Popüler Kültür
07 Mart 2025, Cuma 14:34
‘Ben popüler kültüre göre hareket etmiyorum’ diyenlerin bu cümlesinin de popüler kültüre ait olması hasebiyle uyduğu ‘popüler kültür’ sizce neyi ifade ediyor.
5 yaşındaki kızımdan dolayı yaz aylarını parklarda bahçelerde geçiren biri olarak 18 yaş altı ergen bireyleri, çocukları gözlemleme fırsatım çok oldu. Bazen kullandıkları argo cümlelerden dolayı kulaklarımın kanadığı, müthiş! moda akımlarından dolayı göz bebeklerimin şaşkınlıktan gözlerimi terk etmeye çalıştığı çok zaman oldu. Sonuç olarak kış aylarından ve okul döneminden dolayı güzel bir detoks sürecinden sonra artan sıcaklıklarla birlikte tekrar bu manzaraları çokça göreceğim aklıma gelince yüzümdeki acı gülümsemeyi saklayamıyorum.
Geçen 5 senesi parklarda geçen bir anne olarak hem endişeli, hem de üzgünüm. Gelişen teknoloji çağında özellikle sosyal medyayla birlikte tek düze yetişen bir neslin, yakın gelecekte bu ülkenin üreten, çalışan tarafında olacağını düşününce endişelenmemek elde değil gerçekten.
Öncelikle biraz gözlemlerimden bahsetmek istiyorum.
Şimdi yazacaklarımı gözden geçirince sanırım beni en çok rahatsız eden ve bence en önemli sorun gençlerin aralarında yeni bir argo dil geliştirmiş olmaları. Türkçenin içinde zaman zaman istemsiz argo kullanımlar hiç hoş değilken kabul edilebilir bir yerde olabiliyor. Fakat burada ki argo, küfür ve müstehcen kelimelerin kullanımı öyle bir noktada ki bunu yeni bir dil olması dışında bir durumla açıklamak mümkün değil. Zira kurdukları cümleden bu nahoş kelimeleri çıkarınca geriye hiçbir anlamlı kelime kalmıyor. Ve maalesef bu sosyal alanda kullanılan dil nesilden nesile aktarılarak geliyor. Bir ülkenin milli kimliğini oluşturan ana etmenlerden biride o ülkenin dilidir. Buradan bakacak olursak bir ülkenin dili, geleceği oluşturacak olan nesille birlikte ruhunu kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya!
Bir diğer dikkatimi çeken husus madde kullanımındaki artış. Önceleri lise kademelerinde madde kullanımına ilişkin kesin bir tavır ortaya konurken şimdilerde bu durum ortaokul kademelerine kadar inmiş durumda. Ortaokula giden çocukların 11-12 yaşlarında olduğunu düşünürsek tablonun ne kadar korkunç olduğunu daha net anlayabiliriz. Hep deriz ya taviz tavizi doğurur diye üniversitelerdeki serbestlikle artan ve topluma yayılan bu zararlı maddelerin kullanımı önce lise kademelerine şimdiyse ortaokula indi ve ilkokulda yaygın olmasa da şuan için kullanan çocukların olduğunu bilmek durumun ne denli tehlikeli bir boyuta ulaştığını anlamamız için yeterli.
Bir diğer husus ise kılık kıyafetlerdeki tek düze giyim şekli. Yaz aylarında dışarı çıkarsanız 10 kız çocuğundan en az 8’inin jogger diye tabir edilen büzgülü paça eşofman, üstüne de en az 2 beden büyük tişört giydiklerini görmemiz çok olası. Bir zamanlar daracık pantolonlar tişörtler giyen erkekleri de en az 2 beden büyük kıyafetlerle görüyoruz.
Diğer mevsimlerde de durum böyle fakat yaz mevsiminde mont hırka gibi seçenekler olmadığı için sanırım daha çok göze batıyor. Ezcümle elbette kimin nasıl giyinmesi gerektiğiyle ilgili nutuk atmaya çalışmıyorum. Söylemek istediğim şey çocuklarımızın kıyafetlerinde dahi kendilerine ait bir düşünce dünyası bir kalıp yaratamayacak hale gelip popüler kültür dediğimiz bu tek tip insan oluşturma gayreti içinde olanların ekmeğine yağ sürmeleri ve bunu sorgulayacak düşünce kalıplarından son derece uzak olmaları.
Belki bunu en başa da yazabilirdim ama başlıkların hepsi o kadar önemli ki gerçekten sıralamakta zorlandım. Son dönemde nerdeyse çocukların anne karnında tanışmaya başladığı anne baba demeyi öğrenmeden önce öğrendikleri oyunlar. Yakın dönemde birçok ruh sağlığı çalışanlarının çok ciddi uyarılar yaptığı, ülkelerin yaptırımlar uyguladığı sözde! çocuk oyunları. Geçen aylarda oyunlar sebebiyle çokça karşılaştığımız öz kıyım vakaları akran zorbalıkları ve zorbalığın ötesine geçen ölümle sonuçlanan vakalar, korkunç düzeylere ulaşmış durumda.
Son olarak tüm bu başlıkları ve daha fazlasını kapsayan amaçsız yetişen yetiştirilen gençlerin geleceğimizi inşa edeceğine olan umudumuz zaman zaman kırılsa da bize düşen bu umudumuzu her daim canlı tutmak ve uğurda çalışmak olmalıdır. Burada en önemli görevde devlet büyüklerine okullarda öğretmenlere ailelere ve toplumun her bir ferdine düşüyor. Velhasıl sloganımız şudur; ‘Yetiştirilmeyen her çocuk yetiştirilir’.
Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.