İRÂDE-İ CÜZ'İYYE
18 Haziran 2021, Cuma 05:54
Rahman ve Rahîm olan Allah'ın adıyla,
"Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak kötülük ve iyilikle deneyeceğiz. Hepiniz de sonunda bize döndürüleceksiniz." [Enbiyâ/21, 35]
Sevdaların, tutkuların, alışkanlıkların; vedâlar duvarına çarpıp her ân tuz buz olup dağılacakken, sonsuzluğa uzanan o biricik sermaye zamanını oyalanmalarla hebâ ediyorsun.
Hayâllerin, planların, yapacakların, ecelin nefesinde erirken, sonsuzluğa ayarlı kalbine kulaklarını tıkıyor, ebedî hakikatini hiçliğe yağmalıyorsun.
Aslına tercih ettiğin gölgeler bir bir yokluğa terkederken seni; aldananlar dipsizliğine yuvarlanıyorsun.
Sonsuza açılmak isteyen kalbinin kanatlarını, yok oluşun demir parmaklıklarına çarpıp kırıyorsun.
Acı elemleri tadıyorsun; lezzetleri kaybettiğin demde. Gördüğünle kalıyor, bulduğuna kanıyor, daha başından aldanıyorsun.
Oysa asıl sığınak; Allah'ın rızasıdır. Âlemde yalnızca O vardır. O'nun ipine sarılırsan, O'nun safhında yer alırsan, sırrınla bütün her şeyden ayrılırsan; kalbinle çölleri, sahraları aşarsın. Kalbin O'ndan başka neyi tercih ederse; hakikâtle arandaki perde odur.
Bitip, tükeneni değil; hiç tükenmeyecek olanı seç. Terk edip gideni değil; asla terk etmeyecek olanı iste. Söndü sönecek, titreyen zelil mumlara değil; vechini sonsuz güneşe, ebedî nûra dön.
Her şeyden önce var olan, her şeyi var eden, her şeyden sonra da var olacak, sonsuz var edecek yalnız ve ancak O'dur; Allah azze ve celle.
Sen O'nu seçtiğinde bil ki; O seni çoktan seçmiştir, işte o zaman hakikî huzura erebilir ancak o zaman her cihetten himâyede olabilirsin.
Allah (c.c) koruduğu böyle kulları hakkında; "Benim kullarıma karşı senin yapabileceğin herhangi bir şey yoktur" buyuruyor. [Hicr, 42.]
O'na tam bir ihlâsla teslim olmuş, O'nda kendi benliğini yok etmiş gerçek imân sahiplerine kim ne yapabilir ki! Hangi korku korkutabilir? Hangi sevgi kandırabilir? Hangi aciz; kendini aziz sandırabilir?
Dünya çölünden hakikât vahasına geçince anlayabilirsin ancak Allah'ın Hz. Musa'yı seçip de, kendisine; "Seni benden başkası için değil, şehvet ve lezzetler, gereksiz şeyler için değil, yer ve gök için değil, cennet ve cehennem için değil, varlık ve yokluk için değil; sadece 'kendim için seçtim' hiçbir şey seni benden çeviremez, hiçbir şey seni benden oyalayamaz, hiçbir görüntü seni benden alıkoyamaz, hicbir yaratılmış aramızda perde olamaz ve hiçbir arzu ve istek seni benden ihtiyaçsız bırakamaz" buyurup, seni de seçtiği gibi...
Gerçek huzur, huzur aramayı terk etmekle başlar. Şifa aramaktan vazgeçmedikçe şifanın gelmeyeceği gibi. Bütün devâ; Allah'a ihlas ile teslimiyette, sebeplerle bağı koparmakta, kalp evinden sahte ilâhları söküp atmaktadır.
Sûfilerden biri şöyle nakletmiştir: "Allah'a olan kullukları gerçekleşmiş, süreklilik kazanmış olan kullar, O'ndan ne dünyayı, ne de ahireti isterler. O'ndan başkasını değil; sadece kendisini isterler."
İmtihan bunun içindir; bunun içindir sabır ve yalnız bunun içindir irâde.
Mümin ile münâfık, ehl-i tevhîd ile müşrik, ihlâs ile riyâ, mert ile korkak, sağlam ile bozuk, sabreden ile isyânkâr, haklı ile haksız, doğru ile yalan, sevgi ile nefret, iyi ile kötü, itaatkâr ile bidatkâr arasındaki ayrım içindir.
Seni O'ndan perdeleyen ne varsa; senin için hayırsızdır. Bir şeye yakınlık, O'na uzaklığına sebepse; o şey senin için tuzaktır. Dayandığın her şey senin tanrın, sığınağındır. Umduğun ve beklediğin ne varsa senin taptığındır. Dilin 'Allahu Ekber' derken, kalbinle aziz kıldıkların; riyâkarca şirkindir.
Allah (c.c.) soruyor: "Neden yapmadığınız şeyleri söylersiniz?" [Saff, 2.]
Riyâ, ikiyüzlülük, ihânet, hiyânet, gösteriş; O'nun huzurundan kovulmana sebeptir.
"Allah'tan başka ilâh yoktur" diyip, başkasına güvenmek, kalbi O'nun dışındakilere bağlamak olsa olsa yalancılığa delildir.
Çünkü samimimiyet yoksa imân da yoktur, imân yoksa ihlâs da yoktur, ihlâs yoksa O'nu tanıyamazsın. O'nu tanıyamazsan; O'na hakikî manada teslim olamazsın.
Yalnız O'nu birlemedikçe; paramparçasın, darmadağınsın. O'nu bir'le. Sahte ilâhlardan gönül hâneni temizle. Ancak O'na ait olmayı tüm kalbinle iste. İddialarını kalbi delilinde doğrula.
Kaygılarını tek kaygıya, sadece O'nun kaygısına, her ân ve her yerde O'na yakınlık kaygısına dönüştür.
Hevânın, heveslerin, şehvetlerin esiri olma ki; O'nu isteyebil. Öyle ki; ne cennetine ümit, ne cehennemine korku; bilâkis yalnızca O'nun rızasını dileyebil.
Bu minvâlde niyet et, niyet; âb-ı hayattır. Nitekim bir kimsede niyet zuhur etmişse, muhakkak ki hayır da onunla birliktedir. Kezâ o yoksa; onda hayırdan esâme de yoktur. O'nun rızasına niyet et.
Rızaya taliplik; gurura, izzet-i nefse kapılmadan, aksine nefsini alçaltmayı, onu aşağılamayı, onu düşürmeyi ve onun hoşuna gitmeyen şeylere, gururuna yediremese de, onu zorlamayı gerektirir. Ehl-i hakikâtin, hakikî rıza taliplerinin nefsleri ile olan durum ve vaziyetleri böyledir.
Kabahâtlerini, hatalarını, kusur ve art niyetlerini, izzet-i nefslerine en ufak bir tolerans göstermeksizin örtmemekledir. Bundandır ki sûfiler, fakr hâlinin, izzetli ve itibârlı hâlden daha aziz ve yüce olduğu fikrindedirler.
Dolayısıyla bütün izzet ve vakâr, azizlik ve yücelik; O'nun katında ve O'nun rızasındadır.
Velhasıl, tevhîdin delili; ihlâs, ahkâmı yerine getirmek, onun hakkını O'nun dilediğince verebilmektir. Böyle bir kul için de sadece ve ancak O'nu istemek vardır; mahlûku değil.
Selâmetin tamamı azîmettedir ve Allah en iyisini bilendir.
Vesselâm...