KAHVE HATIRINA...
17 Mayıs 2020, Pazar 11:00
-SESLİ MAKALE-
Koca bir kupa kahve içmeden uyanamam, kahvesiz yaşayamam diyen takipçilerim bu hafta sizlerle vazgeçilmezimiz kahveyi konuşmak istiyorum.
Kahve şimdilerde özellikle yoğun bir yaşam temposuna sahip olan bireylerin vazgeçilmezi olarak karşımıza çıksa da aslında toplumumuzun çoğu tarafından severek tüketilen bir içecek. Bundan yıllar yıllar önce Habeşistan dağlarında koyunlarını otlatan bir çoban koyunların belli bir yerdeki otları yiyince çok daha hareketli olduğunu fark etmiş. Ardından buna sebep olan ağacı keşfetmiş ve kahvenin serüveni başlamış. İlk kahve Habeşistan'ın Qahwah Bölgesinde keşfedilmiş olsa da biliyoruz ki en fazla kahve üretimi Brezilya'da oluyor. Bize Yavuz Sultan Selim döneminde Yemen valisi kahveyi getirerek çok büyük bir iyilik yapmış aslında. Bizden gören Venedikli tüccarlar da kahveyi Avrupa'ya götürmüş. Kısa bir tarihçeden sonra bizi ilgilendiren kısmına bir göz atalım:
İlk olarak biliyoruz ki kahve bol miktarda kafein içerir. Bir fincan (200-250 ml) kahve yaklaşık 100-120 mg kafein içerir. Kafeinin iştah artırıcı, uyuşukluğu ve zihin yorgunluğunu giderici bir etkisi vardır. İçerdiği kafein dolayısıyla kahvenin metabolizma hızlandırıcı etkisi mevcuttur. Kan dolaşımını artırır, daha dinç ve mutlu hissetmemize sebep olur ancak kafein kalp ve böbrekler üzerine olumsuz etki yapabilmektedir. Kahve içeriği sayesinde insülin direncinin kırılmasına yardımcı olur. Bu yönden şeker hastalığını önlemede etkili olabilir diyebiliriz. Ayrıca bazı çalışmalarda parkinson, migren gibi hastalıklarda iyileşmeye katkı sağladığı görülmüş. Ancak bazı migren hastalarında tam tersi etki yaparak migren ataklarını tetikleyebilmektedir. Her hastalık kişiye özgü olduğu için hastalığınızı çok iyi tanıyıp eğer kahve dokunuyorsa uzak durmanızı tavsiye ederim. Kahve nimeti ayrıca bağışıklık sistemimizi de güçlendiriyor. Günde bir fincan Türk kahvesi tüketmenin kalp krizine karşı koruyucu etkisi olduğunu biliyor olsak da en son okuduğum çalışmada filtre yapılan kahvelerin filtresiz kahvelere göre çok daha koruyucu olduğu vurgulanıyordu. Türk kahvesi direkt pişirilip tüketildiği için doğal olarak filtrelenmemiş oluyor.
Ama her şeyde olduğu gibi kahvenin de fazlası zarar. Kahveyi günde üç fincandan fazla tüketmek bazı sorunlara sebep olabilmekte. Çünkü kalpte çarpıntılara sebep olabiliyor, kan basıncını artırdığı için tansiyonu oynatabiliyor hatta beş fincandan fazlası kemik erimesine kadar götürüyor. Bol telveli kahve içinler hatta daha edemeyip telvesini yiyenler için de bir kötü haberim var. O yediğiniz telveler maalesef vücudunuzdaki demirin emilimini azaltarak kansızlığa sebep olabiliyor. Özellikle demir eksikliği anemisi olan bireyler telve yemeye daha yatkın. Bu çok daha büyük bir risk oluşturabiliyor. Demir emilimi açından bir diğer önemli nokta da çay ve kahve tüketiminin zamanı. Emilimin azalmaması için lütfen yemeklerden en az 1 saat sonra çay yada kahve tüketin.
Ayrıca diüretik olduğu için idrar atımını artırır ve bir yönden de bakacak olursak sıvı aldığını düşünen insan su içmeyebilir ki bu durum elektrolit dengesini bozabilir. Ben danışanlarıma her kahve ile beraber bir büyük bardak su içmelerini öneriyorum. Böylelikle kahve yüzünden eksilen suyu anında yerine koymuş oluyorlar.
Son yıllarda kahve sektöründeki patlamadan sonra herkes kahvesever oldu. Birçok insan aslında kahveyi acı bulup içemezken içine konulan şuruplar, kremalar, ekstra şekerler sayesinde kendilerine kahve tiryakisi der oldu. Gidip koca bir bardak krema ile fotoğraf paylaşıp kahve edebiyatı yapanlara çok kötü bir haberim var. Bir kupa beyaz çikolatalı mocha yaklaşık 300 kalori. Buna karşın bir kupa filtre kahve sadece 4 kalori. Ayrıca şekersiz, kremasız bir fincan kahve yağ yakımına yardım ederken bu ‘ekstra' kahveler insanı obez eder.
Bu sıralar kahvelerimizi yalnız içiyor olsak da; en kısa sürede dostlarla bir fincanın kırk yıllık hatrında buluşmak dileğimle.
Bol köpüklü bol kahveli günler diliyorum.
Diyetisyen İrem ERCAN