Nereye istersen oraya şikayet et! Umurumda mı?
18 Temmuz 2021, Pazar 10:40Merhaba Sevgili Malatya Time okurları.
Bir hafta gibi uzun bir aradan sonra yine birlikteyiz. Ben yazacağım siz okuyacaksınız… Zorluk bize, kolaylık size. “Bu hafta nasıl beyin hücrelerini yakarım” diye düşünüp konu araştırmak bize, “gene ne yazmış acaba” diye kenardan kenardan tedbirli okumak size. “Hadi hayırlı olsun” bize, “Allah sabırlar versin” size.. Yoo, yazıya tıkladınız. Okumadan hemen çıkmak yok. Daha çayı da yeni koydum. Sohbet muhabbet derken demlemeyi unutmayalım, bana hatırlatın.
Çay deyince; onbeş-yirmi yıl önce başımdan geçen bir olay var. ”İnsanlara yapmaları gereken işlerini alavere, dalavereyle zorla yaptırma olayı”:
İstanbul’dan Ankara’ya gidiyorduk. Yanımda arkadaşım Ahmet, oğlu Muhammed, ve giderken yol üzerindeki Kuzuluk kaplıcalarına bırakacağımız yaşlı yengeleri vardı. Ankara yolundan Akyazı sapağına saptık. Kuzuluk kaplıcalarına doğru 14 km. sürecek yola girdik. Yağmur yağmış. Yollar ıslak ve yer yer çamurlu. Önümüzde bir kamyon. Kamyon çakıl taşıyor. Ancak çadır takmadığı için silme doldurduğu çakıllar sürekli yola düşüyor ve sıçraya sıçraya üzerimize geliyor. Kamyonu sollayamıyoruz. Yakınlaşınca taşların aracımızın ön camını parçalaması işten değil. Kamyoncuyu uyarma adına selektör yapıp, korna çalarak yavaşlamasını sağladık. Israrımız üzerine herhalde lastiği patladığı için uyardığımızı düşünmüş olsa gerek sağa çekip durdu. Aracından indi. Biz de aracımızla kamyonun önüne geçip durduk. Kamyoncu:
-“Hınk, nivaa? Noluyo?” Diye höykürünce kendisine çakılların üzerine neden branda ya da çadır çekmediğini sorduk. Sıkıntımızı anlattık. Kamyoncunun umurunda değildi.
-“Şordan şoraya çadırla mı uğraşacaz?” diye kabaca cevap verip aracına doğru döndü.
Ahmet kamyoncuya:
-"Seni şikâyet edeceğim. Görürsün” diye seslendi. Kamyoncu eliyle baybay yaparak:
-“Nereye istersen oraya şikayet et. Zerre umurumda deel!” diye kafasını bile çevirmeden seslenip aracına bindi. Plakasını almalıydık. Ama kamyonun önü komple çamurdu ve plaka 10 santimlik çamur kalınlığının arkasından okunamıyordu. Arka plakasını okumak için tekrar kamyonun arkasına geçmek de aynı sıkıntıları tekrar yaşamaya sebep olacaktı. Biz de boş verdik ve yolumuza devam ettik.
Yaşlı yengeyi kaplıca evlerine bırakıp hemen Ankara’ya gitmek üzere yola düştük ki; ne görelim!...
Az önceki kamyon yükünü boşaltmış geri dönüyordu. Önümüzdeydi ve arka plakası çamurlu değildi.
Ahmet hemen telefona uzandı. 156 Jandarma ihbarı aradı. Karşısına çıkan astsubay çavuşu kendini tanıtıp konuyu sordu. Ahmet olanları bir bir anlattı. Hoparlörü açık telefonda jandarma başçavuşu adeta başından savsaklamak istiyordu. Belli ki işin üzerine düşmeyecekti:
-“Beyefendi bu kamyonlar 3 kilometrelik bir kısımda çakıl taşıyorlar. Onların çadır takıp takmadıklarını takip edecek vaktimiz yok. Çok daha önemli işlerimiz var burada…”
-“Tamam komutanım. Sizi anlıyorum. Ben de o kamyoncu arkadaşa “seni şikâyet edeceğim” dedim. O da “git istediğin yere şikâyet et” dedi. Ben de ona “Seni jandarmaya şikâyet edeceğim” dediğimde kamyoncu umursamadı ve “Jandarmanın anasını avradını…” diye küfretti.”
Ahmet henüz sözünü bitirmemişti ki, deminden beri bezgin halde olan ve telefonu kapatmak için zamanı zorlayan başçavuşun sesi gürleşip canlanmıştı:
-“Neee? Plakasını ver plakasınııı” diye inletti telefonu. Ahmet hemen plakayı okudu ve:
-“Ben şu an Ankara’ya gidiyorum. Telefonumu da vereyim. Gerekirse dönüşte uğrar yazılı ifade de verebilirim” deyip telefon numarasını verdi ve kapattı. Hepimiz telefon kapandığı anda Ahmet’in spontane gelişen bu konuşmasına kahkahalarla güldük.
Sonrasını Ahmet anlattı. Ankara’da günün sonunda baba evinde yemekteyken telefon çalmış. Bakmış Adapazarı numarası. Açmış. Karşıda sabahki başçavuş:
-“İyi akşamlar beyefendi. Sabahki şikayetinizin konusu olan kamyonu parkımıza çektik. Şoförünü içeri aldık. Arkadaşlar teker teker ifadesini alıyorlar. Sabaha kadar burada misafirimiz. Bilgi vereyim dedim…”
O zamanlar memura görevini yaptırmak zordu. Anca ya olayı abartacaksınız ya da farklı damardan gireceksiniz ki görev yapılsındı…
Ekonomik krizi sebebiyle işini sonlandırıp fabrikasını kapatan bir arkadaşımın fabrika binasına hırsızlar dadanmış. O da bir emekli bulup bekçi kulübesine oturtmuş; En azından elektrik tesisatları, cam, çerçeve çalınmasın diye. Bekçi binaya birilerinin girdiğini fark edince polisi aramış. 1.5 saat sonra gelen polis sirenleri çala çala fabrika alanına girince hırsızlar binanın arka tarafından tarlaya doğru kaçmışlar. Polisler fabrika duvarına çıkıp 5-6 metre ötede tarla çamurunda sakin sakin yürüyen hırsızlara “buraya gelin” diye seslenmişler. Hırsızlar omuz silkip çamurlu tarlada yürümeye devam etmiş. Fabrikanın bekçisi:
-“Yakalasanıza adamları, kaçacaklar!” diye polisleri uyarınca:
-“Baksana çamura. Bu çamura girilir mi? Manyak mısın sen?” Diye terslemişler.
Aradan 5 yıl geçmiş. Geçen gün bekçi fabrikanın arka binasında sesler duyunca tekrar polisi aramış. 2 dakika sürmeden ilk ekip 3. dakikada da diğer ekip sessizce gelip hırsızların bulunduğu binaya baskın yapmışlar. 10 dakika sonra da Olay yeri İnceleme ekipleri gelmiş fabrikaya. Hemen tutanaklar, işlemler…
Bazı şeylerin değişimi güzel ve güven veriyor.
Kendisi okumuyordur ama (okumaya kalksa o gün başka iş yapamaz. O’nu anlıyorum) yazılarımı özel kalemi vasıtasıyla takip ettirdiğini tahmin ettiğim Süleyman Soylu Bakanıma bu değişimden dolayı teşekkür ederim.
Zaman hızlı geçiyor. Bakın sabırla sonuna kadar okudunuz ve bitti. Artık bir hafta kafa dinlersiniz. Biz ise yeni yazıda ne yazalım da çatlatalım şu milleti diye kafa yoracağız. Zaten ön kısımda saç kalmadı. Yakında siyahı da kalmaz.
Bu da bizim kaderimiz.
Malatyatime sitemizde yenilenme sırasında yazılarım karıştı. Önceki yazı sonraki ile yer değiştirdi. Okurlarımın değerli yorumları da bu arada gümbürtüye gitti. Dolayısıyla okuyamadığım yorumlara cevap vermem de mümkün olmadı. Zaten çok olumlu yorumlar olsaydı gümbürtüye gitmezdi. Bu hafta güzel yorumlar yaparsanız eminim kaybolmaz.
Kalın sağlıcakla…
Önemli Not: Çayı demlemeyi unuttuk. Kaynaya kaynaya altında su bitmiş. Haftaya demleriz artık… Zaten siz de kalkıyordunuz.