Jilet nasıl bilenir? (Bir Anı)
08 Kasım 2023, Çarşamba 15:55
Mutfakta kullandığımız bıçaklar körelmiş iyi kesmiyordu. Bir baş soğanı bile doğrarken zorluk çekiliyordu. Ne zamandan beri hepsini bileyiciye götürüp keskinleteyim diye düşünüyordum ama her çarşıya gittiğimde yanıma almayı unutuyordum.
Yine bir gün çarşıda hanımla birlikte alışverişte iken aklıma bıçaklar geldi. “Keşke bıçakları da getirmiş olsaydım, onları da bileyici de keskinletirdim. Yine unuttum” deyince Hanım da: “Boşver. Keskinleteceğim diye uğraşıp durma, al yenisini. Altı üstü kaç paralık şey? Zaten yıllardır kullanıyoruz. Birinin sapı bile oynuyor” dedi.
Bu söz bana söylenir miydi? Babası, körelen jileti bile bileyip tıraş olan birine bu söz söylenir miydi? Sapı oynasın varsın yine de iş görüyor ya sen ona bak. Hele bir de keskinletince bizi daha kaç yıl idare eder diye düşünerek, hanımın yeni bıçak alma önerisine hemen karşı çıktım. “Bıçak köreldi diye yenisini almak olur mu hanım. Keskinletince yepyeni olur. Hem şimdiki bıçaklar bizim hakiki çelik bıçakların yerini tutar mı? Şimdikilerin hepsi sac gibi, keskinletmeye bile gelmiyor” deyince hanım üstelemedi. Ama ben kafama yazdım. Bir daha çarşıya gelirken mutlaka bıçakları da getirip bileyicide keskinletecektim.
Bıçak biletme işi eskiden daha kolaydı. Malatya’nın bakırcılar çarşısında demirciler, kalaycılar, bileyiciler vardı ama yine de sen biletme için çarşı pazar dolaşmazdın. Çünkü bileyici ayağına gelirdi.
O zamanlar seyyar bileyiciler vardı. Sokak sokak dolaşırlar ve “bileyici geldi, bileyiciii. Bıçak, makas, satır bilenir. Bileyiciii” diyerek bağırırlardı. Bileyici bizim Antepli sokağına geldiğinde oyunu bırakır başına toplanırdık.
“Bileyici geldiiii...” sesinin duyulması ile kadınlar tüm körelmiş kesici aletleri bir çırpıda sesin duyulduğu yerde tezgâhını kurmuş adamın önüne yığıverirdi. O zamanlar çocuktuk. Bıçakları bilerken hepimiz onu merakla izlerdik.
Tezgâh yüksekliği bir metreden biraz fazla idi. Eni ise yaklaşık 65-70 cm. dört ayaklı bir sehpa idi aslında bu. Bir piramide benzerdi, altı geniş yukarıya doğru daralan. Üzerinde de yatay bir mile monte edilmiş bileyi taşı dururdu. Bir disk biçimde olan zımpara taşı da bir kayış vasıtası ile tezgâhın alt bölümündeki bir kasnağa ve kasnağı çeviren pedala bağlanmıştı.
Zımpara taşını ayak pedalına basarak çevirirdi. Bileyici ayak hizasındaki pedalı sabit bir hızla çevirmeye başlayınca disk dönmeye başlardı. Körelmiş bıçaklar çeşitli açılardan bu diske temas ettirilirdi. Bıçağı taşa sürdükçe kıvılcımlar fışkırırdı. Bu kıvılcımları izlemek bize çok ilginç gelir hayranlıkla izlerdik. Kıvılcımlar üzerimize sıçramasın diye bileyici bizi yanına fazla yaklaştırmaz geriden izlememizi söylerdi.
Kıvılcım çıkarma işi bitince bu kez bıçağın ağzını, ıslattığı siyah bileyi taşına sürterek daha da keskinleştirdi. Hatta tezgâha tutturduğu uzun deri kayışa da sürterek jilet gibi keskin yapardı.
Jilet gibi keskin yapardı derken hemen aklıma keskinliğini kaybeden jiletin nasıl keskinletildiği geldi. Yeri gelmişken jiletin nasıl keskinletildiğini de babamdan gördüğüm kadarıyla anlatayım.
Mensucat Fabrikasında çalışan rahmetli babam tahta sandalyeye oturur, önüne de bir sandalye alarak kendine doğru çevirirdi. Tıraş aynasını sandalyenin arkalığına dayar, içinde sıcak su olan tıraş tasını, tıraş fırçasını ve el sabununu da sabunluğuyla birlikte sandalyenin oturma yerine dizerdi. O tıraşa başlayınca ben bir elimde havlu, diğer elimde kolonya şişesi yanında beklerdim. Sıcak suya batırdığı fırçayı el sabununa sürerek köpürtür ve sakalına sürerdi. Sonra başlardı tıraş olmaya. Jilet körelmiş ve sakalı iyi kesmiyorsa yenisini almam için beni bakkala göndermez benden hemen yarım bardak su isterdi. Koşarak mutfaktan getirirdim.
Bardağı alır, makinasından çıkardığı jileti bardağın iç yüzeyine iki parmağı ile bastırır ve başlardı bir sağa bir sola jileti hareket ettirmeye. Jileti cam yüzeye sürttükçe keskinletmiş olurdu. Böylece “cam zımparası” yapılarak jiletin keskinlendiğini babamdan öğrenmiş oldum.
Keskinlenmiş jileti tekrar makinasına takıp tıraşına devam ederdi. Tıraşı bitip yüzünü yıkayınca hemen havlusunu uzatırdım. Ardından kolonyasını da avcuna döker, o da yüzüne bolca sürerdi.
Aradan çok uzun yıllar geçti ben de baba oldum. Bir gün evde sakal tıraşı oluyordum. Baktım jilet iyi kesmiyor. Kutuda başka jilet yok. Aklıma babamın jilet bileme yöntemi geldi. Hemen bardağa biraz su koyup başladım jileti cama sürtmeye. Biraz sürttükten sonra diğer yüzünü cama yapıştırıp tekrar sürttüm. Böylece iki yüzünü de bilemiş oldum. Sonra jileti tekrar makinaya taktım ama nafile, yine kesmiyordu. Boşuna uğraşmıştım. İşin erbabı olmak gerekirdi herhalde. Herkes bileyici olamaz ki...
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.
Yorumlar
Beşir Şahinsev
21-11-2023 07:54Suatcığm günaydın ben de sana başka bir yöntem tavsiye edeyim istersen hem pratlk hem ekonomik 1964 yıl da Sivas tan aldığım traş takımı senin ki ile aynı hafta da bir kaç kez banyonun bitiminde çok yumuşamış sakal cildin üzerine fırça ile sabunlayıp traşı bitiriyorum denemenizi öneririm. Bir jilet enaz
Ahmet
09-11-2023 07:33Tükenip gidiyor ömür dediğin. Ne o çarkçı bileyciler nede öyle tasarruflu ebeveynler kaldı.Şimdilerde herkes en kısa yoldan para kazanma zengin olma derdinde.Fiemanillah