Ne şiş yandı, ne de kebap!..
19 Eylül 2022, Pazartesi 08:57
-Malatya Turgut Özal Üniversitesi’nin yeni rektörü hakkındaki düşüncelerim…
-“Eski Rektörün” ekibi ne olacak?
-Aylar öncesinden, “risk alıp haber yaptığım” hangi konu gerçek oldu?
-“Aysun Bay Karabulut” hakkında ne demiştim?
-“Gazetecilik ve hadsizlik” arasındaki çizgi nedir?
-“Kendi şahsi menfaatleri” doğrultusunda hareket eden gazeteciler nasıl davrandı?
-“MTSO’YA” spiker mi seçiyorsunuz?
-Bu kıyafet ve duruş, “bu makama” yakıştı mı?
-Fiskos Masasında hangi konular var?
-Haftanın karikatüründe ne var?
***
Başlıktaki deyimin orijinal hali "Ne şiş yansın, ne de kebap!" şeklindedir. "Bir işten kimse zarar görmesin, konu orta halli çözülsün" anlamına gelir. Malumunuz olduğu üzere Malatya Turgut Özal Üniversitesi’nin yeni rektörü Prof. Dr. Recep Bentli oldu. Atamayı öğrendiğim zaman verdiğim ilk tepki yukarıdaki sözdü. Aslına bakarsanız doğru olan da budur. Bir üniversite, skandallarla değil, bilimsel başarılarla anılmalıdır. Recep Hoca birçok insan için sürpriz olsa da, benim için en güçlü adaylardan biriydi. Üniversitenin mevcut durumunda “En iyi tercihlerden biridir” diyebilirim. Kanaatimce, geçmişle ilgili büyük hesaplaşmalara girmeyecektir. Burada asıl mevzu üniversitenin isminin skandallarla anılmamasıdır. Yoksa "Yapanın yanına kâr kalsın" mantığı değildir. Recep Hoca ve ekibinin geçmişte yanlış yapanlarla ilgili, elbette bir stratejisi olacaktır. Kanaatimce bu strateji zamana yayılarak, en kârlı şekilde sonlandırılacaktır.
ESKİ REKTÖRÜN EKİBİ NE OLACAK?
Aysun Bay Karabulut'un rektör olarak atanmasının bir daha mümkün olmadığına dair 1 Haziran 2022 tarihinde bir yazı yazmıştım. Kolay kolay bir gazetecinin alamayacağı bir “riski” almış ve aynen şöyle demiştim: “Aysun Bay Karabulut'un bir daha Rektör olamayacağını net bir şekilde söyleyebilirim. Bırakın rektörlüğü, bahsi dahi mümkün değil!" Belki de gazetecilik hayatıma mal olacak bu denli büyük bir iddianın doğru çıkması, beni ziyadesiyle memnun etti. Aynı yazımda, bütün suçun Aysun Bay Karabulut'ta olmadığını yazmış, suç ortaklarından bahsetmiştim. Yazımın ilgili kısmını buraya aynen aktarıyorum:
"YENİ AYSUNLAR GELMESİN DİYE!..
Aylardır, Malatya Turgut Özal Üniversitesi Rektörü Aysun Bay Karabulut’la ilgili “skandallar”, “usulsüzlükler”, “yolsuzluklar” ve bunların haberleri konuşuluyor. Bugüne kadar yazılan-çizilenlere hiçbir cevap verilmedi. Ancak mahkemeye gidilip, devlet biraz daha meşgul edilerek zarara uğratıldı.
Karabulut, yazılanlara cevap vermediği gibi, onu o makama oturtanlar da cevap vermedi. Özellikle Karabulut'un ablası ve Ak Partinin en üst yöneticilerinden olan Öznur Çalık'tan da cevap bekledi tüm kamuoyu. Lakin oradan da her hangi bir cevap gelmedi.
Aylardır yazılanlar karşısında Yükseköğretim Kurumu, dayanamadı ve nihayet adım atmaya başladı. Aldığım istihbaratlar neticesinde, Aysun Bay Karabulut'un bundan sonra “Rektör” olamayacağını net bir şekilde söyleyebilirim. Bırakın rektörlüğü, bahsi dahi mümkün değil.
Ben burada, konunun unutulan veya görülmeyen önemli bir kısmını yazmak istiyorum. İddia edilen olayları, Karabulut’un tek başına yapması mümkün değil. Bu işlerin altına imza atacak suç ortakları da olmalı. Hatta bazılarında “Bay Karabulut'un hiçbir suçu yok” diyecek duruma geliyorum.
Bunca yanlış iş yapılırken, tıpış tıpış gelip imza atanları, karşı çıkmayanları, makam/mevki için yanlış işlere bulaşanları, nereye koymak lazım? Sırf “kadro almak” ve “yükselmek” için her işe “imza atanlar”, kurumu yönetiyor maalesef.
-Mesela ataması yapılmaması gerektiği halde Ömer Akkuş'un atamasını imzalayanlar ne kadar masum olabilir ki?
-“Temizlik elemanıyken” “remil atanan” sonrasında ise “Öğretim Görevlisi” yapılan ve şimdi “Rektör Danışmanı olarak Üniversiteyi yöneten” kişinin, şartları sağlaması için, “sahte tecrübe evrağını imzalayanlar”; bu devlete ne katkı sağlar ki?
-Malatyayı hiç görmemiş, “yaşayıp”/“yaşamadığı” belli bile olmayan birisini “Sosyal Tesis İşletmesinde” işe başlatanlar ve aylarca görmedikleri adama “maaş” ödeyenler; helali/haramı bilir mi acaba?
Hasıl-ı kelam, yapılan her yanlışın altına imza atan birileri var. Bu imzaları atanların hepsi bir beklentiyle yapıyorlar bu işi. Hiç kimse kusura bakmasın; bile bile bir yanlışa imza atıp, karşılığında kadro alanların ne şerefi vardır, ne ahlakı, ne de onuru..! Bu tür insanlar sadece bu memleketin başına bela olmuş asalaklardır. Bunların tek faydası; onurlu ve şerefli insanların kimler olduğunu ortaya koymalarıdır. Öyle ya bu türler olmayınca, onurlu/şerefli insanlar hak ettikleri yerlere gelirler. İmza atmayarak, türlü türlü baskıya maruz kalanlar, oradan oraya sürgün edilenler, kurumlarına geri dönenler, kurum değiştirmek zorunda kalanların kıymeti, ancak onursuzların ayyuka çıkmasıyla belli olur.
Her şeye imza atanlar yapılan her yanlışta suç ortağıdır. Emin olun, bunlar bu işten en büyük zararı görecekler. Kişilikleri oturmamış bu insanlar, makam/mevki/para uğruna, her şeyi yapabilecek zavallılardır. Geçmişlerine baktığınız zaman, ya cezalarının varlığını görürsünüz; ya da ruhsal problemlerinin olduğunu... “Kullanılmaya müsait” bu tiplere bir şey vaad edin, boş senede bile imza atarlar. Devletimizin öncelikle bu zavallılardan “hesap sorması” gerekiyor. Çünkü konu, ancak böyle “rehabilite” edilebilir. Yoksa bir Aysun gider, başka Aysun gelir. Tezgah aynı şekilde işlemeye devam eder."
Üniversitenin yeni yönetimine düşen en büyük görev, suç ortaklığı yapan bu şebekeyi yok etmektir. Aksi halde buradan bir üniversite çıkarmak çok zor. Burada en büyük görev Rektör Recep Bentli'ye düşüyor. Skandalların merkezindeki eski Genel Sekreter Ömer Akkuş, Bentli'nin köylüsü. Akkuş'un YÖK tarafından görevine son verilmesi sonrası onun yanlışlarını örtbas etmek üzere görevlendirilen Genel Sekreter, Bentli'nin kayınbiraderinin eşi. Skandal ortakları olan Daire Başkanları Bentli ile rahat kontak kuracak kişilerin akrabaları. Şimdi herkesin merak ettiği konu, Rektör Bentli'nin bu ekibi nasıl tasfiye edeceği?
Bekleyip göreceğiz…
GAZETECİLİK İLE HADSİZLİK ARASINDAKİ ÇİZGİ!..
Habercilik, bir konu hakkında “doğru” bilgi vermektir. Eğer verilen haber “doğru” değilse veya olayı manipüle etmekse amaç; bu haberciliğin aksine; algı oluşturmak ve vatandaşın doğru haber alma hakkını gasp etmektir. Maalesef böyle kişi ve türevleri de belli bir kesim tarafından “gazeteci” olarak tasnif edilmektedir.
Malatya Turgut Özal Üniversitesi’nin eski rektörü Prof. Aysun Bay Karabulut hakkında, sırf kamu menfaatini gözetmek ve vatandaşı doğru bilgilendirmek için; yıllarca yazdık ve çizdik... Kurumu temsil eden kişinin “yanlışına” “doğru”, “doğrusuna” da “yanlış” demekten imtina ettik. Bunları yaparken de fincancı katırlarını ürkütmekten, hiçbir zaman çekinmedik. Hatta hakkımızda türlü türlü yalan yanlış hikayeler anlatıldı. Bazı hadsizler tarafından tehdit edildik. Dahası hakkımızda suç duyurusunda da bulundular. Ama asla “pes” etmedik. Lakin yemi ve yemliği biten, olayları manipüle eden, etrafındaki şarlatanlar ve şakşakçılar tarafından gazeteciliğin “tanrısıymış” gibi palazlandırılan; iki cümleyi bir araya getirmekten “aciz” kişilerle aynı safta görünmenin derin üzüntüsünü yaşadık. Çünkü bizim yaptığımız haberlerin merkezinde “kamu menfaati” varken, mezkur kişilerin “temerküz” ettiği husus, kendi şahsi menfaatleriydi…
Özellikle şu husus iyi bilinmelidir. Malatya Turgut Özal Üniversitesi makamında, bir Aysun Bay Karabulut geldi ve de geçti. Aysun Bay Karabulut’u o makama getiren ve o makamdan alan kişi Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanıdır. Onun haricinde, kimse bu konuda yetki sahibi değildir. Cumhurbaşkanı irade etmedikten sonra; bir bakan, bir milletvekili, bir siyasetçi, bir vali, bir STK başkanı ve özellikle bir gazeteci asla ve kat’a bu hususta “yaptırım” gücüne sahip değildir. O gücü kendisinde gören de, hadsizin ta kendisidir. Zaten bu konu kamu vicdanı nezdinde bu şekilde bilinmekte ve ona göre itibar edilmektedir.
MTSO’YA SPİKER Mİ SEÇİYORSUNUZ?
İrlanda’nın oyun yazarlıyla meşhur olmuş şahsiyeti Bernard Shaw “Geveze” bir tanıdığına rastladığında, nezaketen “Nasılsınız?” diye sorar. Adam da cevaben; “İyi değilim. Geçen ay romatizman depreşti. Kaplıcalara gittik. Fakat karım orada soğuk alıp, zatürreye tutuldu. Alelacele döndük. Derken hastalığı zatülcenbe çevirdi. O sırada bizim küçük de oynarken düşüp ayağını kırmaz mı? Ben onlarla uğraşırken asabım bozuldu. Tam altı kilo kaybettim. Onlar iyileşirken ben yatağa düştüm. Derken efendim…” diye konuşurken, mizah üstadı Shaw araya girerek “Bakın dostum. Ben size ‘nasılsınız?’ diye sordum. Konuşma kurallarına göre bu sorunun cevabı, sadece ‘Teşekkür ederim. Siz nasılsınız?’ olmalıydı” der.
Bulunduğumuz ortamlarda önümüzdeki günlerde yapılması planlanan Malatya Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) seçimi için, Baştürk Cam Yönetim Kurulu Başkanı ve Malatya Ticaret ve Sanayi Odası başkan adayı Akif Baştürk’ü değerlendirirken, “fasih” yani “akıcı” konuşmadığına vurgu yapanlara denk geliyorum. Hal böyle olunca şahsımda da cevap hazır oluyor. “Akif Baştürk ile iki defa röportaj yapan biriyim. Kendisi gayet fasih ve akıcı konuşuyor. Yani söylendiği gibi öyle bir problemi yok. Mamafih bunu kimden duymuşsanız, yanlış duymuşsunuz..” diyerek karşılık veriyorum.
Bunları söyledikten sonra ekliyorum: “Anlayamadığım nokta, siz televizyon programı yapacak bir sunucu, moderatör veya spiker mi seçiyorsunuz da; konuşmasının akıcılığına takılıyorsunuz. Seçilecek kişi tüccarı ve sanayiciyi temsil edecekse ki öyle... Reyinizi vereceğiniz kişinin; ticaretine, sanayideki başarısına ve temsil kabiliyetine bakın, gevezeliğine değil…”
BU KIYAFET VE DURUŞ, BU MAKAMA YAKIŞMADI
Yönetmenliğini Paul Scheuring’in yaptığı The Experiment (Deney) filminin konusu özetle şöyledir: Bilim insanları insanların içgüdüsel dürtülerini ölçebilmek adına bir deney kurgulamaya karar verirler. Deneye göre 8 kişi gardiyan, 12 kişi tutuklu olarak düzmece bir hapishaneye alınırlar. Gardiyanlar, gardiyan rolünü; mahkumlar ise mahkum rolünü oynayacaklardır. Oyunculardan Fores Whitaker, Barris adlı mahkumu canlandırmaktadır. Denekler, belli bir ücret karşılığında kendilerine yapılan teklifi kabul etmişlerdir. İşsiz olan Barris kendisine yapılan bu teklifi kabul etmiştir. Barris “siyahi” ve görünüşte çok “sakin” bir insandır. Yapılan deneyde, Barris’e “gardiyanlık” rolü düşmüştür. Yapılanın bir deney ve yaptığının rol olduğunu unutan Barris, gerçekten de kendisinin gardiyan ve arkadaşlarının da gerçek mahkum olduğu zannına kapılır. Öyle ki “iktidarsız” olan Barris’in rol amaçlı da olsa elde ettiği statü, “ereksiyon” etkisi de yapmıştır. Bu kişilik bozukluğu Barris’e yine kendisi gibi deneyde rol alan başka bir arkadaşını öldürtür.
Yukarıda özetini anlattığım filmi hatırlamama sebep olan şey ise, geçtiğimiz günlerde sosyal medyadan rast geldiğim bir fotoğraftı. Fotoğraf, Kale ilçemizde bir ziyarette bulunan, Kale Kaymakamı Mustafa Aksoy’a aitti. Kaymakam Bey, meşhur televizyon dizilerindeki mafyayı andıran bir takım giyinmişti. Eli cebinde bir vaziyette vatandaşın elini sıkıyordu. Devlette temsil yetkisini elinde bulunduran bürokraside, pek denk gelmediğimiz bu görüntü, umarım Kaymakam Bey’in bir boşluğuna denk gelmiştir. Umarım bir anlık sahnedir. Böyle bir görüntü bir kaymakama ne yakışır, ne de yaraşır…
FİSKOS MASASI:
1- Malatya Turgut Özal Üniversitesi’ne yeniden atanamayan Aysun Bay Karabulut, Büyükelçi makamına terfi edilecekmiş. İddiaya göre Malatya’daki bu fısıltının müsebbibi, yine Aysun Bay Karabulut’un kendisiymiş.
2- Malatya Ticaret ve Sanayi Odası seçimlerinde oy kullanılması için, oy kullanacak tüccar ve sanayicinin TSO’ya borcunun olmaması gerekiyor. Adaylardan Akif Baştürk ve ekibi, borcu olan TSO üyelerini tek tek arayarak, kendilerine oy verilmesine karşılık, borçların kendileri tarafından ödeneceği teklifini yapıyorlarmış.
3- Malatya Turgut Özal Üniversitesi eski rektörü Aysun Bay Karabulut, yeni rektör Recep Bentli’ye görevi devretmeden ilişkisini kesmiş. Bu konuda Recep Bentli arandıktan sonra, Cuma günü rektörlüğe başlamış.
4- Malatya milletvekillerinden, Hakan Kahtalı ve Ahmet Çakır; Öznur Çalık’ı ikna ettikten sonra, ibre Recep Bentli’ye dönmüş.
5- Malatya’da siyaseten üst düzeyde bulunan bazı kişilerin kasetlerinin ve whatsApp yazışmalarının olduğu iddia ediliyor.
6- “Huzurlu kent” söylemine hasret kalan Malatya’da, özellikle çevre illerden gelen mafya tipli kişiler; çevreyi ve esnafı rahatsız ediyor…
Not: FİSKOS MASASI tamamen Malatya’daki dedikodulardan ibarettir.
Selam ve dua ile…
Fiemanillah