Kürne Mağaraları ve Şükrü Amca’nın mağara evi
06 Nisan 2025, Pazar 11:19
Telefondaki rehberim, “Alişan abi, yarın müsait misin, seni bir yere götüreceğim, hayran kalacaksın” dedi.
-“Müsaidim, neresi?”
-“Akçadağ Küçük Kürne Köyü Mağaraları”
-“Levent Vadisi gibi bir yer mi?”
-“Orası ne ki, Levent Vadisi mağaralarından daha dehşet”
Tabi inanmış gibi yaptım, “Tamam tamam gelirim” dedim ve telefonu kapattım, arkasından da güldüm. Levent Vadisi’nden daha iyi bir yer mi var sanki dedim.
Nihat Toramanoğlu yönetimindeki araçla gelip beni evden aldıklarında, baktım arabada rehberimizin dışında iki kişi daha var.
Kim bu misafirlerimiz?
Kürne Köyündeki Mağara Evi’nin sahibi meşhur Şükrü Kurt amca ve aynı köyden Arkeolog Kemal Kurt…
· Kürne yolunda…
Sisin esir aldığı Malatya merkezi yeni bir yer keşfetmenin heyecanı ile hızla geçiyoruz. Fakat o da ne? Sultansuyu Harası’nı geçer geçmez ortalık güllük gülistanlık, bir güneş bir güneş… sanki kıştan yaza geçmiş gibi… Siste fotoğraf çekemeyeceğiz diye korkuyordum. Moralimiz iyice yerine geldi, şehir sis içinde boğulurken, biz Akçadağ Kürne’de yazı yaşayacak, bol bol fotoğraf çekecektik, emeklerimiz boşa gitmeyecekti.
Allaaaaaah! Yaşadık! Keyfimize diyecek yok.
Ankara yolundan sapıp, Levent Vadisi tabelasının bulunduğu yerden sağa döndük, Küçük Kürne Köyü’nün yoluna…
Levent Vadisi Seyir Terası tabelasının dikili olduğu yerde, ta Küçük Kürne Köyü’nü uzaktan gören tepede durduk. Rehberimiz Bayram abi, işaret parmağı ile gösterdi, “İşte şu kayalıklarla kaplı tepeye gideceğiz” dedi. Araç yoluyla tam 30 kilometre… Nasıl bir vadiyi geçeceğimizi tahmin edin… İşte bu vadi, önümüzde aşacağımız bu vadi Türkiye’nin ve Dünya’nın ileriki yıllarda gündemine gelecek öyle bir vadi ki… Belki biz bile burnumuzun dibindeki bu sırlarla dolu kadim Vadiyi bugünlük hiç bilmiyoruz ama… İleride binlerce turistin uğrak yeri olacak. Bunu bir yere yazın.
· Bizi neler bekliyor?
Şimdi gideceğimiz Köy ’de bizi ne bekliyor?
1-Kaya duvarlarının içindeki devasa mağaralar
2-Bu mağaraların içine yapılmış “Mağara Ev”
3-Mağara evin sahibi olan meşhur Şükrü Kurt’un filmlere konu olacak renkli hikâyesi…
Aslında Kürne köyünü biliyordum, bir ara üç kişilik fotoğrafçı ekibi ile köye kadar gitmiş, Şükrü amcanın evini karşıdan göstermişlerdi fakat akşamın karanlığına kaldığımız için yukarı çıkmaktan vazgeçmiştik.
Şükrü amcanın hikâyesini o sırada duymuştum, köylüler demişti ki, “Yukarıda mağara evi var, sahibi de dört evli” dediler.
Ne yani, bir adam var, dört evli ve dört hanımı ile yukarıdaki bu mağara evinde mi yaşıyor?
Şaşkınlık içinde, geri dönüşte aracın içinden mağaralara doğru bakarak kendi kendime söz vermişim, “Bekle mağara evi, bir gün geleceğim sana!”
İşte o gün bugünmüş ve dört evli meşhur Şükrü Kurt amca arabamızdaydı. Kış mevsimi olduğu ve ayrıca hasta olduğu için şehirde yaşıyormuş, bu yüzden haber yapalım ve fotoğraf çekelim diye bizimle beraber kendisi de köye geliyor, aynı arabada… Ne kadar nasipli ve mutlu olduğumu anlatamam.
· Mağara Evi
Köye vardık. Şimdi son bir yolumuz daha kaldı. Şükrü Amca’nın kabilesinin kaya duvarları içinde mağaraya inşa ettiği evine giden kıvrım kıvrım berkitme yol kaldı. Sırf o ev için yol açılmış, Şükrü Amcamız ve kalabalık ailesi evlerine rahat ulaşsın diye…
Tırmandıkça, mağara eve ve mağaralara yaklaştıkça kalbim küt küt atıyor. Bir yandan da arabada gelirken Şükrü Amca ile sohbet ediyoruz. Ne kadar tatlı, sevecen, sempatik ve babacan olduğu daha ilk dakikadan itibaren belli oluyor.
Ve işte evet, işte mağara ev…
Buradayız, Kürne’de, muhteşem kaya duvarlarının hemen dibinde, Malatya’da içinde yaşam olan ender mağara evlerinin içindeyiz ve dört tarafımızda uzayıp giden devasa mağaraların yakınındayız. Buram buram tarih kokan, manzarası muhteşem, havası temiz, organik hayatın sürdüğü özel bir zirvedeyiz.
Bütün odaları ile gerçek bir mağara ev… Sadece dış duvarları insan eliyle inşa edilmiş, onun dışında tamamen mağara… Terası, oturma odaları, mutfağı, su deposu, kileri, banyosu, tuvaletleri, elektriği, eşyalarıyla sanki yatay tripleks bir ev…
· Üç hanımlı Şükrü Amca
Güne, terastaki kamelya altında organik kahvaltı yaparak başladık. Manzaraya nazır demli çayımızı yudumlarken Şükrü Amca’nın dillere destan hikâyesini öğrenmek için sabırsızlanıyorum. Hadi anlat Şükrü amca, kaç evlisin ve bu evler nasıl yapıldı?
Aslında Şükrü amcamız üç evliymiş, kamuoyunda neden dört evli olarak yayılmış bilinmiyor. Birinci evliliğini normal yoldan yapmış, yani herkes gibi görücü usulüyle babası evermiş, sonraki iki hanımını ise kaçırmış… Böylece üç hanım almış… Üç hanımı ile de işte bu gördüğümüz mağara evde yaşamış… Bu üç evlilikten toplam 21 çocuğu olmuş, hepsi de bu evde doğmuş, ikisi vefat etmiş, şimdi 19 çocuğu ve 42 torunu var.
Hanımlar arasında hiç kavga çıkmamış, Şükrü Amca hepsinden de memnunmuş… Bir hanımı astım hastası imiş, doktorlar 60 gün ömür biçmiş ve fakat bu mağarada yaşamaya başladıktan sonra ömür biçilen hanımının ömrü uzadıkça uzamış… İşte burada yaşamanın sırrı… Organik beslenme, temiz hava, yavaş hayat, stressiz ortam ve uyumlu bir aile hayatı…
Gelelim eve… Aslında bu ev Şükrü Amcasının dedesi tarafından yapılmış, sonra amcaları bir oda daha eklemiş, daha sonra Şükrü amca büyütmüş ve bugünkü halini almış.
Buradaki evin şehirdeki, Fahri Kayahan’daki modern bir evden eksiği yok fazlası var. Fazlası manzarası, kayanın içinde kaynayan buz gibi suyu, temiz havası ve organik sebzeleri… Burada insan hastalanmaz, yaşlanmaz ve ölmez sanırsınız.
· Sırat köprüsü gibi, ölümüne geçiş…
Sıra geldi mağaraları keşfetmeye… İçimiz kıpır kıpır, heyecanımı belli etmemeye çalışıyorum ekibe… Sanki normal bir yerdeymişiz gibi normal davranıyorum. İlk ve en tehlikeli heyecanımızı mağara evinin hemen bitişiğindeki diğer bir mağaraya giden geçitte yaşadık.
Metrelerce yükseklikteki kaya duvarlarının kenarına yarım metrelik tahtadan yapılmış ve kayaların oyularak yapıldığı bir insanın zor sığacağı geçit!
Hadi buyrun geçin, geçin ve bitişikteki mağaraya varın!
Yürek ister!
Peki, bende o yürek var mı?
Tabi ki var.
Öyle diyorum ama içimdeki korkuyu da dışarı vermemeye çalışıyorum.
Ne olacak sonu ölüm mü sanki…
Evet ölüm.
Ayağınız bir kaysa, bir anlık dalgınlık, sizi uçurumun en dibine gönderir, cesedinizi AFAD bile kurtaramaz.
Önce Nihat geçti, hem de bir çırpıda, ardından rehberimiz Arkeolog Kemal Kurt geçti, sanki kanal boyunda yürür gibi…
Utandım, yahu sen ki koskoca Şeyh Hasan’ın oğlusun, sen uçarak bile geçersin.
Allah’a sığındım, ilk adımı attım, biliyorum ki, başlamak bitirmenin yarısıdır. Son adımı attığımda kalbim küt küt atıyordu. Rehberimiz Kemal “O gürültü de nedir?” dedi, o kadar yüksek sesle atıyormuş ki kalbim… Mağaradan kuşlar uçtu, onun uçarken çıkardığı gürültü, dedim. Bu ölüm kokan geçidi üç dakikada geçtim ama gelin bana sorun sanki üç yılda geçtim.
Böylece mağara evinin bitişiğindeki “Apti” adlı ilk mağarayı görmek suretiyle saatler sürecek birbiri ardına mağara gezilerimiz başlamış oldu.
· Mağaralar diyarı: Kürne
Soru şu: “Bu mağaralar kendiliğinden mi oluşmuş yoksa insan yapımı mı?” Uzaktan da baksanız, içinde inceleme de yapsanız hemen anlarsınız ki insanlar tarafından yapılmıştır ve bu mağaralarda birçok medeniyetin hüküm sürdüğünü ve sayısız milletlerin yaşam alanı olduğunu hemen kavrarsınız. Mağara uzmanı olmanıza gerek yok. Çünkü etrafta o kadar iz ve tarihi eser kalıntısı var ki… Esrarlı yazılar, seramik parçaları, zamana direnemeyen mezarlar ve diğer kalıntılar…
Kürne Mağaraları ve kaya duvarları esasen Levent Vadisi’nin bir devamı niteliğinde… Zaten bu bölge, Tohma boyunca Darende’den başlayıp Akçadağ, Yazıhan ve Hekimhan’a kadar tamamen kanyonlar ve mağaralar zinciri oluşturuyor.
· Osmanlı’nın mağaralardaki eşkıyalarla başı dertte
Küçük Kürne Köyü, Levent Vadisi’nden sonra Malatya’dan Darende’ye doğru Tohma Vadisi’ni geçerek İç Anadolu’ya uzanan tarihi yol üzerinde bulunuyor. Tarihte Akçadağ bölgesinde kervan yolunu kesen meşhur eşkıyaların kadim mekânı…
Osmanlı, bu mağaraları mesken tutan eşkıyalarla baş etmek için ordular göndermiş, buraları yıllarca topla tüfekle dövmüş ve en sonunda eşkıyaları temizleyerek kervan yolunu güvenli hale getirmiş. Hatta bu ele geçirilen mağaralardan birini de kale yapmış…
· Muhteşem manzaralı büyüleyici mağaralar
Bu hinterlantta antik dönemlerden başlayarak, Hitit, Roma, Bizans ve Osmanlı döneminin bütün izlerini görmek mümkün… Keşfedilmeyi bekleyen, sırlarla dolu öyle bir kadim tarihi bölge ki, insanlık tarihini aydınlatacak önemli bulguları içinde barındıran bir gizeme sahiptir.
O mağaradan bu mağaraya her geçişte, sanki arkamızdan atlı geliyormuş gibi koşturuyoruz. Nefes nefese kalıyor, sırtımızdan terler akıyor, ayağımız kayıp düşüyor, ama hiçbir tehlike ve zorluk bizi yıldırmıyor. İstiyoruz ki bir nefeste, 3-5 saatte bütün mağaraları görelim…
Öyle büyüleyici ki…
Önümüzde Kürneli rehber Arkeolog Kemal, arkasında Malatya’nın rehberi Bayram abi, doğa hayranı Nihat ve garibim ben… Her bir mağara ayrı bir güzellikte, ayrı yapı ve özelliğe sahip… Rehberimiz Kemal konuşuyor, mağaralar ve yöre hakkında bilgi veriyor ama gözlerimiz kulaklarımıza sekte oluyor. Görüntü o kadar muhteşem ki, bilgi gözlerimizin temaşa ettiği güzellik karşısında zayıf kalıyor.
İlk mağara Apti'den sonra sırasıyla Yatakol, Kalıgır(büyük), İnigır, Kale ve Sisem mağaralarını yıldırım hızıyla gezdik, bitirdik.
Tekrar Şükrü Amca’nın mağara evine döndüğümüzde bir adım atacak halimizin kalmadığını o zaman anladık. Şükrü Amca, sağolsun, çayımızı demlemişti. Mağara evinin otantik odasında zevkli sohbetini dinledik, sohbet ettik ve günümüzü noktaladık.
· Kültür mirası sahipsiz
Üzülerek gördük ki, bu mağaralar ve içindeki tarihi kalıntılar sahipsiz… Köylülerin korumak için çaba sarf ettiklerini görmekle birlikte, mağaraların hemen hemen hepsi defineciler tarafından tahrip edilmiş… Mağaraların duvarları yıkılmış zeminleri eşilmiş, içi öbek öbek çukurlarla dolu… Bakımsız ve döküntü halinde… Ne yazık ki, devletin Kültür ve Turizm kurumları henüz bu mağaraları var saymıyor. Mağaralar, vadiler, kaya duvarları, mezarlar ve diğer tarihi kalıntılar tamamen kendi kaderine terk edilmiş… Sahip olduğumuz hazinenin farkında değiliz. Bu tarihi kültürel varlıklarımız yeteri kadar değerlendirilseydi hem dünya insanlık tarihi aydınlatılır hem de ülkemiz para basardı.
Bu kültür hazinesi başka bir ülkenin elinde olsaydı şimdiye kadar çoktan turizme açılmış, kilometrelerce uzunlukta jeoparklar inşa edilmişti.
· Ve teşekkürler
Sıra geldi teşekküre…
Teşekkürlerin en büyüğü Şükrü Amca’ya… Çünkü hastaydı, yorgundu ve soğuktu… Ona rağmen bizi kırmadı ve hususi kalktı geldi, mağara evinin kapılarını açtı, hikâyesini bizimle paylaştı, bize unutulmaz bir gün yaşattı. Allah Şükrü amcamıza uzun ve sağlıklı ömürler versin, versin ki, üç hanımı ile daha nice yıllar yaşasın.
Yöre rehberimiz Arkeolog Kemal Kurt’a ayrı bir parantez açmalıyız. İlk kez tanışmamıza rağmen benden tam not aldı. Duruşu, tavrı, bilgisi, mütevazılığı, kadirşinaslığı, efendiliği ve candan ilgilenmesiyle gönlümüzde taht kurdu. Köyde yaşıyor ve bu mağaralara gelen giden herkese gönüllü yardımcı oluyor. Helal olsun Kemal’e! Kendisini hiçbir zaman unutmayacağız.
Ve genel rehberimiz Bayram abi… Ona peşin söz verdim, hiç bahsetmeyecek ve kimliğini açığa vermeyecektim. Zamanı ve yeri gelince açıklarım inşallah. Teşekkürler Bayram abi, daha nice gezilerimizde rehberlik yapacak inşallah…
Son olarak ekibimizin doğa hayranı Nihat Toramanoğlu’na da teşekkürü borç biliyorum. Bizim yükümüzü çekiyor, Allah razı olsun.
Şükrü Amca, ayrılırken arkamızdan seslendi, “Siz asıl baharda gelin buraya, o kadar güzel ki baharda!”
Geleceğiz inşallah, Allah ömür verirse…
Ah n'olaydı, Fahri Kayahan'da lüks bir evimiz olacağına şurada bir mağara evimiz olaydı!
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.