“SEL”YA HASRET MALATYA!..
31 Ağustos 2020, Pazartesi 07:54
SESLİ MAKALE
Önceki gün, tam da Malatya Müftüsü VeyselIşıldar hocamızı arayıp, “Taziye selasının yasak edilmesi, sadece Malatya'ya mı mahsus?” diye sormayı aklımdan geçiriyordum. İşte o anda, İstanbul'da evimin yakınındaki camiden selâ sesi yükselmeye başladı.
Duyduğum bu ses, adeta minarenin yukarıdaki sorduğum soruya verdiği cevap niteliğindeydi. Bu sesin bana verdiği haz ve duygu, yerini hüzne bıraktı. Geçen haftaki yazımızda da belirttiğim gibi, küçüklüğümüzde dilimize pelesenk gibi yapışan “Eller gider Mersin'e, biz gideriz tersine” sözünü der-hatır ettim. Malatya'da her şey tersine gidiyor. Tıpkı selânın susturulması gibi…
Halbuki, tüm Türkiye'de olduğu gibi; Malatya'da da selânın çok önemli bir yeri vardır!
Hatırlayın FETÖ'cü teröristlerin 15 Temmuz'daki hain kalkışmasını… O günkü darbe girişiminde, kilit bölge olarak Malatya da seçilmişti. FETÖ'nün emri altına girmiş en kıdemli ve rütbeli(!) sözde askerler, Malatya'daydı. O gün Malatya'da silahlar sabaha kadar susmamıştı.
Peki ülkemiz genelinde ve Malatya'da darbe nasıl püskürtülmüştü?
Hainlerin darbe girişimi nasıl akamete uğramıştı?
Darbeciler nasıl derdest edilmişti?
Bir zahmet hatırlayıverin!
Bu soruların tek cevabı var. O da “Selâlarla” şeklindedir.
Evet o gün camilerden yükselen selâlar sebebiyle; “Darbe ile susturulan ezanlar”dan, “selâ ve ezanlarla susturulan darbeler”e geçiş yapmıştı bu millet! O gün, ezan ve selânın verdiği şuurla, hainler püskürtülmüştü! Kur'an, vatan, millet ve bayrak sevdalılarının selâdan aldığı direnç ile; FETÖ'nün hain davası engellenmişti…
Bugün ise Malatya'da minareler selâsız.. Milli direnişin ekmeğini yiyen siyasilerimiz ise sessiz. Valilik de anlam veremediğim bir cüretle, selânın okunmaması için taziyeleri bahane ediyor. Bu yasak, 15 Temmuz ihanetinde, en çok şehit veren illerden biri olan Malatyalı şehitlerin kemiklerini sızlatıyor!
Kısacası bilinçsiz de olsa, FETÖ'nün susturamadığı selâları, bizim yetkililer susturuyor.
FETÖ'cüler de bunlara bir yerleriyle gülüyor…
BAŞARI HİKAYELERİNE İKİ ÖRNEK DAHA!..
Geçen hafta “Haydi bir başarı hikayesi de siz yazın!” şeklinde bir başlık atmıştım. Hikayesi olmayan siyasetçinin, bürokratın ve sivil toplum kuruluşu yöneticisinin “başarısız” olduğuna da vurgu yapmıştım. Bu haftaya iki başarı hikayesinden daha bahsedeceğim. Bunlardan biri Yunus Nadi Kolukısa'nın başarı hikayesidir. HSK Teftiş Kurulu Başkanlığı yaptığı dönemde Yunus Nadi Kolukısa'nın, şer güçlerle mücadelesine bizzat şahitlik ettim. O zaman FETÖ'nün trolleri tarafından bizzat hedefe konulmuş ve sosyal medyada ev adresi dahi paylaşılmıştı. Benim için bu hemşerimizin özel bir yeri olduğundan dolayı, başarı hikayesini ayrıca anlatmak istedim. Belki de tarihin gururla bahsedeceği bu isim, hatırlanacağı gibi, Ergenekon, Balyoz ve Askeri Casusluk davalarında, önleme-dinlemeleri yapan kişidir. Ayrıca kamuoyunda “Tahşiye Kumpası” olarak bilinen davanın soruşturmalarını da, Yunus Nadi Kolukısa yapmıştır. Keza iki kamikaze hakimi tutuklamaya sevk etmek gibi, önemli bir başka görevi de ifa etmiştir.
Başarı hikayesi olan diğer isim ise acizane şahsımdır. Evet benim de “fahr” olsun bir başarı hikayem var. FETÖ terör örgütünün en güçlü olduğu bir dönemde, 2002 yılından ihanetin belgelendiği güne kadar, ilmi olarak yapılan bir mücadelenin içine girdim. Akabinde herkesin hoşâmedi ettiği bir zamanda, bunların hain olduğunu ispat eden Tahşiye Kumpası dosyasını ulusal medyada patlattım. Tahşiye Kumpası dosyası, bu illegal yapının terör örgütü olduğuna dair devletimizin elini güçlendiren en önemli iki delilden biridir. Bülent Tüfenkci, Öznur Çalık, Ömer Faruk Öz ve Mücahit Fındıklı ise, benim bu mücadelemin yalın şahitleridir…
YALANCI VE MÜFTERİ OLMAK NASIL BİR ŞEY?..
Covid-19'un Malatya'da tahminlerden de öte yayıldığını ve Malatya Valiliği ile İl Sağlık Müdürlüğü'nün buna karşı tedbirler alması lazım geldiğine dair, birkaç yazı kaleme almıştım. Özellikle İl Sağlık Müdürü Recep Bentli ile ilgili yazılarımız sebebiyle, tarafımıza bazıları tarafından hakaretamiz yorumlar medya ve sosyal medyada yazılıp çizilmişti. Bu kişilerle hukuksal mücadelemizi başlattığımızı belirterek, buradan birkaç soru sormak istiyorum:
-Yazdıklarım yalan ise, o zaman Yeşilyurt Belediye Başkanı Mehmet Çınar'ın Covid-19'a yakalandığı haberi de mi yalan?
-Diyelim ki ben iftira atıyorum, MASKİ Genel Müdürü Yaşar Karataş da mı iftira atıyor?
-Hadi ben olmayan bir şeyi iddia ediyorum, peki ya Naci Şavata'nın durumuna ne diyeceksiniz?
- Dediğiniz gibi ben müfteri olayım, peki aynı aileden vefat eden üç kişinin ölümünü nasıl yorumlayacaksınız?
-Bununla birlikte, Malatya'nın önde gelen isimlerinden Covid-19'a yakalanan diğer isimleri de saymama gerek var mı?
Şehrimizi yönetenlerin alarma geçmesi için Bülent Tüfenkci, Öznur Çalık veya Malatya Valisi'nin de bu illete yakalanması mı gerekiyor? (Lütfen yanlış anlaşılmasın. Benim ki bir temenni değil, olayın vahametini anlatma gayretidir.)
Son bir söz de ilimizin belediye başkanlarına: Saygıdeğer başkanlar; katıldığınız etkinlikleri minimuma, hatta sıfıra indirmelisiniz. Sizinle birlikte onlarca kişi o etkinliklere katılıyor. Virüsle mücadelede maske, sosyal mesafe ve hijyene vurgu yapıldığı bu dönemde; siz de etkinliklere biraz ara verin artık. Sizi gören sade vatandaş, olayın vahametini anlamakta zorlanıyor.
VALİ BARUŞ'U GÖREVE ÇAĞIRIYORUZ!..
Geçen haftaki yazımızda, ilimizde eser bırakan insanlardan bahsetmiştim. Özellikle Malatya Eski Valisi Ulvi Saran ile ilgili kısmı bir hayli yorum aldı. Gerek yazımıza yapılan yorumlar, gerek sosyal medya paylaşımları ve gerekse mail kutumuza düşen gönderilerden anladığım kadarıyla; insanlarımız Karakaya Baraj Gölü kenarında bir sosyal tesis olmadığından dert yanıyor.
Sahi bu devasa su kütlesinin etrafında neden bir mesire alanı yok? Neden bir yetkili çıkıp bunun için bir çözüm aramamış?
Aslında Malatya Baskil Feribot İskelesi'nde bir park yapıldı. Fakat ihtiyaca cevap vermenin çok ötesinde bir yer burası. Tesis özel sektöre verilmiş durumda.
Bu tesis, bundan 25-30 yıl önce Hasırcılar Beldesi'nce yaptırılan Beyazsaray Tesisleri'dir. Burası kurulduğu günden beri bir gün dahi devlet tarafından işletilmemiş. İl Özel İdaresi, mülga olunca, herhangi bir belediyeye de devredilmemiş. Şu anda mülkiyeti kime ait belli değil. (En azından kamuoyuna yansımış bir durum yok.) Yazımıza yapılan bir yorumda burasının Yatırım İzleme Başkanlığı'na devredildiği belirtiliyor. Yatırım İzleme Başkanlığı'nın burayı kaç liraya kiraya verdiği de belli değil.
Devlet buradan kaç lira kira geliri elde ediyor bilmiyorum. Lakin burası Büyükşehir veya Battalgazi Belediyesi'ne devredilirse, çok güzel bir tesis ve mesire alanı olacak kapasiteye sahiptir.
Devir için, Malatya Valisi'nin “Olur” vermesi yeterli. Bakalım Vali Aydın Baruş, buranın devrini yaparak, selefi Ulvi Saran gibi bir eser bırakabilecek mi Malatya'ya?..
KORONAVİRÜS, BANA NE ANLATTI!..
Uzun zamandır bana uğramak gibi bir niyeti vardı. Benim ise bu misafiri, kabul etmeye hiç niyetim yoktu. Hatta bana uğramaması için mümkün mertebe ortalıkta gözükmemeye dikkat ediyordum. Sosyal mesafeye, maske ve hijyene azami ihtimam gösteriyordum. Davetsiz misafir, hiç ummadığım bir anda, bana uğradı. Halbuki hiç müsaitliğim yoktu. Zaten adı bile beni rahatsız ediyordu. “Hazır ve müsait olmadığımı” söyledim. Bir nevi “Hadi başka kapıya” dedim. Dinleyen kim? Bu hal, sinirlerimi bozuyordu. Artık görünmeyen yüzümü ona göstermeliydim. Dayanamayarak “Sana müsait olmadığımı söylüyorum, sen ise beni dinlemiyorsun. Kaldı ki, bu vücut bana ait! Sen kimsin ki; müsaadem olmadığı halde, beni meşgul ediyorsun?” dedim. O ise bana “Sen kimsin?” şeklinde cevap verdi. Sonrasında aramızda şöyle bir konuşma geçti. “Ben bu vücudun sahibiyim!” dedim. O ise “Madem bu vücudun sahibisin; o zaman gücün yetiyorsa, beni buradan def et.” Akabinde ise bana haddimi şu sözleriyle bildirdi:
-“Halbuki sen de benim gibi memursun. Ben amirim olan Allah'ın izni ve iradesiyle bana biçtiği ömür kadar burada kalacağım. O izin verdikten sonra kimin haddine ki beni tavattun (vatan) edindiğim bu vücuttan def etsin?”
“Hem bir mektubum, tekvini bir ayeti ilahiyim. Kur'an'ın 6666 ayetini üzerimde gösteriyorum. Sen ne kör bir adamsın ki; beni okuyamıyorsun.”
“Hem bir ayineyim, o ayinede yedi sıfat-ı ilahinin tecellisine mazhar olarak, Allah'a ait bütün fiil, esma ve sıfatları üzerimde gösteriyorum. Sen ne akılsız bir adamsın ki bunu idrak etmiyorsun.”
“Maalesef benim bu üç cihetimden gafil insanlar, senin gibi beni başıboş zannediyor. Hatta bazıları Allah'a ait bütün sıfatları bana vererek, bir nevi şirke düşüyor!” diyordu.
Korona virüsle aramızdaki bu diyalog, merhum Hasan Feyzi ağabeyin şu mısraını aklıma getirdi:
“Beni tanı, yürü kulum yürü diye bizlere,
Her nefeste şefkat ile Rabbimizden nida var.
Duymuş isen bu nidayı her zerrenin dilinden,
Müjde olsun, artık sana cennet denen safa var.”
Bu münasebetle bana şifa veren Rabbime “hamd”, şifa bulmam için uğraşan tüm doktorlarımıza ise “teşekkür” ederim…
Selam ve dua ile
Fiemanillah