütür. Yasama-Yürütme-Yargı faaliyetlerinde görev yapanlar birbirinin alanına karışmazlar.
Yazılı kuralları bir kenara bırakıp, yaptıklarını kural haline getiren yönetim anlayışına sahip yöneticiler ülkeyi kendi “Arzu ve istekleri” doğrultusunda yönetirler. Yasama, Yürütme ve Yargı faaliyetlerini kendi talepleri yürütülmesini isterler. İnsan Temel hak ve Özgürlüklerin kullanılması da onun istek ve arzularına göre şekillendirilmektedir. Yasama, Yürütme ve Yargı’yı da tek başına yönetirler. Bu tarz yönetim anlayışında ülkenin adında Cumhuriyet yazılı olsa da demokratik bir ülke olamaz.
Bu anlayışla ülkeyi yönetenler LİYAKATLI kadrolar yerine kendi “Arzu ve İsteklerini” yerine getirecek ve kendisine SADAKATLE bağlı çalışacak kadrolarla çalışmak isterler. Bu yönetim tarzındaki ülkelerde hiçbir zaman demokrasi ve kalkınma gerçekleşmez. Tartışmalar ve fakirlik her geçen gün artarken insanlar yaşamlarından bezer ve ülkelerini terk etmek isterler.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.
Yorumlar
Mehmet koçdağ
28-02-2023 13:24Bir toplumda utanma duyguları azalmışsa orada liyakat aramayalım bir toplumda utanma duyguları yoksa orada ADALETİ görmek çok zor olur utanmayan bir insan rahatça YALAN söyler her türlü kötülüğün anahtarı YALANDIR yalanın annesi babası da UTANMAYAN insanlardan oluşur bizim İslam aleminde utanma duyguları kaybolmaya yüz tutmuş ???
Cahit TİMUR
26-01-2023 01:15Devlet yönetimi , Bilgi birikimi yüksek kaliteli ve başarılı olan kişilerin görevlere gelmesi ve hukuk kurallarına uygun insanca yaşam kurallarını özümsemiş liyakatli kişiler , devlet in birimlerinde kurumlarında olmalılar.Bu sadece devlet in üst yönetimi değil en alt biriminde liyakatli doğru dürüst ve haksızlığı görüp ona göre hukuk kurallarına uygun net tavır alabilecek kisilerden olmalı..İnsan varsa devlet vardır.İnsan yaşatacaksın ki milletin ve ümmetin yaşasın..Milletin halkın insanların yaşarsa devlet var olur.Devlet , tarihiyle, kültürüyle, örf ve adetleriyle, Erdemli liyakatli nitelikli insanlarıyla , isgucuyle,ve Milli gelir nin güçlü olmasıyla devlet olur.Bunun da temelinde insanı insanca yaşatacak ve hizmete katmayı sağlayacaktır devlet..
46 lık Mikrop
25-01-2023 18:44TABİKİ her zaman LİYAKAT…Sadakat eşitlik adalet üzerine inşa edilirse Ardıç ağacı gibidir, bin yıl yaşar. Liyakat Barıştır.